Mısır'da Uygarlık

Antik Mısır uygarlığının kökenlerinden sosyal yapısına, tarım, bilim ve dinî inançları üzerine.

Dünya’mız, yaklaşık 13 milyar yıl önce Big Bang (Büyük Patlama) sonucu oluşmuştur. Güneş sistemi ise dünyadan sonra oluşmuş olup yaklaşık 4,5 milyar yıllık bir ömre sahiptir. Birçok inanışın olmasına karşın ilk hayatın 4 milyar yıl önce okyanuslarda başladığına dair genel bir kanı vardır. Yaklaşık 4 milyar yıl sonra ise ilk omurgalılar sudan karaya geçiş yapmış olup yaklaşık 300 milyon yıllık bir sürede doğaya adaptasyonunu sağlamış ve dişli bir kafatası formuna sahip olmuştur. 65 milyon yıl önce dinozorların soyu tükenirken 40 milyon yıl önce ilk primatlar ve 20 milyon yıl öne homonidlerin ortaya çıktığına inanılmaktadır.

İlk insanlar, gelişimini tamamlayıp bugünkü formuna ulaştıktan sonra temel ihtiyaçlarını karşılamak ve hayatta kalmak için avcı-toplayıcı bir yaşam sürmeye başlamıştır. Avcı-toplayıcı yaşam biçiminin temelinde avlanmak, avladığını tüketmek ve yeni av mekanlarını keşfetmek için göç etmek vardır. Herhangi bir hiyerarşi bulunmaz ve geleneklerine bağlıdırlar; herkes kendi payını alır. İnsanlığın gelişimine bağlı olarak taş (Paleolitik, Mezolitik ve Neolitik) ve maden (Bakır, Tunç, Demir) çağlarını yaşanmıştır. Ancak bu evreler, herkes tarafından aynı zamanda ve aynı şekilde yaşanmamıştır. Bazı topluluklar bu süreçleri sırasıyla yaşarken, bazıları taş çağında kalmış, bazıları ise taş çağındayken başka bir topluluktan öğrendiklerini kendi topluluklarına getirerek maden çağlarından olan demir çağını yaşamıştır. Neolitik çağ ile birlikte Mezopotamya uygarlığının yanı sıra Kuzeydoğu Afrika'da Nil Nehri'nin denize ulaştığı yerin çevresine yayılmış büyük bir medeniyet vardı: Mısır!

M.Ö. 4. bin yıllarında Samiler ve Asyalı kavimler ve yerli halkın kaynaşması sonucu oluşan Mısır halkı, Nil Nehri'nin doğduğu ve denize döküldüğü yere göre ikiye ayrılmaktaydı: Aşağı Mısır (Nil Deltası ve güneyi, şimdiki Kuzey Mısır) ve Yukarı Mısır (Teb kenti merkez olmak üzere günümüz Güney Mısır'ı). M.Ö. 3150 ise Menfis Kralı Narmer (veya Menes) bu iki krallığı birleştirerek dünyanın ilk ulus devletini kurdu. Mısır, uzunca yıllar dışa kapalı kalmıştır. Ne Mısır dış dünyadaki gelişmelerden haberdar oldu ne de dış dünya Mısır’dan ve gelişmiş uygarlığından. Bu süreç Mısır’ın Hyksos (yabancı) olarak adlandırdıkları kabileler tarafından M.Ö. 1650'de istila edilmesiyle sona ermiştir. Suriye üzerinden geldiği düşünülen bu kabileler, tunç ve demirden silahlarıyla Mısır ordusunu yenerek Mısır’da yaklaşık 100 yıl sürecek Hykososlar dönemini başlatmışlardır. Daha sonraki dönemde I. Ahmose önderliğinde birleşen Mısır halkı, Hykososları ülkeden kovmuş ve komşuları gibi dışa açık bir fetih politikası benimsemişlerdir. I. Ahmose devrinde Mısır, Filistin’deki küçük krallıkları kendi himayesine geçirirken I. Tutmosis döneminde ise Yakın Doğu’nun en güçlüsü haline gelmiştir. Ayrıca, diplomasiyi de aktif olarak kullanmasıyla da ön plana çıkan Mısır’da Amarna Mektupları Çağında yoğun bir şekilde diplomasi kullanılmıştır. Bunun da en büyük örneği, Kadeş Antlaşması’dır.

