MİDAS’IN ALTIN DOKUNUŞU

Sizlerle ufak bir geziye çıkıyoruz. Frigya'ya.

Türkiye’nin 2. Kapadokya’sı olarak bilinen Frig Vadisi, 3000 yıl önce Friglere ev sahipliği yapmıştır. Friglerin tüf kayaları yontarak inşa ettikleri anıt mezarlar, tapınaklar, kaleler ve kiliselerin yer aldığı Frig Vadisi çok geniş bir açık hava müzesi olarak varlığını sürdürmektedir. Aynı zamanda Frig Yolu Türkiye’nin en uzun üçüncü yürüyüş yoludur. Ankara’nın ilçesi olan Polatlı, geçmişte Gordion olarak anılan noktada krallıklarını kuran Frigler, M.Ö. 8. yüzyılda Orta ve Güneydoğu Anadolu’nun hakimiyetini eline alarak bir güçlü bir devlet haline gelmiştir. Frig nüfusunun büyük bir kısmı tarım ve hayvancılıkla geçindiği için hayvancılığın getirdiği bir diğer iş alanı olan dokumacılık da Frigler için çok önemli bir iş dalıdır. Ayrıca Frigler ’in sahip olduğu geniş ve zengin orman kaynakları sebebi ile de marangozluk ve mobilyacılıkta geliştikleri bilinmektedir. Frigler madencilikte de son derece gelişmişlerdir. Türk hamamlarına ait olan göbekli taslarının atası olan Frigler kâse, kazan, kepçe, testi ve çengelli iğnenin atası fibulalar Friglerin gelişmiş maden teknolojisinin en güzel kanıtları olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

1990-1993 yılları arasında, Eskişehir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü, Yazılıkaya/Midas'taki anıtın çevresinde ve sarnıçta temizlik çalışması yapmıştır. Yapılan tüm araştırmalardan ve kazılardan sonra Midas kentinin kayaya oyularak yapıldığı, anıtsal dini yapılarla donatıldığı ve Frigler tarafından ayrıcalıklı bir konuma yükseltildiği belirlenmiştir. William Martin Leake ve arkadaşları 1800 yılında Midas Yazılıkaya Anıtı'nda araştırmalar ve kazılar yapmaya başlamıştır. Frig krallığının siyasi çöküşünden sonra kent terk edilmemiş, Frig kaya yapıları Pers, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmaya ve yaşatılmaya devam etmiştir. 

EŞEK KULAKLI MİDAS

Farklı yüzyıllarda Kral Midas’ın hüküm sürdüğüne dair bilgilerden yola çıkarak ortaya atılan teorilerin aslında “Midas” isminin Ali veya Ahmet gibi yaygın bir isim olduğu yönünde. Belki de kral anlamına gelen bir Midas ünvanı olarak kullanıyorlardı. Bu nedenle de Midas’ın tek bir kral olmadığı düşünülüyor. Midas’ın eşek kulaklarına gelecek olursak efsaneye göre müziğin, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı Apollon gümüş liri ile, Pan ise kavalı ile bir enstrüman yarışına girerler. Jüride Midas da vardır. Apollon ’un lirinin sesi herkesi hayran bırakır. Yarışmanın sonunda herkes oyunu Apollon’a verirken, Midas Pan’a verince, Apollon Midas’a sinirlenip güzel müzikten anlamayan bir insana ancak eşek kulakları yakışır diyerek Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürmüştür. Efsane bu yöndedir fakat gerçeklere gelecek olursak Midas’a ait olduğu düşünülen kafatası üzerinde yapılan araştırmalara göre Midas’ın kulaklarında deformeler olduğunu bulunmuş. Doğumsal bir anomali sebebi ile kulak kanallarının gelişimini etkileyen bir hastalığa sahip olduğu anlaşılıyor. Bundan utanan Midas ise sürekli kulaklarını gizlemek için bir serpuş ile gezermiş. Kulaklarını niye sakladığını anlamayan halk ona böyle bir yakıştırma yaptıkları için adının tarihe Eşek Kulaklı Midas olarak geçtiği tahmin ediliyor.

NE ZAMAN GİDİLMELİ?

Belli bir mevsim ya da zaman kısıtlaması olmamakla birlikte şahsen ilkbahar aylarında gezmenin çok daha güzel olacağını söyleyebilirim. Kışın karlar ile kaplı, sonbaharda turuncu ve kuru yapraklı, ilkbaharda ise yemyeşil manzaralı… Kısaca her hali ile güzel olacağını düşünüyorum. Fakat kış aylarının buralarda çok soğuk geçtiğini bilerek ilkbahar mevsiminin daha uygun olacağını söyleyebilirim. Biz mayıs ayında ziyaret etmemize rağmen değişken hava durumundan etkilenmemek adına kat kat kıyafetlerle gezimizi tamamladık. Kesinlikle güneşten korunmak için yanınıza şapka almanızı tavsiye ederim. Yağmur yağma olasılığına karşı şemsiye ve yağmurluk da alabilirsiniz. En önemlisi de yanınıza bol bol su almayı unutmamanızı hatırlatmak isterim.

