Kral Oidipus ve Kaderin Sonsuz Zinciri
“Bugün acaba bahtı daha kara, acısı daha korkunç kim var bu dünyada?”
Oidipus’un hayatı, bir çark gibi işlemektedir. Her adım, önceki bir adımın bir yansımasıdır; her seçim, geleceğin belirli bir anını şekillendirir.
Bir çocuğun gözleri açılmadan önce, kaderinin izleri yazılır. Sofokles’in Kral Oidipus adlı trajedisinde kader, Tanrıların acımasız parmaklarıyla işlenmiş bir yazgıdır. O yazgı, Oidipus’u öyle bir noktaya getirir ki, her adımı, adım adım kaybolan bir geleceğin yansımasıdır. Her seçim, bir başka gerçeğin gizli tohumudur; her karar, lanetin en derin kuyusuna bir taş düşürür.
Kader, ne bir kavram ne de bir güçtür; kader, insanın ruhunun yankısıdır, en karanlık çığlığıdır. Oidipus’un kaderi ise karanlık bir yolculuktan ibarettir ki zaten “doğduğu gün ölmüştür” şeklinde tasvir edilmektedir. Kaderinden kaçmaya çalıştıkça kaderiyle yüz yüze gelmiş, her adımında o trajik kehanete daha çok yaklaşmıştır. Oidipus’un bu kaderden kaçma çabası, kaçınılmaz sonu hızlandırmaktan başka hiçbir işe yaramamıştır.
Oidipus’un öyküsü, terkedilen bir çocuğun, kaybolan bir masumiyetin hikayesidir. Kehanetin ilk fısıldanışı, ne bir ölüm tehdidi ne de bir olasılık, sadece bir kesinliktir. Babasını öldürecek, annesiyle evlenecek, bir canlının doğasına ölümünü yazan bir kehanet. Bir çocuk, terk edilmenin acısıyla doğar. Bir anne, gözyaşlarının yükünü sırtında taşır. Oidipus’un hayatı, kaderin kaçınılmaz bir gücünü açıkça gözler önüne sermektedir. Her adımında kara bahtı ona adeta el sallamaktadır. Oidipus kendi kimliğini ve geçmişini öğrenmeye karar verir ancak her adımda bu trajik kehanet onu daha da yakalayarak kaderin acımasızlığını vurgulamaktadır. Kendisini, ailesinin eski düşmanı olan Laios'u öldürürken bulur ve daha sonra annesi İokaste ile evlenir. Oidipus'un, bu laneti ya da kehaneti kaçırmaya yönelik çabaları, kendi kaderinin daha da derinleşmesine yol açar. Bu durum, insanların ne kadar çaba gösterirse göstersin, kaderin karşısında ne kadar savunmasız olduklarını göstermektedir. Oidipus’un trajedisi, özgür irade ile kader arasındaki gerilim üzerinde durarak insanlar kendi kararlarını vermekte özgür olduklarını ancak bu kararların sonuçları genellikle önceden belirlenmiş olduğunu göstermektedir.
Sofokles, insanın kendi iradesiyle kaderini değiştiremeyeceği fikrini işlemektedir. Ancak, Oidipus’un kehanete karşı gösterdiği bu direniş, onun sadece bir kurban olmadığını, aynı zamanda bir insan olarak kendi seçimlerinin sonuçlarını da yaşadığını göstermektedir. Yani, Oidipus’un kaderi, hem tanrıların iradesi hem de kendi eylemlerinin birleşimidir.
Oidipus’un öyküsü, yalnızca bir adamın, bir kralın trajedisi değildir. Oidipus, Tanrıların gözleriyle bakmaya çalışan bir insanın hikayesidir. O, kaderi kabul etmek yerine ondan kaçmayı tercih eder; ancak kaçmak, sadece gerçeği daha da karanlık hale getirir.
Oidipus, kaderinin parçaladığı bir insan olmuştur. Her acı, her adım, onu daha da derinlere iter. Ve sonunda, tüm parçalar birleşir. Tanrılar gülümser, çünkü insan her zaman kendi varoluşunun zincirleriyle bağlıdır. Kaderin gücü, insanın özgürlüğünden daha büyüktür. Oidipus’un trajedisi, sadece Tanrılarla bir hesaplaşma değil, aynı zamanda insan ruhunun en derin korkularının ve umutsuzluğunun bir yansımasıdır. Oidipus, kaderini kabul ettiğinde, gerçek anlamda özgürleşir. Ancak bu özgürlük, ona bir gözün karanlığında, bir ömrün çöküşünde ve sonsuz bir yalnızlıkta gelir.