Mahmut Yesari Bir Aşk Uçurumu Sosyal Ekonomik Adaletsizlik

Dedikodular kafa karıştırır, insanı canında, en sevdiğinden eder.

Sosyal Ekonomik Adaletsizlik Nedir:

Sosyal ekonomik adaletsizlik, toplum içinde gelir ve kaynak dağılımının eşitsiz olduğu durumları ifade eder. Bu durum, bazı insanların ya da toplulukların diğer insanlara göre daha fazla avantaj veya dezavantaj yaşamasına neden olabilir. Cumhuriyet döneminde, dönemin eserlerinde sosyal ekonomik adaletsizlik sıklıkla karşımıza çıkar. Bu durum yeni kurulan devletin hazinesinin boş olması, ödenen borçlar olmasından kaynaklı olarak yaşanan maddi zorluklardandır. Cumhuriyet dönemi eserlerine yakından bakacak olursak sıklıkla söz edilen bir yoksulluk, işsizlikten bahsedildiğini görebiliriz. 

BİR AŞK UÇURUMU;

Remziye ve Fikri aynı fabrikada çalışan ve birbirlerini seven iki gençtir.usabaşı Remziye’yi rahatsız edince Fikri ustabaşını döver.idare ,Fikri’nin haklı olduğunu bilmesine ve hak vermesine rağmen onu işten çıkartır.Fikri aylarca iş ve ev arar.sonunda gece bekçiliği işi bulur. İş bulduktan sonra Remziye’nin evine taşınır.uzak akraba Edibe Teyze ,kız kardeş Leman ile güzel ve sakin bir hayatı yaşamaya başlarlar. Bu başlangıç mahalle ve fabrika içerisinde başlayan ve giderek artan dedikodular sonrası herkesin sinirlerini bozar.


Bir Aşk Uçurumu eserinde bizlerin karşısına birden fazla sosyal ve ekonomik adaletsizlikler çıkmıştır. Bu kavramlar şöyledir; dedikodu, yoksulluk, haksızlık ,işsizlik vb kBavramlardır.   

Makinelerin hiç dinmeyen uğultusu, durmadan dönen iplik bobinlerinin çıkırtısı arasında ,birdenbire yükselen tiz bir kadın çığlığı ,bobinlerin önünde çalışan kadın , erkek işçileri, yerlerinden sıçratmıştı.

Fikri ani bir kuşkulanışla içi burkularak ,kadın çalışanların çalıştığı tarafa baktı.bütün başlar , Remziye ile onu yanında duran Hasan Ağabeye çevrilmişti.

Fikri , vücudunu gererek çılgın bir atılışla ustabaşının üstüne atılmıştı ve bu atılış Hasan Ağabeyi sendeletti,iki erkek yere yuvarlandılar.

Yaşanan bu olay sonrası ustabaşı Hasan Ağabey daha kıdemli ve işe yarar olduğundan dolayı Fikri haklı olduğu bilindiği halde işten çıkartılmıştı…(syf3-4)

Yaşanan bu olay sonrası Fikri’nin haklı görüldüğü halde işten çıkartılması fakat haksız olduğu bilindiği halde Hasan Ağabeyin işten çıkartılmaması haksızlık göstergesidir. Dönemin içirişinde bulunduğu ekonomik durumdan dolayı Hasan Ağabeyi işten çıkartarak ,yerine 10 kuruş fazla vererek birini almak iş verenler tarafından zor , uğraştırıcı ve pahalı görülmektedir. Bu örnek bizlere bu dönemde neden iş bulmanın da zorlaştığını göstermektir. İş verenlerin pintiliği ve çalışanların büyük yerlerdeki torpilleri dolayısıyla yeni bir iş bulmak  gittikçe zorlaşmıştır.

İş arayan çorap fabrikasının yolunu tuttu. Kafası , karmakarışıktı. Çorap fabrikasını eliyle koymuş gibi buldu.

Kapıcı , ağır ağır kapıya gelmişti:

-Kimi aradın , sana soruyorum ?

-fabrikadan işçi arıyormuşlar?

Kapıcı bıyık altından gülüyordu , Fikri’nin şapkasına paltosunun açık yakasından görünen gömleğine , paltosuna , kunduralarına , ayrı ayrı ,uzun uzun bakıyordu:

-Eskiden başka yerlerde çalıştın mı ?(syf 90)

-Evvela, bir kravat fabrikasında ; sonra, bir trikotaj fabrikasında çalıştım.

-Sen mi çıktın? Yoksa çıkardılar mı?

- Hastalandım yerime başkasını almışlar

- Burada iş yok ,hala hastasın . Sen bir hastaneye git .

Odasının içine çekilmişti. Açık açık yol veriyordu. Ne selam verdi ne “Allah ısmarladık “dedi.(syf 91)

Yazar bu kısım da Fikri üzerinden aslında ,eserin yazıldığı dönemde yaşanan işsizlik , iş verenlerin işçilerin yeteneklerine ,donanımlarına bakmak yerine ,onların dış görünüşlerine göre yargılayarak , dış görünüşlerini beğenmedikleri insanları işe almayarak , onları aşalayıcı ve öz güven kırıcı şekilde redd ederek iş bulmayı zorlaştırdıklarını anlatmak istemiştir. İşe alınan insanların iş üzerindeki yetkinliklerine bakılmadan onları en az maaşla işe alarak , haksızlık edilmektedir. Bir iş verenin işe aldığı kişinin iş üzerindeki yetkinliğine bakarak ona hak ettiği maaşın verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu da toplum üzerinde sınıfsal ayrımlara yol açmaktadır.