HİMMET BABA TÜRBESİ

İlk durağımız Kümbet köyünde bulunan Himmet Baba Türbesi. Himmet Baba Türbesi 13. Yüzyılda yapılmış, Anadolu Selçuklu türbe mimarisi geleneğini taşıyan Eskişehir’deki tek örnektir. Dıştan sekizgen, içten ise daire şeklinde olan bir yapıdır. Girişinde Bizans dönemi mermerler, etrafında ise Osmanlı döneminden kitabeler bulunmaktadır. Aynı zamanda kümbetin üzerinde taş ustaları tarafından yapılmış çok güzel ve farklı figürler de vardır.

ASLANLI MABET

Midas Anıtı’na 16 kilometre uzaklıkta bulunan Aslanlı Mabet üzerindeki aslan kabartmaları nedeniyle bu isimle biliniyor. Yapının ana odasının kapısındaki yazıtta Solon kelimesi geçtiği için Solon’ un Mezarı olarak da isimlendiriliyor. Aslanlı Mabet ’in kayaya ilk oyulduğu dönem Friglere dayanıyor ama burası Roma döneminde de ikinci kez kullanılan bir yerdir. Aslan kabartmaları nedeniyle Aslanlı Mabet olarak da bilinir. Bu aslan figürleri şu an nesli tükenmiş olan fakat eskiden Türkiye'de Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşadığı bilinen Asya aslanına aittir. Kümbet Köyü’nde konumlanan Aslanlı Mabet, antik yollardan birinin üzerinde bulunmaktadır.

MİDASŞEHİR (YAZILIKAYA)

Aslanlı Mabet ’ten sonraki rotamız Yazılıkaya oldu. Burası Yazılıkaya köyünde yer alıyor ve köyden hemen kafanızı kaldırınca Yazılıkaya’yı görebiliyorsunuz. Otoparkına aracımızı park ettikten sonra kumanyalarımızı güzel ve gölge olan bir yerde yemek için yola koyulduk. Otoparkın ilerisinde yürüme mesafesinde ve Yazılıkaya’nın girişinde bulunan bir yapı var oradaki masalara oturup yemeğimizi yedik. Cana yakın ve karnı aç olan çok tatlı köpekler orada sizi bekliyor fakat zararsızlar. Sadece yemek yemek ve sevilmek istiyorlar. Yine de köpeklerden korkuyorsanız daha dikkatli olun derim. Burada yemeğimizi yedikten sonra hemen Yazılıkaya’nın bulunduğu bölgeye doğru yürüyoruz. Birçok Frig kalıntısının bulunduğu alana geliyoruz. Meşhur Midas Anıtı yani Yazılıkaya burada yer alıyor. Ayrıca şehrin içinde çok etkileyici sarnıçlar, Kırkgöz Kayalıkları ve Küçük Yazılıkaya bu bölgede bulunuyor. Anıtın üstünde, Paleo-Frigce yazılar yazmaktadır ve sol üstte yer alan yazıda “MIDAİ” kelimesi geçtiği için “Midas Anıtı” olarak bilindiği öne sürülüyor. Bu anıtın M.Ö. 8 ile 6’ncı yüzyıllar arasında yapıldığı düşünülmektedir. Diğer anıtlar gibi Yazılıkaya’da Ana Tanrıça Matar Kubileya’ya adanmış bir açık hava tapınağıdır. Frigler bahar aylarında, yeni yılı karşılama törenleri buradaki tapınakta gerçekleştiriyorlardı. Anıtın cephesi ise “doğuya” bakmaktadır. Çünkü Frig halkı ana tanrıça ile Güneşi de kutsal sayıyorlardı. Bu yüzden şehirde yapılan bütün anıt ve sunaklar, doğu yönüne bakmaktadır. Sadece “Bitmemiş anıt” batıya dönük olarak yapılmaya başlanmış, ancak bitirilememiştir.

KIRKGÖZ KAYALIKLARI

Yazılıkaya anıtının hemen sağında bulunan Kırkgöz Kayalıkları Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmış bir yapıdır. Kolay yontulabilen kayanın şekillendirilmesi ile odalar inşa edilmiştir. Bizans döneminde, odalar arasındaki geçişler, yine kayalara oyulan merdivenlerle sağlanır. Ama yapıda bu kısımlar yok olduğu için görülememektedir. Hemen ön kısmında üstü demir parmaklıklarla kapatılmış bir kuyu bulunmaktadır. Bir rivayete göre Kuyunun, yeraltı tüneli olduğu söylenmektedir. Bu kuyu doğudaki Pişmiş Kale’ye yer altındaki tünelle bağlanmaktadır. Yapıya sağ taraftan ve belli bir açıyla baktığımızda bir insan silueti görmekteyiz. Aynı zamanda sol taraftan bakınca ise kurt veya tilkiye benzer bir siluet gözükmektedir. Maalesef yapıların iç kısımlarında simsiyah isler oluşmuş ve buralara isimlerini yazmışlar.

