Nameless and Friendless
Kadın olmak veya olmamak, işte tüm mesele bu.
Aslına bakıldığında sadece bir resim gibi görünen bu tabloyu derinlemesine inceleyince birçok detay farkettim. Kadın olmaktan gurur duyuyorum, kadın olmayı çok seviyorum ve bu tarz çalışmaları görünce daha da gururlanıyorum ama üzülmeden de edemiyorum. Erkeklerin yıllardır öncelik gördüğü bu dünyada, tırnaklarımızla kazıya kazıya hak ettiğimiz yerlerimizde otururken bile bu kadar yaftalanmamız çok acı.
Neden biliyor musunuz? Penisimiz yok. Adalet yok ama biz varız, kadınlar var.
İki bacağımızın arasında yepyeni bir hayat var, yepyeni bir can üretiyoruz ve bu ürettiğimiz can bize yıllar boyu “pis” diye öğretilen regl ve vajinamız sayesinde oluyor. Bir çift göğüs ile dünyaya meydan okuyoruz ve uğruna isimler takılan bu bir çift göğüs bir yaşamı besliyor, vitamin veriyor, gelişmesini sağlıyor ve büyütüyor. Şimdi sormak istiyorum kadınlar bu hayatın asıl yaratıcısıyken bu kadar aşağılanmaları neden?
Tabloda, yas elbiseleri giyen bir kadın çocuğuyla birlikte erkek çoğunluğu olan bir yere girmiş. Adamlar zaten sadece girdiği için bile yeterince şaşkın, gazete okuyan adamın şimdiden aklından bir sürü fikir geçtiğine eminim. Kadın mahcup ve utanmış çünkü ona böyle hissetmesi gerektiği empoze edilmiş. Büyük bir ihtimalle dul kalmış olan bu kadın elindeki tablonun değerinden bir haber gibi gözüküyor fakat merdiven üzerindeki adamın şaşkınlığına bakılacak olursa elindeki tablo epeyce değerli. Satın alacak olan adam onu nasıl kandırabilirim diye düşünüyor gibi bakıyor âdeta.
Bu tabloyu tanımlayacağım kelimeler kesinlikle;
Kadın, kibir, önyargı, çaresizlik, ataerkillik ve sessiz çığlık olurdu.