Kadeş Antlaşması: Bilinenin aksine ilk yazılı antlaşması değildir. Mısır ve Hitit arasında başlayan savaşta iki tarafın kazanamayacağını anlaması sonucu imzalanan ve ahde vefa ilkesine dayanan tarihteki ilk yazılı barış antlaşmasıdır.

Antik Mısır’ın siyasi tarihi hakkında kısa bir bilgilendirme yaptıktan sonra sosyal ve toplumsal yapısına, uygarlığa katkılarına geçebiliriz.

Mısır, Nomo (Nom) denilen şehir devletleri ile yönetilmiştir. Menfis Kralı Narmer (veya Menes) tarafında bir devlet haline gelince Mısır'da Nomoların tümü birleşmiştir. Mısır toplumu, piramit şeklinde bir hiyerarşik yapıya sahipti. En üstten alta doğru: en tepede tanrı-kral olarak kabul edilen firavun vardı, onu seçkin gruptan olan memurlar sınıfı takip ediyor, çiftçiler ve daha sonra ise köleler geliyordu. Ancak bu piramitte özel bir yere sahip olanlar da vardı: Yazıcılar. Yazı ve bilginin gücünü elinde bulunduran yazıcılar, Mısır’da öylesine önemliydiler ki piramidin en tepesinde onlar vardı ve yazıcılar şöyle anlatılırdı: “Bir yazıcı ol. Dudakların parlayıp ellerin yumuşayacak. Saraylıların selamı eşliğinde, beyaz giysiler içinde onurlandırılmış olarak ilerleyeceksin…”. Bürokrasiyi ise firavunun hizmetkarları olan özel hekim, odacı, yelpaze taşıyıcı, sandalet taşıyıcısı, makyaj çubukları başı, güzel kokulu evin başdanışmanı, saki gibi adlandırılan kişiler oluşturuyordu.

ÇİFTÇİLİK VE TARIM

Çiftçiler, Antik Mısır toplumunda önemli bir yer tutuyorlardı. Paranın geç kullanılmaya başlandığı bu dönemde, ürettikleri ürünler hem geçim kaynağı hem de ticaret aracıydı. Değirmen olmamasına rağmen iki taş arasında dövülen buğdaylar ile ekmek yapılıyor, arpadan ise bira üretiliyor; bolca süt depolanıyor, kenevir dallarından ve keten tohumdan yapılan yağ ile hem yemek yapılıyor hem de cesetler yakılıyordu. Mısır’da ödemeler ise para yerine ürün aracılığıyla yapılıyordu. Ürün temini de şöyle oluyordu: Mısır’da bütün topraklar firavuna aitti ve bu topraklar üzerinde işlem yapan herkes firavuna bağlıydı. Eşekler veya inekler ile tarlalar sürülür, hasat zamanı geldiğinde ise ürünler toplanıp bir kısmı firavunun vezirine vergi olarak ödenirdi. Hatta bu durumun o dönemde şöyle şarkılaştığı bildirilir: “Kendiniz için dövün ve kendiniz için dövün ey öküzler; samanları döverek kendiniz için yem, efendiniz için buğday yapın”

