Misafir VII
Mustafa’m bu bekleyiş beni öldürecek diye korkuyorum, seni göremeden öleceğim diye korkuyorum.
Saat 19:48’di, babası hala gelmemişti. Çoktan gelmiş olması gerekiyordu, meraklandı ve aradı, babası açmadı. Yoldadır diye üstelemedi. Okumaya devam etti, tarih 21 Mayıs 1937 idi.
“Babam Nuh diyor peygamber demiyor Mustafa’m, araziyi satmaya razı olmuyor. Bu arazi tek umudum. Bir de şu an yaşadığım ve senin doğduğun Bursa’daki bu iki katlı ev var ama burayı satamam, bir gün ailenle yaşayacaksın bu evde, burayı asla satamam. Beklemekten ve dua etmekten başka çarem kalmadı. Babam ancak o öldükten sonra hakkımı alabileceğimi söylüyor, ailemi babanla evlenerek zaten kızdırmıştım, şimdi seni bulmak için pes etmeyişim babamı deliye çeviriyor ama bana ne kadar kızarsa kızsın uğrunda her şeyimi feda edeceğim, yeter ki sana bir kez sarılayım.”
Derin bir oh çekti, tahmin ettiği gibi o ev bu evdi, gülümsedi. Demek ki anne oğul kavuşmuşlardı. Şimdi rahat rahat okumaya devam edebilirdi. Tarih 19 Ekim 1937 idi.
“Mustafa’m bu bekleyiş beni öldürecek diye korkuyorum, seni göremeden öleceğim diye korkuyorum. Sık sık babamı ikna etmeye çalışıyorum ama hala direniyor. Kimse bekleyişime ve inanışıma saygı göstermiyor, ben de gitgide umudumu yitirmeye başladım. Seni hiç göremeyecek miyim, hiç sarılıp, kokunu duyamayacak mıyım? Bu kahredici bekleyiş ömrümden ömür götürüyor, ben seni bulamazsam oğlum, sen beni bul, çağrımı duy emi güzel çocuğum.”
Ne gaddar insanlar, bir annenin çaresizliğine nasıl kayıtsız kalabiliyorlar diye düşündü, sinirlenmişti. Ara vermeye karar verdi ve babasını tekrar aradı, bu kez telefonu kapalıydı, telaşlandı ve annesini arayıp babasını sordu, annesi babasıyla saatler önce konuşmuştu ve çoktan orada olması gerektiğini söylemişti. Bu durum canını sıktı ama şarjının bitmiş olabileceğini düşünmeye karar verdi. Herhalde babası bir yerde durup dinlenmişti, sık sık beli ağrırdı. Yakında gelmiş olur diye düşündü ve gözlerini kapatıp biraz dinlenmeye başladı.