Oğuz Atay – "Korkuyu Beklerken" Adlı Eserin İncelenmesi

“Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?”

1. Hikâye: Beyaz Mantolu Adam

İmge: Yabancı insan

Oğuz Atay, eserin bu ilk bölümünde bir sorgulama içerisindedir. Bana göre de en güçlü yabancılaşma örneğini burada verir. Odağı insan ve çevresindeki kalabalıktır. Kapitalist düzene kapılan ve bu yüzden evrene yabancılaşmış insanı anlatır. Kendi içinde bir eleştiriye girerek bu kervana kapılmayı şiddetle reddeder, hatta saklanır. Öyküdeki beyaz mantolu karakter ise bulunduğu topluma kendini ait hissetmez ve susarak tepki gösterir. Susar ama sustukça da yalnızlaşır. Buna rağmen, kendisine deli denmeyi göze alabilecek kadar ilginç biridir. Hele ki kendine beyaz bir kadın mantosu seçmesi, apaçık bir belirtidir. Peki ya o manto ile denize, yani bize göre ölüme gidişi? Bana göre bu davranışları kapitalist sisteme uyanış çağrısıdır.

2. Hikâye: Unutulan

İmge: Tavan arası ve tutunan

Bu hikâyede iki kahraman vardır: İlki, tavan arasına çıkan kadın; ikincisi ise tavan arasında intihar eden sevgili. Yazar bizlere bu karakterleri “tutunan” ve “tutunamayan” olarak verir. Kadının amacı sadece eski kitaplara bakmaktır; bir nevi celladın verdiği fenerle geçmişi aydınlatmaktır. Tavan arasında unutulan eski sevgilinin ruhsuz bedeniyle karşılaşır. Bu noktada kadın geçmişini ve bugünü sorgular. Oğuz Atay’ın amacı, elbette yalnızca hikâye yazıp geçmek değil, okuyucuyu ikaz etmektir: Evliliklerimizi, kararlarımızı, hayatta ne olduğumuzu, modern yaşamın garip düzenini… Kısacası özümüzü sorgulatmaya çalışır.

Kadın, anne ve babasının fotoğraflarını bulur ve “Neden hiç sevmediler birbirlerini?” diye sorar. Bu soru, beni etkileyen en ince bölümdür. Kadın, kendi evliliğini ve çevresindeki diğer evlilikleri sorgular ve şöyle der: “Beni de kendilerini de anlamadılar.”

Eski sevgiliye dair çıkarım ise unutulmuş ama hâlâ sevilen bir figürdür. Kadın, sevgilisini unutmuştur ama hâlâ seviyordur. Burada kalan şey, kadının yaşadığı hesaplaşmadır; ancak bu hesaplaşmanın bir tesiri yoktur, çünkü kadın o tavan arasında “tutunan”dır.

3. Hikâye: Korkuyu Beklerken

İmge: İntikam

Kitaba adını veren bu hikâye, şehrin ücra bir köşesinde kendine münhasır bir hayat süren bir şahsı anlatır. Yazar, yalnızlığın altını çizer ve toplumdan ayrılmanın kişide bıraktığı izlerin giderek büyüdüğünü gözlemler. Evde yalnız kalan karakter, gelen bir mektupla monotonluktan sıyrılır ve bu durum onu daha büyük bir buhrana sürükler. Korkuyu beklemeye başlar.

Bu hikâyede karakter, topluma adapte olmak ister, ancak iç çatışmalarından dolayı başaramaz. Bunun sonucunda topluma karşı intikam alma isteği belirir; fakat bunu da başaramayınca topluma karışmayı düşünür. Kendini polise ihbar eder; ancak buradan da bir sonuç alamayınca tekrar toplum dışında kalan bireyin, topluma adapte olma sürecinin ne denli zor ve meşakkatli olduğunu işler.

4. Hikâye: Bir Mektup

İmge: Zavallı adam

Bu hikâye, bir içki masasındaki patronun iş vaadinde bulunduğu zavallı bir adamın yerine ulaşamayan mektubunu anlatır. Karakter, kendisinden üstün gördüğü kişiyi sürekli övüp göklere çıkarır. Bu durum anlamsız ve gereksiz bulunabilecek bir yazıya dönüşür. İlginçtir ki karakter yazıyı okursa mektubu gönderemeyeceğinden korkar. O kadar gereksiz ifadeler kullanır ki sonunda, ne yazık ki, hikâye bir öneme sahip olmaktan çıkar.

5. Hikâye: Ne Evet Ne Hayır

İmge: Umudunu yitiren romantik

Bir önceki hikâyede olduğu gibi bu hikâye de bir mektuptan oluşur. Umudunu yitirmiş bir romantiğin hikâyesi anlatılır. Yazar, kimi noktalarda araya girip kendi yorumunu katar. Kara sevda olarak nitelenebilecek bir durumu işler ve bu duygunun gençler ile toplumda nasıl bir etki bıraktığını anlatır. Karakterler, sevdiklerini elde edemezlerse toplumda huzur bulamayacaklarını, aşka kapandıklarını ve refaha ancak bu aşkla erişebileceklerini düşünürler.

6. Hikâye: Tahta At

İmge: Tuğrul Bey’in anlaşılmayan hisleri

Bu hikâye, eserde anlamakta en zorlandığım bölümdür. Yazar, bir sahil kasabasında ahşap bir at heykelinin yapım sürecini ve sonrasını anlatır. Bilinç akışı tekniğini yoğun bir şekilde kullanmıştır. Heykelin yapımına katkıda bulunmak için bir yardım gecesi düzenlenir. Ancak Tuğrul Bey bu yapımı desteklemez ve karşı çıkar. Toplum, bu durumu kazançlı görürken Tuğrul Bey farklı düşünmektedir. Bu sebeple kasabadan kovulur. Açılış sırasında, Yunan mitolojisine gönderme yapılarak Tuğrul Bey atın içinden bir av tüfeğiyle çıkar ve olayda yer alanlara doğrultur. Hikâye burada sona erer.

7. Hikâye: Babama Mektup

İmge: Babaya mektup

Orta yaşlı bir bireyin, babasına duyduğu sitem, özlem ve pişmanlığı anlatır. İki yıl önce babası ölmüş, ancak babasının eleştirdiği yönlerin kendisinde de bulunduğunu fark etmiştir. Empati kurarak babasına hak verir hâle gelir. Bu farkındalığın geç oluşu, belki korkusundan belki gururundan kaynaklanabilir. Ancak bu hesaplaşma olumlu bir adımdır. Karakter, dile getiremediği ne varsa haykırarak bu yükten kurtulmaya çalışır.

8. Hikâye: Demiryolu Hikayecileri – Bir Rüya

İmge: Tren istasyonu

Kitabın son hikâyesi, pek ilgi çekmeyen kimsenin gitmek istemeyeceği bir tren istasyonunda geçer. Yahudi bir erkek ve genç bir kadın, bu istasyonun yanındaki kulübelerde daktilolarla hikâyeler yazıp gelen yolculara satmaya çalışırlar. İstasyon şefi, onları “memur hikâyeciler” olarak tanımlar.

Bu bölümde beni etkileyen en önemli nokta, yazarın şu sorusudur: “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” Bu cümle, okuyucusuna ulaşamamasına, okuyucuların onu anlamamasına bir tepki niteliğindedir.