Bu sebeptendir ki Antik Mısır’da çiftçiler, varlıklı kişilerden ve kamu memurlarından çok daha iyi durumdaydılar. Ancak, varlıklı olmalarına rağmen hiçte gösterişli bir hayata sahip değildiler. Sade, birkaç odaları evlerde kalırlardı. Bu sadeliğin en önemli sebebi, ortalama insan ömrü 29 olmasından ötürü anıtmezar kültürünün yaygın olmasıdır. Ayrıca, es geçmemek gerektir ki bu sadeliğin bir diğer sebebi ise Mısır halkının çok dindar oluşudur. Mısır inancına göre ölen kişi ölüler diyarına gider ve burada 42 hâkimin huzuruna çıkarak zina yapmadığına, hırsızlık yapmadığına, başkasının tarlasını kendi tarlasına katmadığına ve adam öldürmediğine dair yemin eder. Bir terazi kurulur. Mumyalama tanrısı Anubis, kişinin kalbini çıkarıp terazinin bir kefesine koyarken diğer kefeye ise adalet tanrıçası Maatt’ın tüyünü koyardı. Eğer kalp hafif gelirse, kişi yeraltı tanrısı Osiris’in huzuruna çıkarılırdı. Eğer kalp ağır gelirse, Ammut adında timsah başlı bir canavar tarafından yenilirdi.

DEVLET YÖNETİMİ:

Antik Mısır, her biri bir vali tarafından yönetilmek üzere 42 yerel yönetime ayrılmıştır. Tanrı-kral firavun ise mutlak güç sahibiydi; her şeyi kontrol eder ve herkes ona hizmet ederdi. Mısır’daki inanışa göre firavun gücünü şöyle elde etti:

Mısır mitolojisine göre ilk başta sadece kaos vardı. Kaosun karanlığında, ışık saçan Güneş Tanrısı Ra, varoluşu şekillendirmeye başladı. Önce Şu'nun (hava) nefesini, sonra Tefnut'un (nem) serinliğini üfledi dünyaya. Bu iki ilkel güçten, yeryüzünü kucaklayan Geb ve gökyüzünü örten Nut doğdu. Onların soyundan ise, Mısır'ın kaderini çizecek olan Osiris, İsis, Set ve Nephyts geldi. Taht, ilk olarak İsis ve Osiris'in ellerinde yükseldi. Ancak kıskançlık ve ihanet tohumları, Set'in karanlık kalbinde filizlendi. Mısır toprakları, iyilik ve kötülüğün amansız savaşına sahne oldu. Bu kaotik döneme rağmen, İsis ve Osiris'in aşkı, Horus'u dünyaya getirdi. Horus, amcası Set'i yenerek adaleti sağladı ve Mısır halkının gözünde tanrısal bir kahraman oldu. Mısırlılar, her firavunun bedeninde Horus'un yüce ruhunun yaşadığına inandılar. Böylece taht, sadece ölümlü bir hükümdarın değil, aynı zamanda tanrıların iradesinin de sembolü haline geldi. Firavun öldüğünde ruhu Osiris'le birleşir, Horus'un ruhu ise bir sonraki firavuna geçerdi. Bu döngü, Antik Mısır'ın ilahi düzenini ve firavunun kutsal gücünü temsil ediyordu. Firavunlar, sadece mutlak güce sahip hükümdarlar değil, aynı zamanda halkının refahından sorumlu olan tanrısal varlıklardı. Onlar, adaletin, barışın ve bereketin koruyucularıydı. Mısır halkı, firavunun kudretli ellerinde güvende ve huzurlu bir yaşam sürerdi. Onun her kararı, tanrıların iradesini yansıtırdı.

Firavunun oluşturduğu bu yüce saltanatın ikinci basamağında ise vezirler yer alırdı. Bu vezirler, firavun tarafından öğüt alır ve devletin işleyişini yürütür; adaletin tecellisi, firavunun hazinesinin yönetimi, tapınakların ve yapıların inşası, vergilerin toplanması ve tayınların dağıtılması gibi kritik görevler firavun tarafından vezire (daha sonra vezir sayısı ikiye çıkmıştır) verilirdi.

