Ninnilerimiz: Ninni Belgeseli ile Ataerkil Toplum Düzeninde Boş Beşik Oyunun Nazım Türleri Arasındaki İlişkilendirilmesi 

Necati Cumalı kadın sorunlarını ele alan oyunlarıyla ataerkil toplum düzeninde törelerin kurbanı olan Anadolu kadınının rolünü çizmiştir.

Ninniler bir diğer adıyla beşik şarkıları çocuklara söylenen ezgili halk kültürü ürünüdür. Eski çağlardan bu yana varlığını sürdüren ninniler toplumun yaşam biçimine göre şekillenmiştir. Kadın ve erkeğin rolleri de bu bağlamda değişiklik göstermektedir ve ilişkileri toplumun kültürel yapısı ile bağıntılıdır. 

Anadolu kültüründe anne, bebeği ile daha çok bağlıdır. Genel olarak babalar, biraz daha büyüdüklerinde vakit geçirirler. Kadınların tarlada çalışıp para kazanmak ile birlikte yemek hazırlamak, bebeğini o şartlarda büyütmek ve mama, bez ihtiyaçları ile ilgilenmek toplumun biçtiği rol beraberinde olan sorumlulukları arasındadır. Belgeselde işçi oldukları için çocuklarına ninni söyleme görevini dahi yerine getiremediklerinden de söz etmektedirler.

Belgeselde, Anadolu kültürünün yanı sıra Polonyalı bir aileden ve Moğollardan da bahsedilmiştir. Polonyalı bir babanın çocuklarıyla oynaması, onlara şarkı söylemesi ve ninni bestelemesi anlatılmıştır. Moğollarda ise bebeklerin beş yaşına girmeden önce babalarına gösterilmemesini iki sebeple açıklamıştır. Bebeklerin masumiyetinin onların savaşçı ruhunu yumuşatması ve bebek ölümlerinin yaygınlığından ötürü babanın üzülmemesi gerekçelerindendir. Toplumlar arası yaşam şartlarına bakıldığında kültürlerin değişiklik gösterdiğini görebiliriz.

Belgeselde kadının ve erkeğin toplumsal cinsiyet rolleri Dandini Dandini Dastana Ninnisi, Hu Allah Ninnisi, Bebeğin Beşiği Çamdan Ninnisi, Eledim Eledim Ninnisi, Asmaya Kurdum Salıncak Ninnisi ve Yum O Güzel Gözlerini Yum Ninnilerinin sözlerinde de belirtilmiştir.

Kadın ve erkeğin bebekle ilişkisi toplumun kültürü ile ortaya çıkan ve toplumsal yapılarda büyük değişiklikler yaratan etkenler olmuştur. Ninnileri genellikle kadınların söylemesi kadının toplumsal cinsiyet rolü açısından bebekle daha yakından ilişkili olduğunu açıklamaktadır.

Toplumsal değerler ve ekonomik katmanlaşma çerçevesinde kırsal ve kentsel olmak üzere her iki kesimdeki bireylerin de çalışması önemlidir. Belgesele göre ekonomik gücü yüksek aileler bebekleri ile daha fazla vakit geçirme imkânına sahiptirler.

Kırsal kesimde yaşayan annelerin günlük olarak yaptıkları iş daha çok bedensel yönde olduğu için gün sonunda bebeklerine ayıracakları vakit kentsel kesimde yaşayıp çalışan anneye göre çok daha azdır. Bu durum belgeselde çocuğun kırkı çıktıktan sonra anneyle beraber tarlaya gitmesi, anne çalışırken bebeğin yanında güneşten korunabileceği bir yerde uyuması şeklinde geçmektedir. Kırsal kesimde yaşayan anne, çocuğunun gün içinde ihtiyacı olan mamayı, bezi hazırlamak ve tarlaya çalışmaya giderken beraberinde götürmek, yemek hazırlamak gibi görevleri sebebiyle bebeklerine ninni söylemeyi dahi bilmediklerini belirtmektedir. Öte yandan kentsel bölgede çalışan anneler evine geldiğinde bebeği ile vakit geçirip ninni söyleyeceği zaman aralığı bulabilmektedirler. Bebeğin yaşaması için gereken ihtiyaçların karşılanabilmesi adına her şeyin bulunması anne için de kolaylık sağlamaktadır. Ancak şehirleşmiş bir bölgede apartmanda büyüyen çocuk kırsal bölgede yetişen yaşıtları kadar görememiş olduğu ağaçları, güneşi resmederek büyüyecektir. Bu nedenle kentsel bölgede yaşayıp ekonomik gücü yüksek olan aileler bebekleri ile daha fazla ilgilenip ninni söyleyebilmektedir.

Ninni söyleme kültürü toplumun ortak ürününün nesilden nesile aktarımında önemli bir unsurdur. Belgeselde tek dinleyicisi olan bebeklerin bile hatırlamadığı müzik bir gün söylenilene müteşekkir olmayacaktır ifadesi yer almaktadır. Sözleri uydurma da olsa büyük sırlar içerse de söyleyenin kendinden başka alkışlayanı olmayacak bu nedenle unutulmaya mahkûm olan emek şeklinde geçmektedir. O küçük adamlarla küçük kadınların bir gün anne baba olacağı döneme kadar muhtemelen hatırlamayacakları ninniler bir kültürel miras olup nesilden nesile aktarılmaktadır. Eski kültür bu şekilde günümüze taşınmış olmaktadır.

