Kitaplar, Biblolar, Kırılacaklar

"haşhaş ve hafıza gibi seviyoruz birbirimizi."

Bu satırları yazmadan önce hayalini bile kuramadığım tereddütler içerisindeyim. Dış dünya öylesine yoksun ki umuttan, iç dünyam iki kat değerli geliyor bana Berrin Hanım. Siyahlar arasındaki siyahın gri olduğu bir dünyada zira yazmak, yalnızca yazmaya iterdi beni de. Kafamda çakılmış bir tahterevalli var kimi zaman yukarı çıkmak için can atıyorum kimi zamansa aşağıya inmek ayaklarımın toprağa basması için can atıyorum. Ayaklarım yere bassın emin olayım aşağıda olduğumdan, rüzgarın beni yıkamayacağından. Ardından tüm eminsizliklerim ardalandığında yeniden tatmak istiyorum yukarıda olmanın özgürlüğünü bilmek istiyorum yeniden ayaklarımın yerden kesilme hızını, beni sarsmasından korktuğum rüzgarın tenime değme hızını ve yeniden bilmek istiyorum kendi karanlığında karanlık bir yolda olan hiçbir şey olmadığının kesinliği karşısında, kendi girdabına düşmesin diye ayağını ihtiyatla dünyanın kenarına koymaya zorlayan hiçlik karşısında durmaya çalışan onu.

Sonra ne mi oluyor Berrin Hanım, bakıyoruz birbirimize, karanlık diyoruz haşhaş ve hafıza gibi seviyoruz birbirimizi. Deniz kabuklarında bir şarap gibi uyukluyoruz deniz gibi ayın kanlı ışığında. Ona her baktığımda içimde bir çığlık yeşeriyor. Çünkü doğduğunda iyi niyetli olan aşk, eğer sürerse zehirli bir hale bürünür. Her yerimiz kendi sarmaşıklarımızla bezeniyor. Aşktan birçok defa yanan ve yanıklarını birçok defa yazan ben, huzuru bulmuşken fazla insancıl tutkulardan kendini azat edebilir ve aşkın menzilini akla gelebilecek bütün aşklara yayabilirdim: hayvanlara, bitkilere, ağaçlara, meyvelere, sebzelere, denize, gökyüzüne... İsterdim ki Berrin Hanım bir çözümüm olsun bize fakat biliyorum ki bu yüzyılda bizim çaremiz yok ne de bizim olmayan bir zamana. Çok açık olan ve acı olan bir şeye hazırlıklı olarak başlamalıydım. Her şeyin belli olduğu vakit gelmişti, uzun gibi görünen işte "o" an. Güzel bir hayal kurdun diyordu bana oysa benim içinse başka bir akarsuya karışan bir akarsuyun etkisinden bahsediyordum. Kendi hayalimden onun hayaline atladım. Sanki engin bir denizde açıklara sürüklenmiş gibiydi ama onu kayboluşundan koparmak ve doğru limana çekmek için kendime bir gemi inşa ettim. Aşk işte kısa deliliklerdir bir nevi. Mutluluğumdu benim. Ben de onun için öyle olmak isterdim, ama onun için mutluluk yasaktır çünkü her aşk kalbinde kendine duyduğu acıyı çağırıyordu. Ona karşı doymak bilmez aşkım, beni hiçbir zaman terk etmedi ve an itibariyle harabelerde ve havada, buz kesen rüzgarda ve güneşin altında seni yeniden benim kollarıma atacak sözcükleri arıyordum. "O" mu? Kabul görmek istemişti sadece. Bunu da kendi istemiştir. Bunun için kendi fikirlerinden, kendi tutkularından, kendi projelerinden vazgeçmiştir. Sonra bir gün her şeyi reddetmiş bir şekilde başından beri kendini mahkum ettiğini bilerek, biri seni kaldırıyor, sanki kapı kapanınca ve ismin değişince dünyaya harika bir büyü yapılmış gibi gülüyorsun ona. Eşyalarını almış, gülüşünü almış, zevk verme huyunu, şefkatini, hayvanlığını, yüzündeki sevinci almıştır ve içinde hiçbir şey olmasın diye içindeki her şeyi ezip geçmiştir. Evlilik kılıfı altında bir varlığın diğeri üzerine kurduğu yasal ve onaylı tahakküme. Kalpte dikenlerle nasıl yaşanırdı ki Berrin Hanım ? Acım hal oldu ve yerleşti içime. Işık saçan bir dünyanın geleceğine inanmak istiyorum. Ne fark eder, bin yıl sonra da gelse, ben yine inanıyorum. Çünkü eğer inanmazsam artık bir daha yazamam. Ve kuruntulu bir yaşam katlanabilir mi ki ? Belki bir gün sayenizde gerçekten büyük bir şair olurum. Çünkü size ölçülemeyeni söylemem gerek. Berrin Hanım, aşk kuşku doludur, gözyaşları ise yapış yapış. Mesafeler vardı: arşınlar, binlerce... kilometreler yetmezmiş gibi bizi savurdular, kopardılar. Uslu olalım diye: başka yerlere ektiler, dünyanın iki ucuna. Bunlara rağmen dokunabiliyorduk biz Berrin Hanım nasıl? Kanat darbeleriyle, mesafelerle sürtüşüyorduk hatta. Sonra acısı da her şey gibi eskir, tıpkı onu alkolle yok etmeye çalışmak gibi. Ve o garip hayvanlar ruhumuzda ufalanır. Ardından da alt edilen kafa karışıklıkları ve tasalar, işte var olduğumuz sürece bizi oluşturan şeyler bunlar.