Antik Mısır’da tapınaklar, hem dini hem de ekonomik anlamda çok önemli bir yer tutardı. Teb şehri, kutsal tapınakların merkeziydi ve Eski Krallık döneminde Horus, Ra ve Ptah gibi tanrılara adanmış tapınaklar inşa edilmişti. Yeni Krallık dönemine ait mezar tapınakları ise Nil'in batı kıyısında yer alırdı. Bazılarına tapar, bazılarında ise festival düzenlerlerdi. Mısır inancına göre tapınaklar, Tanrıların yeryüzündeki evleriydi ve onları eğlendirmek için olsa gerek festivaller düzenlerlerdi. Özellikle yılda bir kez düzenlenen Opet Festivali, Karnak ve Luksor tapınakları arasında gerçekleşen görkemli bir törenle kutlanırdı.

Antik Mısır’da hukukun başında da firavundu. Firavun yasa çıkarmaktan, adaleti dağıtmaktan, hukuku ve düzeni sağmaktan sorumlu olmasından ötürü adalet tanrıçası Ma'at'ın temsilcisi olduğuna inanılırdı. Yazılı yasalar olmamasına rağmen, sağduyuya dayalı bir sistemle adalet sağlanırdı. Ufak anlaşmazlıklar yerel meclislerce çözülürken büyük davalar firavun veya vezirin başkanlık ettiği mahkemelerde görülürdü. Davalarda tanıklık ve itiraf önemliydi, bazen işkenceye başvurulurdu. Tüm kararlar gelecekteki davalara referans olması için kaydedilirdi. Cezalar suçun ağırlığına göre değişir, küçük suçlarda para cezası veya dayak, büyük suçlarda idam uygulanırdı. Yeni Krallık döneminde kâhinler, adalet sisteminde önemli rol oynamaya başladı. Tanrıya sorular sorularak, onun vereceği işaretlerle kararlar verilirdi.

AİLE HAYATI VE EĞİTİM

Antik Mısır'da, yönetici ve yazıcıların evlerinde harem bulunması yaygındı. Tek eşlilik asıl olsa da çok eşlilik de vardı. Haremdeki kadınların yasal güvenceleri yoktu; miras hakkı sadece yasal eşten olan oğullara aitti. Akraba evlilikleri, özellikle firavun ailesinde sıkça görülüyordu. Firavunun kız kardeşiyle evlenebilmesi, kraliyet ailesinin tanrısallığına bağlanıyordu. Bu durumun halk arasında yaygın olup olmadığına dair kayıtlar bulunmamaktadır.

Antik Mısır'da halk arasında aile, en önemli değerlerden biriydi ve evlilikler genellikle ailelerin rızası ve ayarlamasıyla yapılırdı. Kadınlar ev işleri ile ilgilenirken, erkekler evin geçimini sağlamakla mükellefti. Mısır da kadınlar, Mezopotamya'da yaşayan kadınlara nazaran daha özgür bir hayat sahibiydi; mülk sahibi olabilir, boşanma hakkına sahip olabilir ve hatta bazı durumlarda rahibe, şarkıcı veya dansçı olabilirlerdi. Her ne kadar okuma yazma oranlarında bir düşüklük olsa da Mısır da kadınlar, o zamanın şartlarına göre bağımsız ve iyi bir konuma sahipti. Mısır’da ailelerin çocuklarının ömürleri kısa olduğu için, eğer erkek çocuğu bir salgın hastalık atlatmışsa ya okullarda eğitim alır ya da babasının mesleğini yapmak üzere meslek okullarında eğitim alırlardı.

BİLİM VE TIP

Herodot'un tabiriyle Mısır'ın varlığı Nil Nehri'nin bir armağanıdır. Antik Mısır’da bilim, tıp, matematik ve geometrinin gelişmesindeki en önemli etken Nil olmuştur. Nil’in taşma zamanını hesaplarken sadece takvimi bulmamışlar, aynı zamanda gözlem ve mantığa dayanan araştırma yapmayı da öğrenmişlerdir. Bu durumu ise bilgelik tanrısı Thot’a dayandırmışlardır.