Ninniler anne bebek ilişkisini güçlendiren önemli bir unsur olmasının yanı sıra bebekte iletişim becerilerini geliştirme ve duygusal anlamda da katkıları bulunmaktadır. Belgeselde o küçük adamlar ile küçük kadınların sanki dünyaya her şeyi önceden öğrenip de geliyormuş gibi olmalarından söz edilir. Gülümsemeleri, kızmaları ağlamaları bilgilerle donatılmış olduğunun da göstergesi olmaktadır.

Ninnilerin bebekler kadar anneleri için de anlamı büyüktür. Anne ve bebeği arasındaki sırdaşlık ilişkisinin kurulması ninnilerin söylenmesinin sonucudur. Bu sırdaşlık ilişkisi yeri geldiğinde annenin de bebeğine sırrını açması ve bir sorun yaşadığında ninni ile içini bebeğine dökmesiyle sağlanmaktadır. Belgeselde kırsal bölgede yaşayan bir annenin sorunu olduğunda bebeği bahane edip ona ninni söyleyerek içini açması, dinlenmesi ve işlerini yapmaya geri dönmesi anlatılmıştır. Kentsel bölgelerde durum biraz farklı olsa da anneler ninniler ile bebekleriyle sorunlarını paylaşıp sırdaş olmuşlardır. Anne ile bebeğinin ninniler aracılığıyla bağ kurması ninninin değerini vurgulamaktadır.

Ninni söylerken annenin dileği bebeğinin tarihin iyi bir köşesine denk gelmesi olmuştur. Belgeselde bu iyi dilekler savaşın cehenneminden, açlığın ve kıtlığın acısından uzak yaşaması, iyi şanslı olması, kaderin ona insaflı davranması, işsiz ve aç açıkta kalmaması, doyduğu yerde doyması ve hoyrat ellerden uzak olması şeklinde devam etmektedir. Bu bağlamda değerlendirecek olursak ninniler bir anlamda da annelerin güzel dileklerinden oluşmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretme işlevini yerine getirmesi, ninnilerin kadının toplumda var olma bilincini ve sorumluluklarını beraberinde getirmiştir. Bu anlamda kadının kimliği, kendilerini ezen sisteme bağlı olmaları ve ataerkillik kavramlarıyla bağlı olarak açıklanabilir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ataerkillik kavramı ile var olmaktadır. Ataerkillik kültürel baskınlığı, cinsiyet hiyerarşisindeki üstünlüğünü gösteren yapılardır. Bu yapılar kadınların çok az güce sahip olduğu ve erkeğin kendi emeği, doğurganlığı üzerindeki denetimleme egemenliğine dayanmaktadır.

Taş Bebek efsanesinden doğan farklı varyantlarda ninniler vardır. Sivas’ta doğmasıyla birlikte Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde bilinip söylenmesi ataerkillik kavramının Anadolu coğrafyası üzerindeki yaygınlığını ve efsaneyi yaratan olaya benzer pek çok olayın yaşandığına işaret etmektedir. Efsanelerin doğması için gerekli zemini oluşturması ve yaşantı bakımından benzerlikleri bulunması Taş Bebek ninnisinin toplumsal cinsiyet rolleri açısından kadının kimliği hakkında ortaya koydukları ninni belgeselinde yer alan ve kırsal kesimde yaşayan anne ile bağdaştırılabilir. Kadınlara biçilen toplumsal cinsiyet rolü ataerkil düzen içinde erkek egemenliğindedir ve erkeğin üzerinden şekillenmiştir. Kadınlar bu düzen içerisinde anne, kız arkadaş, cinsel partner, okul ev iş yeri arkadaşı rolleri ile öneme sahip olabilmişlerdir.

Kültürel cinsiyetçi söylemin temelinin erkek egemenliğine dayandığını ve kadının rolünün de erkeklerin üzerinden şekillendiğini göz önünde bulundurursak, kadına anneliğin kutsallaştırılarak sunulması kültürel cinsiyetçi söylemin bir parçası olabileceğini göstermektedir.

Kadına biçilen toplumsal cinsiyet rolünü değerlendirecek olursak kadının anne olması zorunluluk şeklinde düşünülmektedir. Topluma kadının kendi emeği ve doğurganlığı üzerinde egemen olup onu yöneten kocasına bebek vermek zorunda olduğu düşüncesi işlenmiştir. Bununla birlikte erkek bebek vermesi Anadolu kültüründe yüceltilerek cinsiyet ayrımının bebekler üzerinde de yapıldığının göstergesi olmuştur. Taş Bebek ninnisinde de çocuğu olmayan bir çiftin belirtilmesi ve sorunun direkt kadında olduğunun düşüncesi bizlere cinsiyetçi söylemin bir parçası olduğunu göstermektedir. Efsaneye göre erkek tekrar evlenmektedir ancak bebeği olup olmadığı efsanenin devamında belirtmemiştir. Bu durum dolaylı olarak bebekleri olmamasının tek nedeninin kadından kaynaklanmadığı ihtimalini göstermektedir.

