Marilyn Monroe Dosyası Bölüm 1: Kimsesizlikten Milyonlara
...Annesi bir şizofreni hastasıydı, babasının kim olduğunu ise bilmiyordu...
Mariyn Monroe. Hayatınızda en az bir kez bu ismi duymuşsunuzdur. Duymamışsanız dahi bir fotoğrafına rastlamışsınızdır çünkü ölümünün ardından 60 yıl geçmesine rağmen hafızalarda bıraktıklarıyla günümüz kültüründe yer almayı başarmış biri. 50'li yıllarda sadece Amerika'yı değil, tüm dünyayı yeteneği ve albenisiyle büyüleyip etkisi altına alan birinin günümüzde de bu gücünü yitirmemesi şaşılacak bir şey değil aslında.
Dünya çapında bir yıldız olarak ulaşılamaz gibi görünse de Marilyn de her insanın yaşayabileceği problemlerle doğar doğmaz tanışmıştı. Annesi bir şizofreni hastasıydı, babasının kim olduğunu ise bilmiyordu. Annesinin hastalığı nedeniyle çocukluğu yetimhanelerde ve korucu aileler arasında savrularak geçti. Hiçbir aile ona bir yuva sıcaklığını tattıramamıştı. Hatta küçük yaşta tacizlere maruz kaldı.
İlk evliliğini 20 yaşında yapan Monroe, bu evliliğe dört senesini verdikten sonra boşanmaya karar verdi. Kocasının onun çalışmak istememesinin bir sonucuydu bu. Bir mankenlik ajansına başvurdu. Bu sırada oyunculuk ve şarkıcılık eğitimi de almaya başlamıştı. Bir süre sonra fark edilen Monroe, dergilerin aranılan kapak kızı oldu. O zamanlar ünlü bir yapım şirketinin sahibi olan Ben Lyon, onunla bir anlaşma imzalamak beraber ismini değiştirmesini önerdi. Marilyn'in gerçek ismi, Norma Jeane Mortensen idi ve Lyon'a göre bu hayli uzun ve akılda kalması zor bir isimdi.
Lyon, onu aktrist Marilyn Miller'a benzettiği için bu ismi önermişti. Böylelikle Marilyn de yeni isminin yanına anne tarafının soyadını almayı tercih etmişti. Marilyn Monroe ismi böylece doğmuş oldu.
Marilyn'in yer aldığı ilk iki film başarısız olunca, şirket onunla yeni bir anlaşma imzalamadı. Marilyn de böylece sinemaya ara verirken kendini geliştirmekten vazgeçmedi. Oyunculuk eğitimlerine katılmaya devam etti. Daha sonra kendini bir filmde ilk defa şarkı söylerken buldu, oynadığı iki filmdeki küçük rolleriyle eleştirmenlerin dikkatini çekmeyi başardı. Bir süre daha küçük rollerle yeteneğini büyütmeye devam etti. Bu sıralarda bir ablasının olduğu öğrendi ve onunla iletişim kurmaya başladı. Bir süre sonra, annesi tedavi olduğu hastaneden çıktığında yıllar sonra bir araya geldiler.
Marilyn'in annesi kızının gönül verdiği işte başarılı olacağını sanmıyordu. Daha doğrusu Hollywood hayatını onaylamıyordu. Marilyn ise buna aldırmadı ve hayali ve tutkusu için çabalamaya devam etti.
Monroe'nin gişe potansiyeli fark edildi ve Clash of Night filminde yer aldı. Bu taktik başarılı olunca Monkey Business filminde de oyunculuğunu sergileme fırsatı buldu. Marilyn artık Hollywood'un şöhret basamaklarından çıkarken hız kazanmıştı.
1952 yılında Don't Bother To Knock filmiyle ilk başrolünü aldı. Eleştirmenler tarafından rolün ağırlığının altından kalkabildiği söylenince Marilyn'e daha büyük projeler sunulmaya başlandı. Asıl şöhretli günleri ise Niagra filmiyle başladı.
Marilyn'in arzuladığı başarıları elde ettiği görkemli ve trajik günlerini okumak isterseniz yazımızın ikinci bölümüne bekleriz.