Lilja 4-ever: Bir Terkediliş Hikayesi
Yitip giden bir hayat.
Bu filmi izleyeli birkaç ay oldu ama ben hala etkisinden çıkabilmiş değilim. Beni gerçekten etkileyen psikolojik dram filmlerinden biri oldu. Tekrar izlemeye cesaret bile edebileceğimi sanmıyorum. Filmin açılış ve kapanış sahnelerinde çalan ‘’Rammstein-Mein herz brennt’’ parçası ile yüreğimizi yakan bu film eski Sovyet ülkelerinden birinde yaşayan genç bir kızın başından geçen olaylar çerçevesinde ilerliyor. İzlerken beni buhrana uğratan asıl şey ise bu olayın gerçek bir hikâyeye dayanmasıydı…
Henüz 16 yaşındayken hayatın sillesini yiyen Lilya’nın en büyük hayali annesiyle beraber Amerika’ya taşınmaktı ama işler umduğu gibi ilerlemedi. Annesi gittikten kısa bir süre sonra fırsatçı teyzesi gelip Lilya’yı evinden etti, eve kendisi yerleşip Lilya’yı da beş parasız küçük ve pis bir hücrede yaşamaya mahkûm etti.
Annesinin onu terk ettiği sahnede peşinden koşup beni bırakma diye ettiği feryatlar ve evlatlıktan reddedildiğine dair gelen o hazin terkedilişinin tescillenmesi büyük bir yıkım sahnesiydi onun için. Özellikle attığı çığlıkları duyduğumda göz yaşlarıma hakim olamadım. Çirkin ve acımasız dünyada yapayalnız kalan Lilya’nın artık bir tek Volodya’sı vardır.
Herkes tarafından arkasından bıçaklanan Lilya’nın diğer dönüm noktası ise yakın arkadaşı Natasha’nın para karşılığı cinsel ilişkiye girerek yaptığı işi babası öğrendiğinde kazandığı paranın ‘’nasıl olsa bir ailesi yok onun için sorun olmaz’’ diye düşünerek Lilya’ya ait olduğunu söylemesiydi. Böylece kelimenin tam anlamıyla yapayalnız kaldığını anladığı an, kendisi gibi istenmeyen bir çocuk olan sinir hastası bir babanın oğlu küçük Volodya ile yakınlaşıp bağ kurması engellenemez oldu. İkisi de artık toplumda dışlanan, istenmeyen çocuklar olarak birbirlerinden başka kimseye sahip olmadıklarını anladılar.
Çaresizce evde bulduğu eski eşyaları satıp para kazanmaya çalışır ama işe yaramaz. Maalesef artık kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ve adı çıkan Lilya o kötü yola savrulur. Bu işten kazandığı ilk parayla ise Volodya’ya bir basketbol topu alır. İkilinin arasındaki yakınlaşma soğuk ülkenin buz gibi iklimine bir güneş gibi doğuyor adeta. Bu arkadaşlık maalesef Lilya’nın hayatını tamamen mahvedecek kişi olan Andrei ile tanışmasına kadar sürer. Andrei, Lilya’nın gittiği gece kulübünde tanıştığı bir adam ve Lilya’yı İsveç’e götürüp orada beraber yaşayıp iş bulma vaadiyle kandırır. O kadar ümitlidir ki gideceğinden Lilya mahalledeki ergenler tarafından tecavüze uğradıktan sonra bile nasıl olsa İsveç’e gideceğim diye kendini avutur. Artık tutunacak tek dalı bu hayaldi çünkü.
Volodya buna karşı çıkıp her ne kadar gitme diye söylese de Lilya onu da yanına alma hayaliyle İsveç’e gider ve orada hazin gerçekle yüzleşir.
O gerçek ise zavallı Lilya’nın aslında seks kölesi olarak satılmış olduğudur. Filmin devamında zaman içinde Tanrıya olan inancı dahil olmak üzere tüm umudunu kaybeden bir Lilya görürüz. Bu sırada Tıpkı Lilya gibi terkedilen Volodya ise ilaç içerek hayatına son verir yapayalnız bir şekilde…
Yitip giden hayalleri içinde satıldığı malum insanlarla olan sahnelerdeki kamera açısı benim gerçekten midemi bulandırdı. İzlerken kendimi inanılmaz kötü hissettim ve onun yerinde olmayı ne kadar istemediği düşündürecek kadar empati yaptırdı maalesef.
Filmin ilerleyen sahnelerinde hapsolduğu evden kurtulmayı başaran bu genç kızın çaresizce ordan oraya koşuşunu izliyoruz. Bilmediği bir şehirde, bilmediği bir lisanın konuşulduğu ülkede sıkışıp kalmış bir kız. Hani bir kâbus gördüğümüzde bağırmak isteriz ama sesimiz çıkmaz ya aynı o denli bir çaresizlik işte. Filmin son sahnelerinde melek olup gelen Volodya ve Lilya’nın diyaloglarını izliyoruz, hayatına son vermek isteyen Lilya’yı her ne kadar engellemeye çalışsa da maalesef işe yaramaz. En sonunda ikisi de birer melek olarak bir apartmanın çatısında basketbol oynarken görürüz. Gözyaşlarımın süzülmesine engel olamadığım bir sahneydi dürüst olmak gerekirse.
Bu film kalbimi gerçekten çok kırdı. İzlemesi gerçekten iyi bir psikoloji ve sabır istiyor çünkü ben bu filmi izlerken sık sık ara verdim ve devam edemedim. Filmin esinlenildiği olayı araştırmak isterseniz ‘’ Danguolė Rasalaitė’’ olayı diye aratabilirsiniz.