MAĞARALARIN OLUŞUMU #1

Doğa turizmi için oldukça önemli olan mağaraları hep birlikte tanıyalım.

İzbırak, mağara için “Yeraltındaki büyük oyuklar. Eriyebilen kayaçların geniş yer tuttuğu bölgelerde suyun eritmesi yüzünden doğmuş türlü büyüklükteki geniş yeraltı oyukları,” tanımını yapar.

Doğanay, mağara için “Karstik bölgelerdeki başlıca erime şekillerinden olan mağaralar, bir ağız=kapı ile yeryüzüne açılan, dikey (düşey) (bir kuyu gibi) ya da yatay biçiminde (dağ veya tepe yüzeyine dik olarak açılmış maden galerisi gibi) oluşmuş yeraltı boşluklarıdır,” tanımını yapar.

Nazik ise “Yüzeye bağlantısı olan ve bir insanın içine girebileceği boyutlarda, yatay veya dikey uzanıma sahip yeraltı boşluğudur. Yatay veya dikey uzanımı olmayan ama insanların barınabilecekleri yüzeye açık kovuk şeklindeki boşluklar ise genellikle in olarak adlandırılmaktadır,” tanımını yapar. 


Tüm tanımlardan da anlaşıldığı gibi mağara, karstik sahalardaki yeraltı boşluklarıdır.

Mağaraların ve yeraltı karstik şekillerinin oluşma sürecini araştıran jeomorfoloji bilim alanına “speleoloji”, Doğanay’ın tanımıyla “inbilim” denir.


MAĞARALARIN OLUŞUMU

Mağaraları doğal ve yapay olarak ikiye ayırmak mümkündür.

“Yapay Mağaralar” insanların barınak, sığınak ve ibadet yeri, mezar, depo, su kanalı, maden galerisi ve tünel açmak için değişik amaçlarla kazdıkları veya oydukları yeraltı boşluklarıdır. İçlerinde insan yaşamına ilişkin prehistorik ve arkeolojik şekil, yapı, atık ve iskelet parçalarının bulunduğu bu sınıf mağaralar ülkemizde çok yaygındır. Kapadokya Bölgesi (Nevşehir, Kırşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri) ve komşu illerde (Konya, Karaman, Adana, Ankara, Kırıkkale…) büyük bir bölümü Erken Hristiyanlık Dönemi’nde yapılmaya başlanan, kilometrelerce uzunlukta ve çok katlı karmaşık sistemlerden oluşan yeraltı yerleşkeleri, yapay mağaraların en ilginçlerindendir. Buna karşılık birçok ilimizde bulunan kaya mezarları, çoğunlukla antik dönemlerde işletilmiş maden galerileri ve su tünelleri de yapay mağaralar arasında yer alırlar (Nazik, 2018).

Ana kaya oluşurken veya oluştuktan sonra, yeraltı suları tarafından bir dizi fiziksel ve kimyasal süreçlerle çözünmelerine bağlı olarak meydana gelen yeraltı boşluklarına “Doğal Mağara” adı verilir. Yapay mağaralarla kıyaslanamayacak ölçüde çok fazla uzunluk ve derinliğe sahip olan bu grup mağaralar oluştukları kayalarla olan gelişim dönemi ilişkilerine bağlı olarak; birincil ve ikincil mağaralar olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar (Nazik, 2018).


Dünyada en yaygın mağara grubunu, karstik mağaralardan ikincil mağaralar (sekonder mağaralar) oluşturur. Kilometrelerce uzunluk ve yüzlerce metre derinliğe ulaşabilen bu tür mağaralar; çözünebilir kayaların oluşumlarından sonra, yeraltı suları tarafından bir dizi fiziko-kimyasal süreçlerle aşındırılması sonucu meydana gelirler. Ülkemizin yaklaşık %40’ını oluşturan karbonatlı ve sülfatlı kayaların yer aldığı bölgelerde yaygın olarak gelişen bu tür mağaralara karstik mağara adı verilir (Nazik, 2018).

Mağaralar kumtaşı, granit, trakit, andezit, bazalt gibi kayaçlardan oluşan sahalarda da görülürlerse de asıl yayılış alanları karstik sahalardır. Bu sahalarda mağaralar mekanik aşındırmanın da eşlik ettiği erime sürecine bağlı olarak çok gelişmiş bir şekilde bulunurlar (Hoşgören, 2018).

Mağaraların oluşumu üzerine farklı görüşler mevcuttur. Mağaraların oluşumu konusundaki en büyük düşünce ayrılığı, hangi seviyede oluştuğu ve mağara oluşumunda erime süreçlerinin mi, yoksa fiziksel aşındırmanın mı daha büyük etkiye sahip olduğudur (Erinç, 2015).

Yeraltı sularının veya yüzeyden sızan suların çökelmesi ile mağara içlerinde sarkıt, dikit ve sütunlar oluşur.


Sarkıtlar, mağara ve galeri gibi büyük doğal yeraltı boşluklarının tavanlarından sarkan kama veya çubuk şeklindeki oluşumlardır. Mağara ve galeri tavanlarına saçaklı bir görünüm veren sarkıtlar, tavandan sızıp damlayan yeraltı sularının içlerindeki kalsiyum karbonatın çökelip birbirine eklenerek aşağıya doğru uzaması sonucunda meydana gelirler (Hoşgören, 2018).

Dikitler, mağaraların tabanlarında yer alan çubuk veya kubbe şeklindeki çıkıntılardır. Tavandan tabana damlayan yeraltı sularının çökelttiği kalsiyum karbonatın burada üst üste yığılması ve giderek yükseklik kazanmasıyla oluşurlar (Hoşgören, 2018).


Damlataşı sütunları, sarkıt ve dikitlerin bir kısmı, zamanla, karşılıklı gelişip büyüyerek birbirleriyle birleşirler ve birer sütun oluştururlar. Bu sütunlara damlataşı sütunu adı verilir (Hoşgören, 2018).