Kitab-ı Dedem Korkud: "Kara" Motifi, Kara Kâfirler ve Kara Papaz
Kitab-ı Dedem Korkud'daki "kara" kelimesinin bağlamsal analizi ve kültürel hafızadaki izleri.
15. yüzyılın ilk yarısında anonim bir müellif tarafından yazılan Kitab-ı Dedem Korkud, tam adıyla Kitab-ı Dedem Korkud Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan dönemin Akkoyunlu coğrafyasındaki Türkmenlerin kültürel hayatına dair çok çarpıcı bilgiler ve çağrışımlar barındırır. Sıradan insanların yaşamından insan isimlerine, yemeklerden çadır hayatına kadar siyasi ve askerî tarih içeren kroniklerde bulamayacağımız birçok gündelik hayat bilgisine Dede Korkut Kitabı üzerinden ulaşmak mümkündür.
Bu eserde kullanılan dil, Eski Anadolu Türkçesinin geç dönemine ait, yöresel ağızların da etkili olduğu bir Türkçedir. Eser, dilsel özellikleri üzerinden de kültürel çıkarımlar yapmaya müsaittir. Bu yazıda, Kitab-ı Dedem Korkud'daki kara kelimesinin bağlamsal analizini yapacak ve bu analiz üzerinden bir kültürel tarih yazmaya çalışacağız.
Kitab-ı Dedem Korkud'da kâfirler çoğu defa siyah renkle özdeşleştirilir. “Kara dinlü kâfir”, “kara tonlu azgun dinlü kafirler”, “kara tuğın kâfirüñ… (kâfirüñ kara tuğın…)” gibi ifadelerde kâfirlere yönelik pejöratif bir “kara” kullanımı mevcuttur. Elbette ki siyah rengin Türk folkloründe uğursuzluğu ve kötücüllüğü temsil ettiğini bilmekle beraber bu ifadelerdeki “kara” sıfatının sembolik olduğunu iddia edebiliriz. Nitekim “ağ tonları çıkarub karaları geyen kızlar”, “Kara bulut dedügüñ senüñ devletüñdür.”, “Konugı gelmeyen kara evler yıkılsa yeg.”, “Kara ölüm geldüginde geçit versün.” örneklerinde ve muhtemelen en aşina olunan örnek olan “ağ otağ, kızıl otağ, kara otağ” metaforlarında gördüğümüz gibi, kara sıfatı, günümüz Türkçesinde hâlâ yaşamakta olan kötücüllük, uğursuzluk, erdemsizlik anlamlarında kullanılmıştır ki, “karaları geyen kızlar” ile günümüz Türkçesinde mevcut olan “karalar bağlamak” arasındaki anlam ilgisi oldukça güçlüdür. Fakat diğer yandan, hikâyelerde kara sıfatıyla kurulan bu sembolizmin dönemin materyal varlığıyla arasında bir temsiliyet bağının olmadığını düşünmek hatalı bir varsayım olur. Zira hikâyelerde, sembolizmin ötesinde doğrudan materyal gerçekliğe vurgu yapan siyah renk betimlemeleri de mevcuttur. Örneğin “kara tonlu azgun dinlü kafirler” betimlemesinde, kara sıfatıyla nitelenen varlık; din, fikir, dünya gibi soyut bir varlık veya ev, çadır, toprak gibi sembolik ciheti güçlü bir nesne değildir. Bu ifadede “kara” olarak nitelenen “ton” (giysi, kıyafet), doğrudan doğruya düşmanın siyah kıyafetler giyindiğini de ifade eder. Bu ifade bize, Anadolu’da Müslümanlar arasında yaygın olan ve Hristiyan grupların din adamlarına karşı kullanılan “kara papaz” tabirini çağrıştırır. Bu tür tabirler Anadolu Türklerinin hafızasında derin bir yer etmiş olsa gerek ki, Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında Makaryos için ve Kuvayımilliye döneminde işbirlikçi Rum papazları için kullanılan bu tabir, Dede Korkut Hikâyelerinde, 15. yüzyılda da karşımıza çıkar. Tabii bu “kara papaz” tabiriyle birlikte Anadolu’da bir “iyi Hristiyan” hafızasının da olduğunu, Anadolu halk hafızasının iyi Hristiyan - kötü Hristiyan ayrımı yaptığını Battalname’de Müslümanlara yardım eden iyi Bizanslı askerlerden biliyoruz. Tarihsel olarak da Köse Mihal’in Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi’yle olan dostluğu ve Bizans prensi Kantakuzenos’un Orhan Bey ve Aydınoğulları beyi Umur Bey ile ittifakları Türk tarihyazımında etkisini en çok hissettiren “iyi hristiyan” motifidir.
Kitab-ı Dedem Korkud’daki kara dengine yeniden gelecek olursak, bu betimlemelerin materyal gerçekliğe atıfta bulunabildiğine dair bir örnek olarak “kara tonlu dervişler” ifadesini gösterebiliriz. Bilindiği üzere, Anadolu’da, Rumi Selçuklular, beylikler ve Osmanlı devletinin erken döneminde Kalenderî dervişlerinin etkinliği oldukça fazlaydı. Vücutları ekseriyetle çıplak olmakla birlikte üzerlerine yalnızca hayvan derisi giyen Kalenderi dervişlerinin kıyafetlerinin siyah veya siyaha yakın olması muhtemel görünmektedir. Dolayısıyla, “kara tonlu dervişler”, ifadesindeki kara sıfatının doğrudan giysi rengini imlediğini varsayarak, Gürcülerin siyah kıyafetlerle dikkat çektiğini ve bunun Türklerce sembolik anlamlarla da desteklendiğini iddia edebiliriz. Kaldı ki, hikâyelerde rastladığımız “Kara şapkalu teküre selâm virdi.” cümlesinde doğrudan şapkanın renginin nitelenmesi de bu varsayımımızı güçlendirmektedir. Dolayısıyla, Gürcü savaşçıların ve din adamlarının 11-15. yüzyıllar arasında kullandığı tekstil materyallerini ve bunların renklerini incelemek şu an bizim için imkân dahilinde görünmese de hikâyelerdeki kâfir figürünü oluşturan Gürcülerin siyah kıyafetler giyen, uğursuz, kötücül, kaotik ve zalim düşmanlar olarak tasvir edildiklerini görürüz. Bu “kara” sıfatını kavramsallaştırmak, elbette ki onun sembolik ve reel anlamlarını yine katmanlı bir şekilde ayrıştırmakla mümkün gibi görünmektedir.