Necâtî Bey Divanı ve Dibacesi Üzerine Karşılaştırma 

Klasik Türk Edebiyatının temellerinin atıldığı kaleme doğru.

Edirne’de Fâtih Sultan Mehmed döneminde doğduğu tahmin edilmektedir. Ailesi hakkında yeterli bilgi bulunmamakla birlikte, çocukken Edirneli yaşlı bir hanım tarafından köle olarak alınıp sonradan evlat edinildiği ve yetişmesinde Sâilî adlı bir şairin katkısı olduğu bilinmektedir.  

Şiir ve nesir yazmaya yöneldiği gençlik yıllarında Edirne’den ayrılıp Kastamonu’ya gitmiş, orada hatla da ilgilenmiştir. “Necâtî” mahlasıyla yazdığı şiirleriyle ününü duyurmaya başlamıştır.  

Şiirleriyle Fâtih’in dikkatini çekince İstanbul’a giderek divan kâtipliğiyle görevlendirildi ve sultan için kasideler yazdı. Fâtih’in vefatının ardından II. Bayezid’in takdirini kazanan Necâtî, Şehzade Abdullah Karaman sancağına tayin edilince onun divan kâtibi oldu.  

Şair, İstanbul’da bulunduğu bu süre içinde başta padişah olmak üzere devlet erkânına, devrin diğer meşhur kişilerine kasideler sunmuş, yeni dostlar edinmiştir. Devrin ileri gelen bazı şairlerinin de bulunduğu Manisa’daki görevi uzun sürmedi ve Şehzade Mahmud da genç yaşta ölünce Necâtî, bu şehzade için de bir mersiye yazarak tekrar İstanbul’a döndü. Yeni bir görev kabul etmeyip kendisine bağlanan 1000 akçe aylıkla Vefa semtindeki evinde ilim ve sanat sohbetleri düzenleyerek yaşamayı tercih etti. 25 Zilkade 914’te (17 Mart 1509) vefat etti.  

Bazı Şairlerin Necâtî Bey Hakkında Yorumları:

Sehî Bey, tezkiresinde (s. 76) hocası Necâtî’yi abartılı ifadelerle över, güzel ve âşıkâne gazelleriyle çok beğenilmiş matla’ları olduğunu, kıtalarının inciler saçtığını ve divanının halk arasında dillerde dolaştığını söyler. Ayrıca şairin şeyhlere yakışır parlak, mutasavvıfâne şiirleri ve son derece güzel sözleri bulunduğunu kaydeder.  

Latîfî’ye göre Necâtî, şiirde atasözü söylemeyi olgunluğa eriştiren, gazel tarzında yeni bir çığır açan ve kendisinden önceki şairlerin üslûbunu hükümsüz bırakan bir şairdir (Tezkire, s. 325).  

Necâtî Bey’in Dil Özellikleri:

Necâtî’nin dili, bilhassa gazellerinde oldukça sade, üslûbu güçlü ve etkileyicidir. Zengin hayallerle süslü şiirlerinde önemli ölçüde mahallî renk ve özellik görülür. Bu mahallîlik sadece kullandığı dilde değil, benzetmelerinde, tabiat ve av sahnelerine ait son derece canlı tasvirlerinde de güçlü bir şekilde hissedilir. Halk diline ve psikolojisine yakın, nükteli ifade ile güçlü bir dil hâkimiyeti vardır. Kelime hazinesindeki zenginlik, kullandığı teşbih ve mecaz unsurlarındaki orijinallik, ifadesindeki rahatlık, rindâne edası, söylediklerini yeri geldikçe atasözü ve deyimlerle süslemesi, kafiye ve rediflerini çoğunlukla Türkçe kelimelerden seçmesi, daha XV. yüzyılda konuşma diliyle şiir yazmada başarı göstermesi, Türkçeyi büyük bir başarıyla aruza uygulayabilmesi de onun önemli özelliklerindendir (Kaya, 2006).  

Divan ve Dibacenin Karşılaştırılması: 

1a: Dibace:

 من كلام نجاتي رحمة الله عليه  

Gelünüz olalum geh ü bi-gäh  

Zakir-i لا اله الا الله  

Yar-i bâki gerekse leyl ü nehâr  

الا الله Zikr-i ile vahdete var  

Tanrıya övgülerle başlayan dibacede tanrının bir olması, sonsuz oluş ve kudretli sahibi oluşu üzerinde durulmaktadır. İnsanın tarafında algılanamayışının çaresizliğini ifade eder.  

2a: Divan:  

Gönlüme geldi bu ki ‘aceb olmaya eğer  

 Zâtı gibi kadîm ola masnû‘-ı Kirdigâr  

İfadesi de tanrının kıdem sahibi olmasından, yani başlangıcının olmayışı ve kimseye ihtiyaç duymayışından bahseder. Bu ifade de dibacede tanrıyı mutlak görmesi ile örtüşmektedir.  

