Misket Türküsü'nün Hikayesi: Aşk, Hüzün Ve Ezgi

Elma dalından başlayıp ezgilere uzanan Misket.

Türkü, anonim Türk halk edebiyatında anonim bir nazım biçimi ve nazım türüdür. Mani ve koşma nazım şekliyle söylenen şiir, ezgili bir şekilde söylenirse, bu türkü olur. Yani, diğer türlerden ayıran özellik ezgidir. Bu kelimeye 15. yüzyılda Ali Şir Nevaî'nin Mizanü’l Evzan adlı eserinde rastlamaktayız.

Türküler, halkların ortak malıdır. Halk, türküler aracılığıyla duygu durumlarını ifade eder. Sılanın da vuslatın da emarelerini türkülerde buluruz. Ağızdan ağıza dolaşan bir kültür ürünü olduğu için tarihi anekdotlara da örnek teşkil etmektedir. Kervanlar, göçler, askerler, âşıklar… Hem tarihi bir olgu oluşturmuş hem de taşınmasını sağlamıştır. Bu taşınma sırasında söz ve ezgilerinde birtakım değişiklikler olabilmektedir. Çünkü her kişinin dilinde aynı duyguyu uyandırmak zorunda değildir. Onu icra eden, yar hasreti çekiyorsa başka; anne özlemi çekiyorsa başka tonlarda ve cümlelerde şekillenebilir. Ağızdan çıkan sözün çıktığı haliyle kalması imkânsızdır.

Biz de bu yazımızda, zamanla dilden dile evrilen "Misket" türküsünü ele alacağız. Türkünün adını okuduğunuz anda bile melodisi zihnimizde çalar ve hafiften ritim tutmaya başlarız. Anadolu’da düğünlerin vazgeçilmezi, bir Ankara türküsü ve "oyun havası" olan Misket’in hikâyesine bir bakalım:

Ankara ilinin önemli efelerinden olan Osman Efe, geniş omuzlu, ince bıyıklı, bıçkın bir delikanlıdır. Güzel bir kız olan Huriye de Osman Efe’ye sevdalıdır. Her gün evlerinin önünden geçen Osman Efe, Huriye’yi görmek için elma ağacının küçük olanlarına da söylenen misket ağacına tırmanır. İkisi de içten içe birbirine âşıktır. Osman Efe, her defasında misket ağacına tırmandığı için sevdiği kızı da "Misket" diye çağırmakta ve parola olarak "Misket" diye seslenmektedir. Ankara yöresinin ağalarından, "Kır Ağa" lakaplı biri, günün birinde çeşmeden su doldururken Huriye’yi görür ve çok beğenir, Huriye’yi kendisine istetir. Huriye’nin babası kızını ağaya vermek istemektedir. Huriye ise Osman Efe’ye âşık olduğu için “Ölsem de ağaya varmam” der. Huriye durumu Osman Efe’ye anlatır. Osman Efe çılgına döner ve Kır Ağa’nın yaptığını hiç yakıştıramaz. Yavuklusuna yaklaşmamasını haber verir. Ağa ise Osman Efe’nin kendine karşı saygısızlık yaptığını düşünerek meydan okur: “Kendine güveniyorsa gelsin, görüşelim” der. Haberi Osman Efe’ye ulaştıranlar, ağanın söylediklerine birkaç fazla cümle de ekleyerek ortamı iyice kızıştırırlar.
Her iki taraf da meydan okumayı kabul ederek, anlaşılan bir yerde karşı karşıya gelirler ve bıçaklar çekilir. Her ikisi de Huriye’ye kavuşmak için mücadele eder. Huriye ise Osman Efe’ye bir şey olmaması için çıktığı misket ağacının üzerinde dua etmektedir. İlginç bir durum ortaya çıkar; Kır Ağa, Osman Efe’nin mertçe dövüşmesinden etkilenerek "Misket senin olsun, senin gibi bir yiğide hançer saplayamam, sen beni öldür, Misket’i sen hak ediyorsun" diyerek elindeki bıçağı atar. Osman Efe, ağanın bu büyüklüğünü takdir ederek onun ellerini öper. Hep birlikte Huriye’nin evine doğru yürümeye başlarlar. Herkes Huriye’nin evine doğru birlikte gelirken, Misket ise kendi adı verilen elma ağacında yolları beklemektedir. Huriye kendisine yaklaşan kalabalığa bakar. Zavallı Huriye, olan bitenden habersiz gözleri Osman Efe’yi aramaktadır. Bir türlü Osman Efe’yi göremez. Kalabalığın önünde gelen ağayı görünce birden gözleri kararır; zanneder ki Osman Efe öldü, elma ağacından kendisini aşağıya bırakır ve cansız bedeni yere çakılır. Huriye’nin cansız bedenini misket ağacının dibinde bulan Osman Efe deliye döner, feryat figan içinde gözyaşlarına boğulur.

Türkülerde temalar çoğunlukla kadın üzerine kurulur. Kadının, türkü yakılan bir kimliği vardır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, türküler ortak duyguları yansıtır ama zamanın akışında değişime mahkûmdur. Yazılış itibariyle sevgilinin ölümüne yakılan bir ağıt niteliği taşısa da, ağızdan ağıza dolaşarak şimdilerde bir oyun havası niteliği kazanmıştır.  

Biz, yine de her duyduğumuzda bu hikâyeyi anımsayalım ve toplumun eğlence mekânlarında dinlediği, oyun havası niteliği kazanan türküyü bir kez daha gözden geçirelim.


GÜVERCİN UÇUVERDİ

KANADIN AÇIVERDİ (ben yandım aman)

EL OĞLU DEĞİL Mİ (aman aman)

SEVDİ DE KAÇIVERDİ


A BENİM HACI YARİM

BAŞIMIN TACI YARİM (ben yandım aman)

ELLER BANA ACIMAZ (aman aman)

SEN BARİ ACI YARİM


GÜVERCİNİM UYUR MU

ÇAĞIRSAM UYANIR MI (ben yandım aman)

SEN ORADA BEN BURDA (aman aman)

BUNA CAN DAYANIR MI


DENİZ SUSUZ OLUR MU

DİBİ KUMSUZ OLUR MU (ben yandım aman)

BEN MÜFTÜYE DANIŞTIM (aman aman)

YİĞİT YARSIZ OLUR MU


NOT : Notasında olmayan ancak söylenen diğer sözler:


CAMİNİN MÜEZZİNİ YOK

İÇİNİN DÜZENİ YOK

ÇOK MEMLEKETLER GEZDİM

MİSKET'TEN GÜZELİ YOK


A BENİM ASLAN YARİM 

DUVARA YASLAN YARİM

DUVAR CEFA GETİRMEZ

SİNEME YASLAN YARİM


CAMİNİN EZAN VAKTİ

İÇİNİN DÜZEN VAKTİ

BEN MİSKET'İ YİTİRDİM

SONBAHAR GAZEL VAKTİ


DARACIK DARACIK SOKAKLAR

MİSKET ŞEKER TOPAKLAR

PUL PUL OLSUN DÖKÜLSÜN

KIZ SENİ ÖPEN DUDAKLAR