Lady Lazarus ve Sylvia Plath'ın Gizdökümcü Şiiri

Sylvia Plath, trajik hayatı ve gizdökümcü şiir anlayışı.

Kızıl saçlarımla

Doğrulurum yeniden külden.

Ve erkekleri solurcasına yerim.

İncil'deki Lazarus hikayesi, Sylvia Plath'in acı dolu hayatından bizlere kalan birkaç şiirden bir tanesine hayat vermiştir: Lady Lazarus.

Lazarus'un ölümden dirilişi, Plath'in hayatındaki manik depresif dönemlere, intihar girişimlerine, hayatındaki erkek figürlere karşı verdiği mücadeleye inat defalarca yeniden doğuşunu simgeler.

Lady Lazarus'un ölüm ve yeniden doğuş teması her ne kadar Plath'in başarısız intihar denemelerine bir atıfta bulunuyor olsa da, sanatçının ve erkek egemen toplumda kadının ruhsal ve bireysel ölümünü, bu ölümden sonra dirilerek küllerinden doğuşunu simgeler. Plath'in hayatındaysa bu ölüm ve yeniden doğuş döngüsü, onun için bir ilham olarak hizmet eder.

Ölmek

Bir sanattır, diğer her şey gibi.

Üstüme yoktur bu konuda.

Gizdökümcü şiir denince akla gelen ilk isimlerden olan Plath, hayatındaki duygusal derinliği bir ayna olarak kullanıp hem şiirlerinde hem de tek romanı olan Sırça Fanus'ta okuyucuya ve en önemlisi de kendisine bir yol gösterici olarak kullanmıştır. Bu yol gösterici, kimileri için aslında Plath'in yardım çığlıkları olarak yorumlanır.

Sylvia Plath ve eşi Ted Hughes

Alman bir profesör olan ilgisiz, soğuk babası ve kendisi gibi bir şair olan eşi Ted Hughes, Plath'ın edebi kişiliğinde ve içsel sorunlarında rolü büyük olan ve 30 yıllık ömründe hiçbir zaman iyileştiremediği yaralarında başrol oynayan iki karakterdir.

'Bir kağıt misali,

Yüzüm sıradan bir parça

İnce Yahudi keteni.

Hem Daddy hem de Lady Lazarus'ta gördüğümüz üzere, Plath babasına olan içsel öfkesini ve duygusal bağını bir Nazi ve bir Yahudinin bağına benzetir. Daddy şiirinde babasını bir Nazi subayı olarak resmeder, ve onu 8 yaşında kaybettiğinden ondan asla kurtulamadığını ve kurtulamayacağını kaleme alır. İmgeler, metaforlar ve sembolik diliyle Plath'in şiirleri kendi hayatındaki acıların şiirine aktarılışıdır.

Ve ben gülümseyen kadın.

Yalnızca otuz yaşındayım.

Ve bir kedi gibi dokuz canlıyım.

Evliliğinde hem psikolojik hem de fiziksel şiddete maruz kalan Plath'ın iki çocuk annesi olduğu bilinse de, terapistine anlattığı üzere Ted Hughes'tan gördüğü şiddete bağlı olarak bir bebeğini düşürmüştür. Ted Hughes ve Assia Wevill ilişkisi de, Sylvia'yı sarsan ve ölümüne dek aşamadığı bir yara olarak kalmıştır.

Onlarca intihar girişimi, anne ve babasının açtığı yaralar, manik-depresif dönemler, akıl hastanesine yatışı, evliliğinde uğradığı şiddet, aldatılma ve sevgisizlik Plath'ın acı dolu 30 yılının özeti manasını taşır. Sonunda, 30 yaşında, çocuklarının karnını doyurur, onları odalarına kilitler ve onların zarar görmemesi için kapı eşiklerini bezlerle kapatır, ve fırının gazını açar; kafasını fırına sokar ve uyku ilaçlarıyla hayatına son verir. Plath'ın şiirlerindeki yardım çığlıkları hiçbir zaman cevaplanamaz ve Plath bu defa Lazarus hikayesinden kurtularak ölümden dirilmez.

Onun trajik hayatından bizlere kalan bazı eserler, eşi Ted Hughes tarafından yayınlansa da eserlerin olduğu gibi kalıp kalmadığı bir tartışma konusudur; ne de olsa Ted Hughes ataerkil toplumda egosuyla öne çıkan, kendi ününü ve şanını kirletmeyecek kadar zeki bir adamdır.

Trajik hayatına inat yazmayı hiçbir zaman bırakmayan ve ilham veren feminist yazarlardan olan Plath, kendini fanusun içine hapsolmuş ölü bir kelebek olarak görse de, bizim için her zaman güçlü bir kadın ve etkileyici bir yazar olarak hatırlanacak. İz bırakanlar unutulmaz.

İyi ki buradaydın ve iyi ki var oldun Sylvia Plath.