Küçülen Hayatlar (Downsizing)
Küçülen Hayatlar (Downsizing).
Küçülen Hayatlar, orijinal adıyla Downsizing, yönetmenliğini Alexander Payne'ın yaptığı bir Amerikan bilim kurgu-komedi-drama filmidir. Film, insanların toplumdaki çevresel ve ekonomik problemlerle başa çıkmalarını sağlayabilmek için fiziksel olarak boyutlarını küçültmesini konu alır. Olay örgüsüne gelecek olursak; Amerikalı bir coğrafya öğretmeni olan Paul Safranek (Matt Damon) ve eşi Audrey (Kristen Wiig) üzerinden anlatılır. Paul ve Audrey, maddi zorluklar içinde yaşayan sıradan bir çifttir. Maddi zorluklarla başa çıkmalarını sağlayacak olan bilimsel keşif hayatlarına girer. İnsanlara daha sürdürülebilir, daha ekonomik bir yaşam tarzı oluşturma fikri cazip gelmektedir. Bu keşfe göre, bilim insanları ,insanları küçültme teknolojisi geliştirirler. Küçültülme işlemi sayesinde, insanlar fiziksel boyutlarını 12 santimetreye kadar küçülterek daha az kaynak tüketebilir ve dünya üzerinde daha büyük bir yaşam kalitesine sahip olmayı hedeflemektedirler. Paul ve Audrey, kendilerine küçük bir hayat kurma fikrini cazip bulurlar çünkü bu, maddi açıdan büyük bir avantaj sağlayacak ve yaşamlarını daha konforlu hale getirecektir. Ayrıca, küçültülmüş insanlara özel kurulan "Little Norway" adlı bir yerleşim alanı, yeni bir başlangıç için fırsatlar sunmaktadır. Paul, eşinin ikna olması ve hayalini kurduğu bu yeni yaşam için plan yapmaya başlar. Ancak küçültülme süreci çiftin beklediği gibi gitmez. Paul bu sürece tek başına devam etmek zorunda kalır. Paul’un küçültülme sonrası hayatı başta parlak görünse de, bazı şeyler planladığı gibi gitmez. Küçük dünyasında, eski yaşamının sorunları onun peşini bırakmaz. Her ne kadar kapitalizmden kaçsalar da kurdukları küçük dünyada da günümüzün sorunları bir bir inşa edilmektedir. Küçültme teknolojisi, başlangıçta idealist bir fikir olsa da sınıf farklılıkları, eşitsizlikler ve kapitalizmin getirdiği haksızlıkları da beraberinde getirmektedir. Küçük insanlar arasındaki yaşam farklılıkları, sınıf ayrımı Paul’u sorgulamaya iter. Bir gün, Paul, küçüklerin yaşadığı toplumu daha derinlemesine keşfeder ve burada tanıştığı Sonya (Hong Chau) ile birlikte, küçültülmüş insanların yaşadığı yerlerin ve sistemlerin karşılaştığı daha büyük toplumsal ve çevresel sorunları keşfeder. Küçültülmeden önceki dünyasıyla bir fark olmadığını çözümün küçülmek değil de insanlık sorunuyla ilgili olduğunu fark eder. İnsanın olduğu her yerde ekonomik eşitsizliklerin olacağı, kapitalist düzenin insanın boyutunun değişmesiyle doğrudan bir ilgisinin olmadığını, bireyin kendisiyle doğrudan ilgisi olduğunu görmekteyiz.
Kapitalist yaşam içerisinde bir çıkış yolu sunmaz. Küçültülmüş insanlar bile sonunda tüketime ve bireysel kâr hırsına dayanarak çevresel sorunlardan kaçamazlar. Minimalizm fikri yaşamı sadeleştirerek daha fazla anlam, huzur bulmayı amaçlayan bir yaşam biçimidir. Önerdiği yaşam fikri, daha fazla eşyadan kurtulmak veya azaltmaktır. Fazla olanı hayatından çıkarmak veya azaltmak mottolarından biridir. Küçültülme süreci, aslında büyük bir minimizasyon fikrini simgeler; yani daha küçük bir bedene sahip olmak, daha az kaynak tüketmek ve daha sade bir yaşam sürmek. Kinik Felsefesi düşünürlerinden biri olan Diyojen’in yaşam biçimi, felsefi anlamda minimalizmin öncüsü sayılabilir. Kinik Felsefesi özellikle sadelik, özgürlük, toplumdan bağımsızlık ve doğaya uygun yaşam gibi temalarla tanınır. Bu düşünce okulunun üyelerinden biri olan Diyojen, yaşamını oldukça sade bir şekilde sürdürür ve gösterişe yer vermezdi. Kendi ihtiyacı olan şeyler sınırlıdır; bir kap kacak, basit giysiler ve tabii ki, yaşamının merkezinde yer alan bir meşale ile sokaklarda gezerek insanlar arasında farkındalık yaratmaya çalışıyordu. Bu, minimalizmin en temel prensibi olan sadelik ve gereksizlikten kaçınmanın somut bir örneğidir. Diyojen'in yaşamının en ünlü anekdotlarından biri, bir zamanlar bir çömlekten içmekteyken, bir çocuk onu görüp bir kâseden su içtiğinde "Bu çocuğun, ben ondan daha akıllıyım" diyerek çömleği kırmasıdır. Bu, ona ait herhangi bir gereksiz eşyayı kırarak, sahiplikten tamamen uzaklaşma arzusunun bir simgesidir. Minimalizm de bu tür bir yaşam anlayışını benimser; fazla eşyadan arınmak ve sadeleşmek, mutluluğa giden yoldur. Filmde de bu tarz bir yaklaşım benimsenmeye çalışılmış ancak insanların hırsları ve daha fazlasına sahip olma isteği buna olanak tanımamıştır.