Misafir VIII

Cümlenin sonuna gelebilmek için kalemi tutan elin dua ettiğine emindi.

Dinlenemiyordu, aklı babasındaydı. Kafasını dağıtmak için okumaya karar verdi. Sıradaki sayfaların yaklaşık 10 tanesi yırtılmıştı. Şaşırdı, acaba birisi var olan sayfaları mı yırtıp almıştı, yoksa yazan kişi defalarca pişman olmuş ve yazmaktan mı vazgeçmişti? Tarihe baktı 12 Şubat 1938, en son okuduğu yazıyla arasında çok zaman vardı, yazının formu dikkatini çekti, eskisine göre çok savruk duruyordu. Neler olduğunu anlamak için merakla gözlerini ilk satıra kaydırdı ve okumaya devam etti.

“Mustafa’m sana çok şeyler yazdım, hep umut ettim çocuğum. Ama umudum kalmadı ve tüm o güzel hayaller beni daha da yaralamaya başladı. O yüzden yırtıp attım. Geçen zamanda deden, istediği kişisiyle evlenmeyi kabul etmediğim için bana verdiği desteği tamamen kesti. Bazen şeytana uyup, ölmesi için dua edesim geliyor ama beni sen tutuyorsun. İçimde nefret barındırmak istemiyorum ki bu nefret benden sana geçmesin. Sen benim parçamsın, bu yüzden kendimi kötülüğe esir etmekten çekiniyorum.

Çocuğum olur ki seni göremezsem diye sana her şeyi buradan anlatmak istiyorum. Babanla ben birbirimizi çok sevdik. Ama ailelerimiz uzun zamandır birbirlerine düşmandı. Babanın dedesi ile benim dedem bir zamanlar iş ortağıymış, bir sebepten anlaşamamışlar ve babanın dedesi, dedeme hiçbir pay vermeden ortaklığı bozmak istemiş, aralarında münakaşa çıkmış ve dedem de onu vurmuş. Bu olaydan sonra babanın dedesi sakat kalmış, benim dedem ise hapse girdiğinden elde avuçta ne mal varsa tükenmiş gitmiş, işte düşmanlık böyle başlamış, hala da devam eder. Bir tek babanla ben düşman olamadık. Aramızdaki sevginin bu nefreti bitireceğini düşünmüştük ama bu nefret sana kadar uzandı çocuğum. İkimizin ailesi de bu evliliğe karşı çıktı ama biz direndik, onları ikna edemeyince gizlice evlendik. Dedemden sonra babam şu an neyimiz varsa, her şeyi kendi emekleriyle çalışıp kazandı. Bu yüzden bunları babanla paylaşmamak için bana hiçbir şey vermedi. Babanın ailesi ise babanı tamamen yok saydı. Sen hayatımıza girene kadar çok zorluk çektik, bir ev kurup, geçinebilmek için gece gündüz çalıştık. Sonra sen geldin Mustafa’m, bize şans getirdin. Sen gelince babam bize kıyamadı ve bu iki katlı evi bize verdi. Her şey nasılda güzel gitmeye başladı. Güzel bebeğim, hepimizin hayatına güneş gibi doğdun. Aile olmanın”

Cümlenin sonuna gelebilmek için kalemi tutan elin dua ettiğine emindi. Sayfanın bitimine doğru yazı anlaşılamayacak derecede dağılmıştı ve cümle yarım kalmıştı. Devamının sonraki sayfada olacağını düşündü.