Neden Starbucks'a Gidiyoruz?

Türkiye neden yerel kahveciler yerine Starbucks'ı tercih ediyor?

Dünyada en çok Starbucks mağazası bulunan ikinci ülke olarak Türkiye neden yerel kahveciler yerine Starbucks'ı tercih ediyor?

Öncelikle, bir Starbucks hayranı olarak değil ama kahve alışkanlığı olan biri olarak bu yazıyı yazdığımı belirtmeliyim. Farklı kafelerde farklı kahveleri denemekten ne kadar keyif alsam da niyetim sadece günlük kahve ihtiyacımı karşılamak olduğunda hemen Starbucks'a yöneliyorum. Özellikle sosyal medyada "kahve seven insanların Starbucks'a gitmesi" hakkındaki eleştirel yorumları gördükçe bu durumun sebebini kendi içimde anlamlandırmaya ve sizlerle paylaşmaya karar verdim.

En büyük sebeplerinden biri, riskli olmaması. Benim gibi sadece sade kahve tüketen kişiler için çok sabit bir tat sunuyor. Standardı var ve bu hiçbir gün diğer günden farklı olmuyor. Daha farklı lezzetler denemeyi sevenler içinse beğenmemeniz durumunda istediğiniz farklı bir kahveyle değiştirmenize olanak sağlıyor. Böylelikle oradan mutsuz ayrılma şansınız ortadan kalkıyor. Standart lezzet tabii ki bazıları için olumsuz bir özellik de olabilir ama bunun için de istediğiniz paket kahveyi filtre kahve olarak demleme seçeneğini de sunuyor ve yine mutlu ayrılmanız için elinden geleni yapıyor.

İkinci sebep, çoğu yerel kahveciye oranla uygun fiyatlı olması. Bazı markalar daha uygun fiyatlardan sağlasa da bu durum maalesef çekirdek kalitesinde büyük etkiye sebep oluyor. Çoğu kafede uygun fiyattan kahve sağlayabilmek için Robusta çekirdekleri karıştırarak servis edilen kahveler lezzetinden kendini belli ediyor ve %100 Arabica çekirdeği sağlayan diğer rakiplerine göre Starbucks'ın fiyatları daha aşağıda kalıyor. Hatta bazı Robusta çekirdeği kullananlara göre bile...

Bir diğer önemli sebep, rahat olması. Diğer kafelerde çoğu zaman içeceğiniz bittikten bir süre sonra hala oturmaya devam ediyorsanız mutlaka masanıza bir çalışan uğrayıp bir şey isteyip istemediğinizi soruyor ve bir şey içmek zorunda hissettiğiniz için suçluluk duyarak sipariş vermek zorunda kalabiliyorsunuz. Tabii ki hiçbir sipariş vermeden oturmaya devam da edebilirsiniz ama bu bazılarımız için önemli bir kriter olarak da görülebiliyor.

Ve son olarak, sosyal alanda çalışmak isteyenler için uygun ortam sağlaması. Yeterli internet kapasitesi ve neredeyse her oturma alanında priz bulunması sayesinde çalışmak için de uygun ortamı oluşturuyor. Benim için pek çalışmaya elverişli bulduğum ortamlardan olmasa da bu sebeple gidenlerin sayısı da göz ardı edilemeyecek kadar fazla.

Olumsuz olarak deneyimlediğim tek yanı da oturma alanlarının çoğu zaman kirli olması. Genelde sandalyeler dağınık, masaların üzeri kirli ve çöp dolu oluyor. Bu durumu da Starbucks'tan daha çok müşterilere bağlıyorum. Çünkü self-servis ve kullan-at bardakların amacı oturma alarının tamamen müşterilere ait olması. Maalesef bu kültür Türkiye'de tam olarak oturamadığı için, müşteriler biten içeceklerinin bardaklarını çöp kovasına atmak yerine masada bırakmayı tercih ediyor. Bu noktada mağaza da yeterince dikkatli olmayınca ortaya bir miktar kaos çıkıyor.

Starbucks'a gitmenin bir gurur kaynağı veya statü belirtisi olmasına karşıt görüşte olsam da aldığım hizmetten memnun ayrıldığım için, yeni açılan ve denemek istediğim bir kafe olmadığı sürece, sonunda dönüp dolaşıp kahvemi yine Starbucks'ta içiyorum. Tutarlı ve standart hizmet müşteriyi çekiyor sanırım.