Ölümcül Güzellik IV: Modanın Zehirden Maskesi

Bu moda, beyaz cilt illüzyonu için kurşun ve arsenik gibi zehirlerle yüzlerini mahveden kadınların trajedisiydi...

Rönesans döneminin tablolarında göz kamaştıran porselen yüzlü kadınlar, o dönemin güzellik anlayışının sembolüydü. Güzellik ile beyaz cilt arasındaki paralellik şimdilerde de gördüğümüz bir durum olsa da rönesans dönemlerde günümüzden çok daha farklı seyrediyordu. Güzellik anlayışının temelinde yatan bu beyaz cilt modası; çalışmayan, güneşe çıkmayan, üst sınıftan kadınları ayırdediyordu. Aynı zamanda sağlıklı ve genç olmanın da işaretiydi. Bunu elde edebilmek için ise çeşitli yöntemlere başvuruyorlardı. Bu yöntemlerse son derece zararlıydı. Hatta tam anlamıyla zehirliydi. Ancak öyle olmaları kadınların kullanmasına mani olmamıştı.

Yöntemler arasında en yaygın olan kurşun içeren bir karışımdı. Kurşun beyazı olarak bilinen ve kurşun oksitle sirke karışımından elde edilen bu maddenin üzerine de yumurta akından bir vernik sürülerek parlaklık veriliyordu. Cildin beyazlığını sağlayan bu karışım aynı zamanda ciltte yaralar açıyor, saç dökülmesine ve kurşun zehirlenmesine neden oluyordu. Kurşun zehirlenmesi ise beraberinde; baş ağrısı, halsizlik, kas krampları, felç ve ölüm gibi sonuçlar doğuruyordu. Bu karışımı kullananlar arasında Kraliçe Elizabeth de vardı. Çocukluğunda geçirmiş olduğu çiçek hastalığının izlerini kapatmak için kullanmaya başlamıştı ancak bu yüzden cildi daha fazla bozuldu ve yaralar oluştu. Bozuldukça daha çok kullandı, kullandıkça daha çok bozuldu. Bu kısır döngü kraliçenin yüzünün daha beyaz ve pürüzsüz görünmesini sağlarken sağlığını da ciddi bir şekilde bozmuştu. Kraliçe bu karışımı ölene dek kullanmaya, karışım da ölene dek ona zarar vermeye devam etti.

Aynı etkiyi yaratmak için kullanılan bir diğer yöntem de arsenikli pudraydı. Cilde beyazlık veren bu pudra; ciltte tahrişlere, aknelere ve arsenik zehirlenmesine yol açıyordu. Arsenik zehirlenmesi ise mide bulantısı, kusma, ishal, kanama, kanser ve ölüm gibi sonuçlar getiriyordu.

Bu ölümcül güzellik akımının içerisinde göz alıcı parlak gözler de yer alıyordu ve bunun için belladonna damlası kullanılıyordu. Bu damlalar, gözleri büyütürken, aynı zamanda göz kuruluğu, görme bozuklukları ve zehirlenme gibi sağlık sorunlarına neden oluyordu.

Bu moda, beyaz cilt illüzyonu için kurşun ve arsenik gibi zehirlerle yüzlerini mahveden kadınların trajedisiydi. Doğal güzelliklerini feda eden bu kadınlar, zehirli maskelerin altında acı çekerek yaşamış, hatta bu maskeler yüzünden ölmüşlerdi. Neyse ki günümüzde doğal güzellik daha çok önemseniyor ve böyle felaketlere yol açan trendler tarihe karışıyor. Elbette yeni trendler arasında da zararlı olanlar var ama sayıları ve etkileri çok daha az. Ancak maalesef beyaz cilt takıntısının gölgesi hala bazı toplumların üzerinde durmaya devam ediyor.

Günümüzde, özellikle Asya’da cilt beyazlatma ürünleri çok yaygın olarak kullanılmaya devam ediyor. Bu ürünlerin bazıları ciltte tahriş, alerji veya zehirlenmeye neden olabiliyor. Ayrıca bunun için cerrahi yöntemler de kullanılıyor. Bu gibi durumlar da güzelliğin; kendimizi olduğumuz gibi kabullenip, iyi hissetmemizi sağlayan bir araç olması gerekirken aksine; dönemin güzellik standartlarına uymak için değişmek istediğimiz, bunu yaparken de kendimize zarar verdiğimiz bir amaç halini aldığını gösteriyor.

Unutmamak gerek ki yüzlerimiz, kendi cilt tonumuzun ve renklerimizin oluşturduğu eşsiz birer sanat eseri. Ve bu eserleri, yüzleri mozaik gibi gösteren aynı tip makyajlarla değil, kendi doğal çizgilerimizle, renklerimizle ortaya çıkarmalıyız. Böylece, yarattığımız resimlerin özgün ressamları olarak kendimizi ifade edebiliriz.