Kötülük
Yaptığım her şeyde eksikliğimden bir parça bulmaktan ölmek kadar korkardım, ikisi de kaçınılmazdı.
Kötülük sahiden nedir diye düşündüm. Bulduğum cevaba göre ne kadar kötü olduğumun kararını yüreğimin büyüdüğü bir günde aramaya karar verdim. Kimi geldi iyisin dedi, kimi giderken yerden yere vurdu ve sonunda kimseye inanamadım. Kime nasıl inanılır zaten hiç öğrenemedim. İnsanların söyledikleri hep biraz yalanla karışıktır diye aklımın bir köşesine yazdığımdan beri ne bir şey bekledim onlardan ne de kalbim kırıldı. Yine de, tuhaf da olsa bir yaratık olduğumun farkında bile olmayan binlerce insan yanımdan geçip giderken insan olmak hakkında da düşündüm sürgündeki diğer günlerimde.
Var mıydım sahiden? Yoksa kendimin düşünden mi ibarettim?
Benim varlığım nerede başlıyor ve nerede bitiyordu, ne kadar gerçektim ve kendimle aramdaki bu sürgün daha ne kadar devam edecekti?
Biliyorum, penceredeki nefesimin buğusu olmasa yaşadığıma inanmaya bir sebep dahi bulamazdım hayata baktığım bu yerden.
Konu da sebep de acımsa eğer her yeni güne uyanmama, biliyorum biliyorum, canımı yakmak onları kötü yapmıyor. Benden güçlüler. Onların terazisi onlar ne derse o kadarını gösteriyor. Hem onların dünyasında hakikate sırrı yarı dökülmüş çarpık bir aynadan bakılır.
Ben acımın diyetini istersem bu beni diri diri yakmaları manasına gelir.
Zayıf ve çirkin olduğumdan. Güçsüzlüğümden.
Ne yapmam gerek dünyalarında var olabilmek için, benden geriye ne kalmışsa korumak için? İncindiğimde insanların hatalarının bedellerini ödemek zorunda kalmaları için? Daha ne kadar ölmemiz gerek?
Biliyorum ki, başka hayat yok. Yalnız bir kez yaşayacağım.
Gülüyorum.
Küçükken bir komedyen olmak istediğimi söylediğimde herkes gülerdi.
Şimdi kimse gülmüyor.
Yaşamanın yerine ben hala gülüyorum, boş veriyorum. Böyle böyle ilerliyorum.
Bazen kendimi aklının iplerini tamamen kaçırmış Şapkacı ya da Şakacı gibi hissediyorum. Böylesi de hoşuma gidiyor.