Yıldızlar, Antik Mısır'da zamanı belirlemek için kullanıldı. Sirius yıldızının her yıl aynı dönemde doğuşu ve Nil'in bu dönemde taşması, Mısırlıların 365 günlük bir güneş takvimi oluşturmalarını sağladı. Bu takvim, her biri 30 günden oluşan 12 ay ve 5 günlük tanrıların doğum günü olarak eklenen günlerden oluşuyordu.

Sel sularını kontrol etme, sulama sistemi oluşturma, vergi ve maaş hesaplaması için matematiği geliştirdiler. Ayrıca, geometride de çokça ilerlemişlerdir. Pi sayısını bugünkü değerine çok yakın olarak 3,16 buldular ve Pisagor teoremini kullandılar.

Antik Mısır’da mumyalama çok yaygındı. Ölen kişinin cesedi yan tarafından yarılır, kalp bedende bırakılır ve akciğerleri, karaciğeri, bağırsakları ve midesi çıkarılıp çömleklere konurdu. Bu sayde Mısırlılar organları yakından görme şansına eriştiler ve tıpta ilerlediler. Baş, mide, göz ve diş hekimleri vardı. Tıp eğitimi veren okullar kurulmuştu. Mısırlı hekimlerin anatomi, hastalıklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgileri vardı. Yaralar; bal, çiğ et ve ketenle sarılıp tedavi edilirdi. Ağrı için afyon, sağlık için sarımsak ve soğan kullanılırdı. Cerrahlar yaraları diker, kırıkları onarır, uzuvları keserdi. Ancak bazı hastalıklara çare bulamıyor, sadece hastayı rahat ettirmeye çalışıyorlardı. Bu yüzden Antik Mısır’da hekimlik çok saygın bir meslekti. Hatta bir hekim hastasına geçmişte kullanılan bir tedavi yöntemini uygular ve hasta ölürse, hekim sorumlu tutulmazdı.

Mısırlılar müzik konusunda da bilgi sahibiydiler ve yedi sesli notayı kullanabiliyorlardı.

İlgilisine bazı Mısır tanrıları:

Horus: Göklerin hükümdarı, şahin başlı tanrı. Ezelden beri var olan evrensel güç.

Osiris: İyiliğin, doğruluğun ve yeniden doğuşun tanrısı. Nil'in bereketi, ölümün gizemi.

Seth: Çölün fırtınaları, kaosun ve değişimin gücü. Kıskançlık ve yıkımın simgesi.

Amon: Gizemli yaratıcı, Teb'in koruyucu tanrısı. Koç başlı, evrenin saklı gücü.

Thoth: Bilgeliğin ve yazının efendisi, ibis başlı tanrı. Zamanın başlangıcından beri var olan bilgi.

Ra: Güneşin gücü, ışığın kaynağı. Hayat veren, her şeyi gören tanrı.

Ptah: Yaratıcı güç, zanaatın ustası. Düşünceyle dünyayı şekillendiren tanrı.

Anubis: Çakal başlı rehber, ölülerin koruyucusu. Mumyalamanın ve geçişin tanrısı.

Aten: Işınlı güneş, tek tanrı inancının merkezi. Akhenaton'un döneminde yükselen güç.

KAYNAKÇA:

1.    Aksar, Ahmet. "Eskiçağ 3: Mısır Uygarlığı." PDF dosyası.

2.    İyigün, Pelin. "Mısır Uygarlığı." DOC dosyası.

3.    Tunç, Savaş. "Antik Mısır Tarihi, Hanedanları, Dini ve Yazısı." DergiPark. PDF dosyası.

4.    Arkeofili. "Antik Mısır Tarihi: Hanedanları, Dini ve Yazısı." Web sayfası.

5.    Özdal, Barış, ve Karaca, Kutay. Diplomasi Tarihi

6.    Minsin, Tayyip. "Mezopotamya'da Uygarlık." Web sayfası.