Ye, Dua et, Sev

Kadın ruhunun aşktaki hassassiyetini, hayattaki her duyguyu yükseklerde ve sarsılmaz bir enerjiyle yaşamasındaki o parlak yönü keşfedeceğiz!


Dikkat Spoiler İçerir! :)

Elizabeth Gilbert'ın (Julia Roberts) durgun sularda ilerleyen evlilik hayatını sonlandırıp bir iyileştirici hekim tavsiyesi üzerine ülkeler arası yolculuğa çıkmasıyla, hayattaki asıl amacını “kendini bulmayı ve gerçekleştirmeyi” istemesi üzerine kafa yoran bu serüvende, kendini gerçekleştirmek için hayatında da neleri değiştirmesi gerektiğini öğreneceği ve bunun sonucunda da tinsel yolculuğunu tamamlamasıyla seyirciye vereceği bu ince mesajı görmüş olacağız. 

Filmin başında geleceği ve düşünceleri hakkında yardım almak için arkadaşlarının önerdiği iyileştirici hekim Ketut’a gider. Adam ona yapacağı seyahatleri, başına gelecek olayları anlatır. Elizabeth gülerek ve inanmayarak dinler ama olaylar gerçekten yaşanacaktır.

Eşi ile arabayla yolculuk yaparken konuşurlar. Bu ilişkide mutlu olmadığının farkına o zaman varır. Eve döndüklerinde tanrıya dua eder. Ne yapacağını bilmemektedir. Her şey için teşekkür edip tanrıdan yardım ister. Ağlar ve içten dileklerini sesli bir şekilde söyler. Eşinden ayrılmaya karar vermiştir. Boşanma davası açacaktır.

  

Elizabeth yazardır. Kendi oyununu izlerken başrol oyuncusu David dikkatini çeker. Oyun bittikten sonra partide karşılaşırlar. Geceyi beraber geçirirler. Aralarında güzel bir şeyler başlar.

  

Eşi ile olan davası Elizabeth için iyi gitmez. Eşi bunları hak etmediğini söyler ve boşanmak istemez. Bu durum Elizabeth’i zorlayacaktır.

  

David ile beraber yaşarlarken ters giden bir şeyler vardır. Elizabeth yine mutlu değildir. Sürekli kavga ederler.

Elizabeth kendini bulmak için yola çıkar. İtalya ilk durağı olur. Burada dil öğrenip kendini geliştirip bol bol yemek yiyecektir. Tanıştığı arkadaşlarından bolca bilgi alır ve kendini anlatan kelimeyi bulur.

Hindistan'a geldiğinde ruhunu temizlemek, meditasyon yapmak ister. Yerleri silme şartıyla bir yerde kalır. Beraber yerleri sildiği kız yakın arkadaşı olur. Elizabeth evlenmek istemeyen kız arkadaşını dinler, onu sakinleştirir ve yol gösterir. Çok anlaşamadığı arkadaşı Richard da ona yol gösterecektir. David ve eski eşi sürekli aklına gelmektedir. Elizabeth kendini affedip yola devam etmelidir. Richard ve yaptığı meditasyonlar ona bu konuda iyi gelir. Bol bol dua eder. Kendini keşfeder.

Son durağı Bali ona aradığı aşkı yaşatacaktır. Bir yıl önce yola çıkmadan gittiği Ketut ile karşılaşır. İyileştirici hekim her ne dediyse olmuştur. Elizabeth çok şaşırır ve sevinir. Her gün ondan yeni bir şeyler öğrenecektir. Bisiklet sürerken bir araba ona çarpar. Bacağı yaralanır. Arabayı süren adam ile ne yaşayacaklarını bilmeksizin ona çok sinirlidir ve nefret ediyordur. Bir şifacı kadın ve kızı onu iyileştirir. Onlarla yakın arkadaş olur. Katıldığı partiye bir erkek ile tanışmaya gider. İşler istediği gibi gitmez ama arabayla ona çarpan Felipe ile güzel bir başlangıç yapacaktır. Elizabeth içkiyi fazla kaçırınca Felipe onu bırakmaz. Baş ağrısına iyi gelen içecekle onun evine bile gelir. Bundan sonra beraber bolca vakit geçirirler ve birbirlerine aşık olurlar.


Kadın ruhunun aşktaki böylesine yoğun hassassiyetini ve hayattaki her duyguyu yükseklerde ve sarsılmaz bir enerjiyle yaşamasındaki o parlak yönü görmüş olacağız. Farklı ülkeler, farklı hayatlar ve farklı insanlar göreceğiz ama tek birleştiren özelliğin aşk olduğunu derinden hissederek, sevginin bu denli güçlü ve tarafsız yönünü de göreceğiz. Yönetmen koltuğundaki Ryan Murphy de izleyicilere tatlı bir sinema diliyle bu coşku dolu filmi sunması, Julia Roberts ve Javier Bardem’in izleyiciyi anda kılan eşsiz performansıyla da biz izleyicilerin keyifli bir aşk-drama filmini sonsuza dek akıllarımıza kazıyacağımızı da garanti etmiş oluyor.