Modada Aynılık

Modaya ticari yaklaşımın bireyselliğe, ekolojiye ve ekonomiye etkisinin yanı sıra, trendlerle herkesin tekdüze görünümüne sürüklenişi.

Moda, bir iletişim aracıdır. Kendimizi ifade etme biçimimizdir. Giysilerimiz, kişiliğimizin ve kimliğimizin bir yansımasıdır. Nasıl giyindiğimiz, kendimizi dünyaya nasıl sunduğumuzu gösterir. İnsanlara vereceğimiz ilk izlenimin büyük bir parçasıdır. Ancak, sosyal medyada, sokaklarda ve neredeyse her yerde aynı tarz kıyafetleri görüyoruz. Yalnızca kıyafetler olmamakla beraber, aynı mekanlar, aynı pozlar, aynı  renkler… Bu durum bireyselliği, kimliğimizi kaybettiğimiz anlamına mı geliyor? Yoksa bu sadece çıkamadığımız bir konfor alanı mı, kendimiz gibi görünmeye ne çabalamak istiyor ne de kalabalık içerisinde uyumsuz görünmekten mi korkuyoruz? Ya da bunu istesek de mağazaların bize başka seçenek bırakmadığı için her sezon dolabımızda olan kıyafetlerin farklı detaylara sahip versiyonlarını alarak kendi ekonomimize biraz daha mı zarar veriyoruz?


Sosyal medyanın etkisi, giyimimizin bir nevi üniformalara dönüşmesine neden oldu. Instagram, TikTok gibi platformlarda trend olan kıyafetler (hatta burada sınıfsal ve linç kültürü hakimdir), içerik üreticileri tarafından dağıtılan linkler (genellikle uygun fiyatlı fast-fashion markaları ile çalışıp bunu desteklerler), insanları alışverişe iterek hem herkes gibi olabilecekleri hem de ekonomik yollarla bu ürünlere sahip olabileceklerini düşündürerek bu ürünleri satın almalarına yol açıyor ve herkesin aynı ürünleri giyinmesine sebep oluyor, bir yandan toplumsal aidiyet duygusunu pekiştirirken, diğer yandan bireyselliği ve yaratıcılığı törpülüyor. Fakat aksine, ne giyinmenin en ekonomik yolu fast-fashion, ne de herkes gibi giyinmemiz gerekiyor.


Moda endüstrisinin bu konudaki sorumluluğu oldukça büyük. Büyük mağazalar ve markalar, bazı kalıpları üzerine sadece küçük oynamalar yaparak tüketiciye geçmiş sezonlardan çok da farklı olmayan ürünleri her sezon yeni koleksiyonlar olarak sunuyorlar. Daha bol bedene sahip kesim, v yaka kesim veya pantolona pens kullanımı, bu sene gördüğümüz crop boylarının uzaması gibi küçük detaylarla kısıtlı kalıp, yalnızca sezona bağlı desenler, baskılar, ipler, cep detayları veya düğme boyutlarını değiştirerek ‘o sezonun modasına’ ayak uyduruyorlar, farklılık yaratmaktan kaçarak hem farklılık arayan müşteri kitlesini memnun edemiyorlar, hem de modaya tamamen ticari bakış açısı ile yaklaşarak her yıl artan fiyatlarla çıkış yaparak maliyetlerini daha da düşürmeye çalışıyor, çalışanlarına da kötü koşullar sunarak emeklerinin sömürüsüne neden oluyorlar. Ve biz de, her sezon tekrar onları tercih ederek daha fazlasını kazanmalarını sağlıyoruz. Hem de yalnızca basitleştirilmiş, aynılaştırılmış kıyafetler için.

Hızlı moda, bu aynılık probleminin önemli bir parçası. Kısa süreli moda trendlerine dayanan, hızlı üretim ve düşük maliyetlerle sunulan giysiler, büyük miktarlarda tekstil atığı oluşturuyor ve çevreye ciddi zarar veriyor. Ayrıca, ucuz iş gücü kullanımı, kötü çalışma koşulları ve düşük ücretler, moda endüstrisinin karanlık yüzünü gösteriyor. Bu koşulları konuşmak ve ekolojik sonuçları incelemek başka bir yazının konusu olacak, ilk adım kendi yaklaşımımızı belirlemek olmalı.


Gerçekten üzerindeki kıyafetle kendin gibi hissediyor musun? Favoriler listendeki ürünlerden kaçına ihtiyacın var? Yalnızca indirimde diye aldığın dolabında bekleyen kıyafetleri kaç kere giyindin? Tercih ettiğin kumaşlarla yeterinde konforlu hissediyor musun yoksa ucuz ürünü tercih ederek hata yaptığını mı düşünüyorsun?


Giyim ve alışveriş alışkanlıklarımızı ve sonuçlarını sorgulamak stilimizi sürdürülebilir şekilde yaratmamıza başlangıç noktası olabilir fakat asıl ilk adım, kendimizi tanımak olacaktır.


Peki gerçekten kimiz?