Misafir III
Küçüklüğünden beri onda bir huşu uyandıran bu evde mutlaka bir şeyler vardı.
Hızla merdivenleri indi, öyle ki eski merdivenler arkasından gıcırdamaya devam ediyordu. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi heyecanla atıyordu. Bir yandan da yaptığı şeyin aslında hiç de doğru olmadığını düşünüyordu. Kimsesiz kalmış bir yeri talan etmekti bu. Ama bu evde son anlarıyla, bunu da biliyordu. Halasının eşyalarını topladıktan sonra çıkacaklar ve çocukluğunun bir kısmını geçirdiği bu eve bir yabancı olarak veda edecekti. Kitaplığa varana kadar kendini hem suçluyor hem de aklıyordu. Kitaplığın önünde içini çekti ve anahtarın önündeki kalın kitaba uzandı. Kutudan anahtarı çıkarırken, 28 yaşında bir çocuk olduğunu düşünüyordu.
Saate baktı, babası yakında gelmiş olurdu. Yine aynı hızla merdivenleri çıktı. Anahtarı deliğine sokarken elleri titriyordu. Çevirdi, kilidin ‘çınk’ eden sesini duyunca gözleri parladı. Bir kez daha çevirdiğinde kapı artık açıktı. Eli kapının girişindeki düğmeyi aradı, cılız bir ışık yandı. İçerisi tozluydu, sanırım buraya halası bile girmemişti. Birkaç öksürükten sonra meraklı gözlerini doyurmak için etrafa bakındı. Oldukça küçük bir odaydı burası, eski bir giysi dolabının yanında bir çalışma masası ve odanın geri kalanını dolduracak kadar sandalye istifi vardı.
Çalışma masasının üzerinde, eski bir saz ve beraberinde, üzerinde notalar olan birkaç sayfa vardı. Kağıtları kaldırdığında, altında bir dosya gördü, üzerinde “Mustafa Öğretmen” yazıyordu. Bu adı hatırladı, halasının öğretmeniydi. Muhtemelen odanın geri kalanında da bu adamcağızın eski eşyaları vardı. Hayal kırıklığına uğradığını hissetti. Ne aradığını bilmiyordu ama şu an için tatmin olmamıştı. Küçüklüğünden beri onda bir huşu uyandıran bu evde mutlaka bir şeyler vardı. Aramaya devam etti. Halasının bu odayı neden kilit altında tuttuğunu anlayamadı, alt tarafı eski kullanılamayacak eşyalardı hepsi.
Sandalyeleri yararak dolaba doğru yürüdü. Ceviz ağacından yapılmış eski dolap örümcek ağlarıyla çevrilmişti. Ufacık bir böcekten bile ürperirdi ama şimdi başına sarkan örümceklerin altında tek derdi merakını doyurmaktı. Yerlerine iyice oturmuş olan dolap kapaklarını güçlükle açtı. Gözüne ilk önce, yakası siyah çiçeklerle işlenmiş kırmızı renkteki kadın elbisesi çarptı. Şaşırdı, öğretmenin hayatı boyunca bekar olduğunu biliyordu. Belki de eski sevgilisine ait bir elbiseydi. Omuzlarını silkip aranmaya devam etti. Dolapta, bu zamanda artık hiçbir erkeğin giymediği birtakım kıyafetler vardı. Dikkatini çeken şey ise, bazı kıyafetlerin parçalanacak kadar eski olduğuydu. Belli ki aynı zamana ait değillerdi. Elbiseleri sağa sola çekiştirirken dolabın zemininde de bir şeyler olduğunu fark etti.