Midas’ın Altın Dokunuşu: Altının Bedeli (Bölüm 2)
Altın, ona her şeyi verdi ama en değerli olanı aldı. Midas, servetin bedelini anladığında artık çok geçti.
Gücün ve zenginliğin en büyük mutluluk olduğuna inanan bir kral… Altının ışıltısına kapılmış bir zihin… Ancak ışık ne kadar parlarsa, gölgeler de o kadar derinleşir. Bir dilek, bir dokunuş ve geri dönüşü olmayan bir yol… Servet gerçekten her şey midir, yoksa en büyük kaybın başlangıcı mı?
Kral gece uyuyamamış ve sabahı zor etmiş. Sabah uyandığında ise yeni yeteneğini denemek için sabırsızlanmış. Altın bir yatakta yaşmak ne kadar güzel olur gibi hayaller kurmuş. Midas artık bu yeteneğini denemeye başlamış ve gördüğü her şeye dokunmaktan kendini alamamış. Ağaçlar, koltuklar, heykeller… Tüm sarayı altına çevirme düşüncesi onu dünyanın en mutlu insanı yapmış.
Midas sarayda bir süre dolanıp gördüğü her şeyi altına dönüştürmekten yorulmuş ve karnı acıkmış. Karnını doyurmak üzere bir sofra hazırlatmış. Bu sofrada kral için hazırlanmış, meyveler, etler ve her çeşitten yemekler varmış. Kral iştahla masaya oturmuş ve elini suya atmasıyla su birden altına dönüşmüş. Kral biraz panik olmuş şekilde etleri yemeye yeltenmiş ve etler birden altına dönüşmüş. Normal olarak kralın yeteneğinden dolayı hangi yiyeceğe elini atsa yiyecek altına dönüyormuş. Kral çok susamış ve acıkmış halde ne yapacağını bilememiş. En güzel yiyecekler bile artık onun için hiçbir şey ifade etmiyormuş. Koskoca her istediğini altına dönüştürebilen kral açlıktan mı ölecekti yani? Tam bunları düşünürken kralın kızı koşarak ona doğru gelmeye başlamış. Midas daha ağzını açamadan kızı ona dokunduğu an kaskatı kesilmiş. Artık kanlı canlı kızı gitmiş yerine pırıl pırıl parlayan, altından ama cansız, nefes almayan bir varlık gelmişti. Bu kral için bardağı taşıran son damla olmuştu. Karısıyla konuşması aklına gelmişti ve artık onu anlamıştı. Bu dünyadaki en önemli şey altın değildi.
Kral bu aydınlanmadan sonra hemen Dionysos’un yolunu tutar ve Dionysos ona neden geldiğini sorar. Kral artık bunun onun için bir yetenekten çok bir lanet olduğunu söylemiş ve bu lanetin onun üstünden alınması için Dionysos’a yalvarmış. Kral bu lanetin kızı dahil olmak üzere her şeyi elinden aldığını eklemiş. Dionysos gerçek hazinenin maneviyat olduğunu fark eden Midas’a acımış ve ona yardım etmeye karar vermiş. Ona bu yeteneğinden kurtulmak için Paktolos Gölü’nde yıkanmasını söylemiş. Böylece bu yeteneği kaybolacak ve her şey eski haline dönecekti. Kral Midas bunu duyunca hemen o göle gitmiş ve yıkanmış. Gerçekten de her şey eski halime gelmiş ve kızı bile canlanmıştı. O günden sonra Midas ne altınlarını saymış de ne maddiyata bu kadar önem vermiş.
Midas, altının dokunduğu her şeyi güzelleştireceğine inanmıştı, oysa ona yalnızca kayıplar getirdi. Güç ve servet peşinde koşarken fark edemediği bir şey vardı: En büyük değer, gözle görülemeyen ve altına dönüşmeyen şeylerde saklıydı. Ve sonunda anladı—gerçek hazine, dokunulmaz olanı sevebilmektir.