Kadının yaratılışında annelik içgüdüsü vardır ancak tanrı tarafından verilen bu lütfun kendisine zorunluluk şeklinde dayatılması ve bebeği olmayan çiftlerde sorunun kadının üzerinde olduğu düşüncesi ataerkil toplum düzeni içerisinde kadın olmanın bedelleri arasında yer almaktadır.

Erkek otoritesine bağlı ataerkil hâkimiyet sisteminde, erkeğin merkezinde oluşan ve kadının emeği üzerine kurulan toplumsal bir düzen bulunmaktadır. Erkek ve kadının farklı statülerde yer alması düşüncesi ile şekillenip toplumun kültürel değerleri neticesinde oluşmaktadır. “Kadınlar her dönem ve çağda erkeklere kıyasla engellerle karşılaşmışlardır.” (Arıkan, 1997, s. 21) İçinde bulunulan ortam çerçevesinde genel bir değerlendirme yapılacak olursa kadının ‘ev hanımı’ olduğu ve erkeğin çalışıp para kazandığı çevrede yaşanılmaktadır. Günümüzde bu oran daha düşük olsa da hala kız çocuklarının okumayacağı algısıyla büyütülüp reşit olmadan evlendirilen çocukların varlığı, yapılan cinsiyet ayrımının sadece yetişkinlerde olmadığının göstergesi niteliğindedir. Cinsiyet ayrımının nedeni kadının her ne koşulda olursa olsun ikinci planda olmasıyla da açıklanabilmektedir. 

Ninniler, ağıtlar ve türküler sözlü edebiyat ürünlerindendir. Nazım türleri açısından değerlendirildiğinde ataerkil yapı üç türde de görülmektedir. Ancak ataerkil yapının gerçekçi üslupla aktarılması ninnilerle mümkün olabilmiştir. Kadının ikinci planda tutulup erkeğin egemenliğinde olması bakımından ninnilerde kendi problemlerini gerçekçi bir üslupla aktarabileceği görülmektedir. Ataerkil yapıyı aktaran türkülere Emir Dağı ve Asiye türküsünü, ağıtlara ağıt dersinde dinlemiş olduğumuz Bebek ağıtlarını ve ninnilere ise Bebeğin Beşiği Çamdan, Asmaya Kurdum Salıncak ninnilerini örnek gösterebiliriz. Ninni belgeselinde annenin bebeğine sırrını açmasının ninnilerle sağlandığını kavrayabilmiştik. Belgeseldeki ninnilerin sözlerinde kadını ikinci plana koyan bu yapıya rastlamaktayız. Kadının toplumun kendisine biçtiği rolü gerekçesiyle yaşadığı zorlukları ve baskıları bebeğine ninnileriyle aktarmaktadır. Bu bağlamda kadına biçilen toplumsal cinsiyet rolüyle ataerkil toplum düzenini gerçekçi bir üslupla ninnilerde görebilmekteyiz.

Boş Beşik tür olarak ninni nazım türünün örneği niteliğindedir. Necati Cumalı kadın sorunlarını ele alan oyunlarıyla ataerkil toplum düzeninde törelerin kurbanı olan Anadolu kadınının rolünü çizmiştir. “Boş Beşik’te Anadolu insanının çocuk sahibi olmaya verdiği önem, kısır olduğu düşünülen kadının üzerindeki toplumsal baskı ve törelerin kadını ezen yapısı oyunun temasına ve seyirciye iletmek istenilen mesaja toplumsal bir boyut kazandırır.” (Temel, 2007, s. 34) Oyunun konusu halkın yaşamı ile birleşmesi ve kırsal yaşamı konu alması toplum tarafından benimsenmesine yol açmıştır. Metnin Fatma merkezinde dönmesi ninni nazım türüne yakın olduğunun göstergesidir. Fatma törelerin kurbanı olan kadını temsil etmektedir. Kısır olması, kocası Ali’nin kendisini sevmesine rağmen bir erkek bebeğe sahip olması için tekrar evlenecek olması ve bu konuda söz sahibi olamaması törelerin gereğinden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede ataerkil yapının gerçekçi üslupla anlatılması bakımından ninniler diğer annelerin de olduğu gibi Fatma’nın da bebeği ile olan sırdaşlık ilişkisinin göstergesi olmuştur. Erkek egemen bir toplumda kendini ninnileri ile ifade edebilen Fatma ninni belgeselinde kırsal kesimde yaşayan annelerin benzeri niteliğindedir.

KAYNAKÇA

Arıkan, G. (1997). Ataerkillik Kavramıyla İlgili Sosyolojik Tartışmalar. Edebiyat Fakültesi Dergisi, 14, 1- 24.

Temel, T. (2007). Necati Cumalı’nın Oyunlarındaki ‘Kadın Karakterler’in İncelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Atatürk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.