Neden Bütün Mitolojiler Aynı Şeyi Anlatıyor?

Farklı coğrafyalarda doğan mitolojiler birbirine çok benziyor; çünkü insanlar binlerce yıldır aynı gökyüzüne bakıp aynı soruları soruyor.

Mitolojilere baktığımızda, dünyanın dört bir yanında yazılmış hikâyelerin birbirine şaşırtıcı şekilde benzediğini görürüz. İster Mezopotamya’da toprağın bereketini kutlayan bir şenlikte anlatılsın, ister İskandinavya’nın soğuk ormanlarında bir şölen ateşi etrafında söylensin, özünde hep aynı soruların peşindedirler: Evren nasıl doğdu? Neden ölürüz? Mevsimler neden değişir? Gök neden gürler?

Bunun en güzel örneklerinden biri mevsimlerin anlatısıdır. Yunan mitolojisinde Persephone’nin yeraltına götürülmesi ve annesi Demeter’in yas tutmasıyla kış gelir, Persephone yeryüzüne çıkınca bahar döner. Sümerlerde ise tanrıça İnanna’nın yeraltına inişi doğanın ölümü, yeniden yükselişi ise doğanın uyanışıyla özdeşleştirilir. Mısır’da Osiris’in öldürülüp dirilmesiyle toprağın bereketi açıklanır. Farklı coğrafyalarda farklı tanrılar, ama hep aynı döngü: ölüm ve yeniden doğuş.

Gök gürültüsü de aynı şekilde dünyanın dört bir yanında insanları korkutmuş ve hayran bırakmıştır. Yunanlılar bu sesi Zeus’un öfkesiyle açıkladı. İskandinavlar Thor’un çekicini savurduğunu hayal etti. Hint mitolojisinde Indra gökleri çakan savaşçıydı, Hititlerde Teşup fırtınaları yöneten tanrıydı. Gökyüzü her yerde aynı gürlediği için insanlar da benzer tanrılar yarattı.

Bazen de insanın bilgiye duyduğu açlık ortak bir mit haline gelir. Yunanlılar, Prometheus’un ateşi tanrılardan çalıp insanlara getirdiğini anlattılar. Polinezya mitlerinde Maui aynı rolü üstlendi. Tevrat’ta Adem ve Havva yasak meyveyi yiyerek bilginin kapısını araladı. Hepsinde ortak tema aynıydı: Tanrısal bilgiye ulaşma arzusu ve bunun bedeli.

Evrenin yaratılışına dair anlatılar da şaşırtıcı derecede benzer. Yunanlılar kaostan çıkan Gaia ve Uranos’un birleşmesiyle dünyanın doğduğunu düşündü. Mezopotamyalılar Tiamat’ın öldürülüp bedeninden gökyüzü ve yeryüzünün yaratıldığını anlattılar. İskandinavlarda ise dev Ymir’in parçalanmış bedeniyle dağlar, denizler ve gökyüzü oluştu. Üç farklı kültür, ama hepsi aynı şeyi söylüyor: Evren kaostan doğdu.

Ve tabii kahraman figürü… Her kültür kendi kahramanını anlattı ama aslında hepsi aynı arketipin farklı versiyonuydu. Yunan’da Herakles, insanüstü güçle sınavları tamamladı. Sümerlerde Gilgameş, ölümsüzlüğü aradı. Cermenlerde Beowulf canavarlarla savaştı. Hindistan’da Rama iyiliği kötülüğe karşı savundu. Ortak tema, sınavlarla güçlenen ve toplumu kurtaran figürdü.

Tüm bu benzerliklerin nedeni basit: İnsanlığın soruları ortak. Doğum, ölüm, acı, umut, korku, aşk… Nerede yaşarsak yaşayalım, gökyüzüne bakıp aynı şeyleri düşündük. Jung’un dediği gibi bilinçaltımızda ortak arketipler var: kahraman, anne, bilge yaşlı, gölge. Bu yüzden mitler farklı isimlerle karşımıza çıksa da aynı hikâyeyi anlatıyor.

Sonuçta mitolojiler aslında tanrıların değil, insanın hikâyesi. Zeus ya da Thor, İnanna ya da Persephone, Prometheus ya da Adem… İsimler değişiyor, diller farklı ama sorular hep aynı. Çünkü insanlık, binlerce yıl boyunca aynı gökyüzüne bakıp aynı şeyleri merak etti. Mitler, bu ortak merakın ve anlam arayışının en eski aynalarıdır.