Kızılelma

Erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer.

Kızıl, Türk kültüründe genellikle kıymetli sayılan bir renktir. Elma ise mistik bir yanı bulunan; bolluk, bereket, şifa kaynağı olarak görülen bir meyvedir. Fakat elmanın, meyve olan elma değil, Eski Türklerde Güneş ve Ay'ı anlatan kızıl topa işaret edildiği düşünülmektedir. Kızılelma en genel tanımıyla “erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer” olarak bilinmektedir. Orta Asya’da Oğuz Türkleri için Kızılelma, hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazandıkları zaferin adı haline gelmiştir.

Kızılelma imgesinin asıl hedefi Türklük felsefesini dünyaya yaymaktır. Kızılelma, Türk devletleri için bir amaç ve hedefi ifade eder. Kimi zaman Türk birliğini, kimi zaman ise devlet kurma ve cihan hâkimiyetini temsil eden bir imge olmuştur. Kızılelma efsanesi, İstanbul'un fethinden sonra yeniçeriler arasında yaygınlaşmıştır. Osmanlı'nın Avrupa'da fethetmeyi istediği önemli şehirler, “Kızılelma” olarak anılmıştır. Kızılelma, İslam’la birleşerek anlamını da Osmanlı devletinin fetihler döneminde, Yeniçeri Ocağı’nda kazanmıştır. Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasına kadar Kızılelma efsanesi askerlerin dirençlerini yükselten bir güç olmuştur.

Bu kavram ilk olarak Orta Asya Türkleri arasında kullanılmış olup Osmanlı döneminde edebiyat ve tarihe dâhil edilmiştir. Böylelikle sembolik olarak Türk devletinin hâkimiyet anlayışını ifade etmiştir. Kızılelma kavramı Türk milliyetçiliğinin doğmasında aktif rol oynamıştır. Kavram, Ziya Gökalp ile ayrı bir boyuta ulaşmıştır.

Ziya Gökalp’in 1913 yılında Türk Yurdu dergisinde yayımlanan ünlü manzum hikâyesi “Kızılelma” ile bu kavram değişik bir anlam kazanarak yeniden gündeme gelmektedir. Tanzimat’tan sonraki yıllarda unutulmaya yüz tutan Kızılelma kavramına yeni bir anlam kazandırmaya çalışan Ziya Gökalp’te Kızılelma, çökmekte ve dağılmakta olan Osmanlı Devleti yerine bütün Türkler’in bir araya gelerek kuracakları ve yüzyıllardır özlemini çektikleri Turan ülkesiyle aynı anlamda kullanılmıştır. Kızılelma şiiri, hikâye olarak da bir değer taşımakla beraber, onun ruhunu, şahısları diriltici gücünü, mistik bir şekilde ortaya konulan hayat görüşü teşkil eder. Ziya Gökalp’ten birkaç yıl sonra Ömer Seyfeddin “Kızılelma Neresi?” adıyla yayımladığı hikâyede “padişahın atının ayağının bastığı yer” diye gösterdiği Kızılelma’ya "erişilmek istenen ülke” şeklinde açıklık getirilmiştir.

Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda Hüseyin Nihal Atsız, Necdet Sancar, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Arif Nihat Asya gibi isimler de Kızılelma kavramını daha çok Ziya Gökalp’in kullandığı tarzda, Türkçülük ideolojisi çevresinde ele alıp işlemişlerdir. Osmanlı zamanında Kızılelma kavramı, imparatorluğun batılı ülkelere karşı genişlemesinin bir simgesi olarak kullanılsa da, bu kavram her dönemin kültürü ve şartlarına göre farklılaşmıştır.

Günümüzde Kızılelma kavramı,  fethedilmesi düşlenen yer, başka bir anlamda da elde edilmek istenen bir sembol şeklindeki somut bir hedef olmanın yanı sıra geçmiş, gelecek ve bugün ile ilişkili bir arayış ve dünya görüşü olarak hayalî bir karakter taşımaktadır. Kızılelma ideali, Türk toplum tarihi ve düşüncesinin birikimini oluşturmaktadır.