Ertesi gece yatsıya doğru kapıya küt küt vuruluyordu.

-         Kim o ?

-         Bekçi !

İhtiyar kadın bekçinin böyle vakitsiz gelişini hiçte hayra yormamıştı.kapıyı açtı . karanlıkta onu , yüzünden sesinden tanıdı:

-         Remziye hanımı göreceğim

Sokak kapısının vurulduğunu Remziye ve lemanda duymuştu

Remziye sofaya çıktı seslendi kim o?

-         Benim bekçi Süleyman, hemşire hanım biraz aşağıya gel diyeceklerim var.

Remziye içi ürpererek indi:

-         Hayırdır Süleyman efendi ?

-         Mahalleli sizden şikayetçi ,Remziye hanım, dedi

-         Neden?

-         Bırak bu neden’i

-         Mahalleli bizden ne diye şikayet ediyor ?

-         Size bir erkek misafir geliyor?

Ucu buraya varacağı daha önceden Remziye ‘nin içine doğmuştu

-         Gelir a … komşulara ne oluyor.?

-         Yok abla öyle deme ya , bura namuslu mahalledir.

Remziye hırçın bağırdı:

-         Bizim namussuzluğumuzu mu görmüşler?

-         Hangi komşular,?diye sordu.(syf 338)

Remziye hep aynı şeyleri düşünüyor ve kendi fikirlerini,kararlarını kaybediyor.şaşırıyor, etrafındakilerin telkinlerini kabul etmeye başlıyordu.

-         Leman, benden hem genç hem daha güzel !

-         Fikri beni seviyor,seviyor ama Leman’ı sevmez mi.?

Remziye işini yaparken sürekli dalıyordu çok geçmemişti , kulağının dibinde Hasan ağabeyin sesi duyuldu:

-         Ben sana dostluk ediyorum. Açıkcasını söyleyeyim artık.Fikri,Leman’la sevişiyor.

           Remziye gözlerini kırparak boş boş bakıyordu Hasan ağabey devam ett:

-         Sevişiyorlar…komşular, bahçede öpüşürlerken görmüşler…sen daha uyu …yarın diğer gün , belki de çocukları olacak.

-         Remziye boğulacakmış olmuştu. Gözleri bir şey görmüyordu. Derin : koyu bir karanlığa gömülmüştü . eliyle boğazını tuttu .

-         Biraz hava alayım diyebildi.(syf 463)

 Burada görüldüğü üzere dedikoduların sınırı olmaması , bir insanın bir insan üzerinde ki etkisini gösterir. Yazar bizlere dedikodunun sinsi bir hastalık gibi insanın damarlarında ilerleyerek onu içten içe yok edebileceğini göstermiştir. yalan insanın vazgeçilmez hazzıdır. İnsanlar üzerinden yapılan dedikodu , yapan kişiler için neye mal olduğunun bir anlamı yoktur , sonuçlarıyla da ilgilenmezler. tek ilgilendikleri şey o an yaptıkları dedikodudan aldıkları hazdır. Herkesin ağzında dolaşan aman elalem ne der sözcüğü aslında tam olarak bu şekilde önü arkası olmayan , doğruluğu , yanlışlığı bilinmeyen dedikodular aracılığıyla çıkmıştır. Bir insan hakkında çıkan dedikodu o kişinin saadetinin bozulmasına neden olabilir , ya da birinin canın yanmasına da sebep olabilir yazar bizlere aslında bu bölümlerde bunları anlatmak istemiştir. Remziye , Leman ve Fikri hakkında çıkan asılsız dedikoduları başlarda her ne kadar umursamasa da , dinlemese de zamanla kendi bildiği doğrudan da şaşmıştır , dedikodular Remziye‘yi tıpkı bir vesvese gibi zamanla yavaş yavaş etkisi altına almıştır ve en sonunda onun canına mal olmuştur.

Sonuç olarak Mahmut YESARİ bizlere bu kitabında aslında insanoğlunun varlığından beri önüne geçilmez sorunlardan bahsetmiştir. Bu sorunlar işsizlik , adaletsizlik , yoksulluk vb sorunlardır. Realist bir yazar olan YERSARİ bu eserini yazarken fabrikalara gitmiş ve orada gözlemler yaparak eserini yazmıştır. Eserdeki ana karakterlerimizin yaşamış olduğu başlıca bu sorunlar günümüzde de hala insanlığın yaşamış olduğu sorunlardır. Geçinemediği için yoksul olan insanlar ya da sadece bir tanıdığı iyi bir konumda olduğu için iş sahibi olan onlarca insan vardır. Dedikodu ise en önemli sorunlardandır, bir şey yaparken ya da bir karar verirken bir başkasının hakkımızda düşüneceği düşünceleri de hesaba katarak aslında vermiş olduğumuz kararları bir başkasını düşünerek vermiş oluyoruz bizim değil bir başkasının kararı olmuş oluyor.