Mavi ve Sel

Tüm temmuzlara.

Sel

Sabaha karşı bir kuş yığını… Bütün gece kesintilere uğramış bir uykunun bir kez daha çığlıklarla bölünmesi.

Bir sel… Bir kuş seli… Bir akış, bir çağlayan…

O da benim gibi mutsuz. Mutluluğun hiçbir anlamı olmadığını bildiği gibi, mutsuzluğun anlamsızlığını da biliyor kuşkusuz. Tıpkı benim gibi. Yine de aramızda bir fark var. O koşuyor durmadan. Enerjisini tüketmeye çalışıyor. Varabildiği, varabileceği noktaya kadar da gidecek. Oysa benim için gidilecek, varılacak bir nokta yok artık. Böyle bir şeyi istemiyorum da.

Aradaki uzaklık kavramına karşın, benzer acıları yan yana ama tek yaşadığımız belli değil mi?

Kuş saati başlıyor yine. Onu çağırmalıyım. Arıyorum, yok.

Beni nerede bulabileceğini biliyor olmalı.

Yirmi katlı bir yapının teras katındayım, terasın korkuluklarına yaslanmış, şehri seyrediyorum. Şehir ayaklarımın altında. Biraz zorlasam aşağıya düşeceğim ama zorlamıyorum. Dönüyorum kıyısından uçurumun ya da gecenin. Yapabildiğim ve yapabileceğim tek bir şey var, onu yapıyorum.

Yaşamın ve güzelliğin, ölümün ve çirkinliğin doruk noktasında buluşuyoruz.

Bir girdapta ayrı ayrı ama birlikte yok oluyoruz.


Mavi

Bana bir gün biri

Bir mavi verdi

Aklım karıştı

Dünya, en eski mavi


Anlama indim

Anlamaya olup biteni

Aklım karıştı

Yüzüm, en eski mavi


Herkes benden kötü

Herkes benden ötürü

Bana biri geldi

Tenim onunla en eski mavi