SU SARNICI

Patika üzerinde yürümeye devam ettiğinizde, sağ tarafta kalan tahta merdivenlerden oluşan yoldan dümdüz ilerliyoruz. Buradan manzara o kadar güzel gözüküyor ki anlatamam. Yeşilin bir sürü tonundan oluşan zemin ve masmavi gökyüzünün uyumu harika. Yolumuza devam ediyoruz ve önümüze çıkan tabelalardan su sarnıçlarına geldiğimizi anlıyoruz. Yine kayalara oyulan merdivenle inilen, tonoz örtülü anıtsal su sarnıcını görüyoruz. Merdivenler biraz tahrip olmuş ve yosun kaplı olduğu için inmek tehlikeli sayılabilir. Dikkatli bir şekilde su sarnıcının içine girdiğimizde hala çözülmemiş buzları gözlemleyebilirsiniz. Cidden aşağısı rahatlatıcı derece soğuk. Birkaç metre ötesinde yine bir su sarnıcı ile karşılaşıyoruz. Bu biraz daha derin bir sarnıç ve yukardan baktığımızda sağ tarafa doğru yönelen bir yol görüyoruz. Merdivenlerden inerek sağ tarafa doğru yönelince ucunda ışık gözüken ve eğilerek geçilebilecek bir açıklık bulunmakta. Oradan geçip yine merdivenlerden sarnıcın olduğu kısma geliyoruz. Sarnıcın hemen önünde ise içinde çiçekler açmış sığ bir kuyu var. Fakat zamanla tortu oluşmuş olabilir. Bu sebeple belki daha derin bir kuyu da olabilir.

Sarnıçları geçip dümdüz bir yürüyüş yolundan Akropolü geçerek sunakların olduğu yere geldik. Akropolün anlamı da yukarıdaki yerleşim demektir. Frig halkı geldikleri zaman buraya yerleşmişlerdir. Fransızların yaptığı kazılarda da Friglerin yaşadıkları evlerinin duvarları, boğa heykelleri ve iskeletler bulunmuştur. Bu sunağın üzerine ana tanrıça Kybele’nin oturur vaziyetteki heykellerini yerleştirip ona kurban verdikleri bilinmektedir.

Gezimiz burada sona erdi. Gönül isterdi ki oranın tamamını gezebilelim ancak hem zamanımız kısıtlı olduğu için hem de hava koşullarından dolayı çoğu yere gidemedik. Sadece Yazılıkaya anıtını ve civarındaki en kısa parkuru gezebildik. Ve tam bir tur attıktan sonra yine Yazılıkaya anıtının önünde turumuzu bitirdik. Tur rehberimizin bize anlattıkları sayesinde de çok güzel bilgi sahibi olduk. Umarım bir gün daha geniş kapsamlı gezebilirim. Gerçekten buradaki güzellikleri görmek için günübirlik değil de birkaç gününüzü ayırıp sindire sindire gezilmesi gereken bir yer. Atmosferi ve 3000 yıl öncesinden kalan izleri görmek insanı hayrete düşürüyor. O zamanlara dönmek ve o zamanda yaşayan insanların hayatlarını uzaktan izleme isteği uyandırıyor. Son olarak otobüsümüzün olduğu yere döndük. Bildiğiniz üzere Midas şehri ile iç içe geçmiş Yazılıkaya Köyü bir Çerkez köyüdür. Yani acıktıysanız ya da susadıysanız Yazılıkaya Köyü’nde Tutkun Kafeterya ’da bulunan ve Çerkez böreği olan “hıçın “ı mutlaka denemelisiniz.

ALTIN MİDAS

Şarap tanrısı Dionisos’un yoldaşı Satiros bir gün Frigya’yı gezerken Midas’ın gül bahçelerinde uykuya dalar. Midas onu bulur 10 gün boyunca misafir eder. Bundan etkilenen Dionisos, Kral’a istediğini yerine getireceğini söyler. Bunun üzerine Midas ise dokunduğu her şeyin altın olmasını ister ve bu isteği gerçekleşir. Midas ilk zamanlar halinden çok memnundur. Coşkuyla her şeye dokunarak altın yapan Midas yanlışlıkla kızına dokunur. Kızı altına dönüşür ve ölür. Böylece ‘Midas’ın Altın Dokunuşu’ efsanesi doğar. Kral pişman olur ve tanrıdan dileğini geri almasını ister. Tanrı, onun Paktolos ırmağında yıkanması gerektiğini söyler. Midas, Paktolos Irmağında yıkanır, dileğinden kurtulur, ırmağın kumları altın olur. Irmağın kıyısında yer alan Sardes kenti, ırmaktan topladığı altınla zengin olur.