1b: Dibace 

İzzet denizinde gevher-i pāk  

لو لاك لما خلقت الافلاك  

Şair bu beyitte Hz. Peygamberin azizlik denizinde saf inci oluşundan bahsetmektedir. Şiir, töhmetinden arınmış ve sıyrılmıştır. Peygambere şairdir demek mümkün değildir. "E'ş-şuarâ ü ümerâü'l-kelâm" (3) tacının incisinin esas mânâsına tamamen tutulup bunun gereği şairlerin başlarını yükseltip kendilerini peygamberler zümresinden saymamaları için şiire hafiflik ve şaire korku verilmiş ola ki sihir öğreten nazım sahipleri ve secii harekete getiren nesir erbabı, kutsal hazinenin anahtarı ve aşinalık köşkünün meşalesi olan akıcı ifadenin iki dilli kalemi ile mucizeye yakın mânâlar ve ince hayâller, ifadeleriyle peygamber sözün sultanıdır demektedir. Bu ifadeyi kullanmasının sebebi de dönem içerisinde toplumun peygamberliği kabul etmemesi ve onu şair olarak, yalan söyleyen olarak görmeleridir. O, bulunduğu toplum içinde sözle inandırma yeteneğinin üst düzey olduğu bir dönemde gelmiştir.  

2b: Divan

Yılda bir kerre menâr-ı şâhdan dîdâr gül  

Gösterür nite ki nûr-ı Ahmed-i Muhtâr gül  

Necâtî Bey divânında çeşitli isim ve sıfatlarıyla zikrolunan Hz. Muhammed, âlemlere rahmet olarak gönderilişi, kâinatın ve bütün nebilerin iftiharı oluşu, güzelliği, ahlâkı, son peygamberlik vasfı, kıyamet gününde livâ-yı Muhammedi'nin altında ümmetine şefâat edişi hususiyetleriyle ve mi'râc, ayın ikiye bölünmesi, başında dâimi olarak bir bulut bulunması mucizeleriyle, Câr yâr, Sıddîk münasebetleriyle zikredilmektedir. Bundan başka, belâgatin revâcda bulunduğu bir zamanda ve zeminde gelmiş bulunduğuna işaret olunmaktadır.  

Necâtî Bey divanında Hz. Muhammed farklı vasıflarla yer almaktadır. Güzel ahlâkı, âlemlere rahmet olarak gelmesi, ümmete şefaatçi oluşu, son peygamber olması bu sıfatlara örnektir. Ayrıca ayın ikiye ayrılması, Miraç’a çıkması gibi mucizeleri de yer almaktadır. Dibacesinde peygamberin kelam sahibi olması vasfından bahsedilirken divanında kişilik vasıflarından bahsedilmektedir.  

1c: Dibace 

Yazılmaz her kişinün kīlü kāli  

Peçe tutunmaz olmayan cemāli  

Yüz güzelliği olmayan, peçeye ihtiyaç duymaz. Ey şair tabiatlı! Madem ki sihir yolunu terk edip mucize göstermek için meydan buldun, iki misrada mânâlar sun da yaban bebrini* zincire çek."  

İfadelerinde peçe imgesi üzerinden padişaha övgü vardır.  

2c: Divan 

Güzelde murâd ân olur endâm değüldür  

Keyfiyyet olur meyde garaz câm değüldür  

diyerek toplu bir şekilde târif ettiği güzellik telâkkisini; güzellik peçe altında olur; geçicidir, bu yüzden güzelin güzelliğine mağrur olmaması, kıymetini bilenlere (veya âşıklarına) göstermesi, bağda, bahçede, temâşâya arzetmesi lâzımdır diye tafsil etmiş, ifadelerinde de peçe üzerinden sevgiliye göndermeler yer almaktadır.  

Dolayısıyla dibacesinde padişahın yüceliğini, güzelliğini överken, divanında güzellik unsurları olarak da siyah, uzun ve örgülü saç, perçem, tüysüz veya çâr-ebrû, parlak bir yüz ve alın gibi imgeler aracılığıyla sevgiliyi övmektedir.  

1d: Dibace

Rūy-ı zemīni tutdı Necâtî gazelleri  

'Ayyuka çıkdı yedi ayak nîrdivân ile  

"Necâtî'nin gazelleri yeryüzünde yankılar uyandırıp yedi basamaklı merdiven ile göğe çıktı."  

Şair burada şiirleri ile övünmektedir; şahsına dönük övgü yer almaktadır.

2d: Divan

Kim ola sen meh-i bed-mihre sitem-gâr diye  

Âfitâba gözün üstünde kaşun var diye  

Güneşe bakılmaz; bakanın gözü yaşarır. Bu cihetten sevgili güneşe benzetilmiştir. Âşık, sevgiliye bakamaz; bakarsa ağlar (gözü yaşarır). İfadeleriyle sevgili övülmektedir.  

Şair dibâcesinde Allah’a, peygambere, padişaha ve kendine dönük övgüler dizerken, divanında bu övgüler sevgiliyedir.  

KAYNAKÇA 

BAYRAM ALİ KAYA, "NECÂTÎ BEY", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/necati-bey 

Çavuşoğlu, Mehmet, “Necati Bey Divanı’nın Tahlili”, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971

Üzgör, Tahir, “Türkçe Divan Dibaceleri”, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990