Max Weber’in Siyaset Sosyolojisi

Bu yazı, kuramcılar arasında büyük yere sahip Max Weber'in siyasi bir yaklaşımının derlemesini sunar.

Weber’e göre siyaset özerk bir alandır. Çalışmalarında siyaseti başka bir alanın bağımlı değişkeni olarak görmeden onu toplum ve sosyoloji ile açıklamaya çalışmıştır. Bu doğrultuda Weber iki kavrama dikkat çeker: Güç ve egemenlik. Egemenliğin içinde barındırdığı itaat iki düzeyde ortaya çıkabilir, birincisi doğrudan elde edilmesidir. Diğeri ise itaatkâr olan taraf varolan otoriteyi önceden tanımış olmasıdır. İtaat eden ve otorite sahibi olan ikili arasındaki ilişki, devletin enstrümanlarıyla sınırlı değildir. Diğer bir boyutuna örnek verecek olursak okuldaki öğretmen ve öğrenci ilişkisi ya da evdeki çocuk ve ailesi arasındaki ilişki en yaygın olanlarıdır. Tabii ki Weber, bu ikili ilişkide başka noktalara da dikkat çekmiştir. Örneğin, itaat edenlerin bu konudaki teşviklerinin ne olduğu gibi. Buna ilişkin bir tipoloji de geliştirmiştir.

Geleneksel meşruiyette tarihsel bir devamlılıktan bahsedebiliriz. Yıllarca süregelen gelenekler çerçevesinde kurallar varlığını devam ettirir. Monarşik yapılar bu bağlamda en sık verilen örneklerden biridir çünkü taht, babadan oğula geçmeye uzun süre devam eder. 

Diğer bir tip ise yasal-ussal meşruiyettir. Buradaki ussal kelimesi akla uygunluğu, rasyonelliği temsil eder ve insanlar, yasalar ışığında bir otoritenin altındadır. Aldıkları emirlere uymalarının sebebi, bunların akıl ve mantık çerçevesi içinde gerçekleşmiş olmasından kaynaklıdır. Günümüzdeki toplumlarda da bu sıkça rastlanabilen örnektir. Bireyler, uydukları emirlerin yasalara ve yönetmeliklere uygun olup olmadığına önem verir. Ayrıca hukuki olarak verilen kararlar da toplum yararında ve kişisel amaçlardan uzak olarak gerçekleştirilmelidir.

Bu başlık altında daha önceden çalışma yapmış diğer kuramcı Tocqueville’dir. Ona göre aristokrat düzenlerde büyük bir özgürlük arzusu vardır. Köle ya da hizmetkâr, efendisinin memnuniyeti için sürekli olarak ona itaat eder. Köleliğin olmadığı kesimlerde bu tarz itaat, hizmet olarak görülür ve bir iş koludur. Sözleşme çerçevesinde itaatkâr ve efendi arasındaki ilişkiyi oluşturur. Weber geçmişin ışığında kendi çözümlemelerine ulaşmıştır. Egemenlik, sadece saf güç ve zorlama ile kazanılan bir olgu değildir. Kişiler kendi rızası ile de bu tarz oluşumun içinde yer alabilirdi. Zaten çoğu liberal demokrasinin çerçevesi budur ve devlet kapsamlı olarak varlığını sürdürür.

Karizmatik meşruiyet diğer bir egemenlik tipidir. Burada kişisel fikirler varlığını sürdürür. Egemenliğe sahip olan kişinin, diğer insanlarda olmayan eşsiz özelliklere sahip olduğuna inanılır ve itaatkârlar, kendilerini anlamlandıramadıkları bir çekim gücünün altında hissederler. Karizmatik liderler, genelde eski düzenin yıkıldığı veya yeni düzenin ortaya çıktığı zamanlarda oluşurlar. Buna ilişkin örnekler verecek olursak; Bonaparte, Atatürk ve Ghandi isimlerini sıralayabiliriz.

Weber, bütün bu tiplemeleri yaptıktan sonra bunların tek ve doğal hâliyle toplumda bulunmasının zor olduğunu söyler. Yani bir yerde karizmatik meşruiyet tek başına olmaz. Genelde birbirlerinin karışımı şeklinde ortaya çıkarlar. 



Kaynakça:

Çağla, C. (2019). Siyaset Bilimi. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.