Ömer İçindeki Şeytanı Kovalarken Çok Şey Kaybetti!

Sabahattin Ali'nin meşhur eseri İçimizdeki Şeytan hakkında biraz konuşalım!

Sabahattin Ali’nin ünlü eseri İçimizdeki Şeytan’dan söz etmek istiyorum biraz. Bu içerik çok eseri tanıtmak ya da eleştirmek üzerine kurulu olmayacak. Daha çok Ömer’in iç dünyasına birkaç sözüm olacak…

Ömer memuriyet hayatı olan ortalama bir insan. Arkadaşı Nihat ile gününü bir orada bir burada geçiren, bir öğle yemeğini bile kar sayan kendi halinde takılan bir genç. Doğrusu hem kitabı okumuş hem de bu eserin tiyatrosuna gitmiş birisi olarak ben Ömer’e hep biraz sinirli kalacağım. Neden mi? Çünkü Macide’nin hayatına girdi.

Tamam bu çıkışım belki mantıksız. Eğer Ömer Macide’nin hayatına girmeseydi ve aralarındaki hikâyeyi okuyamasaydık ortada İçimizdeki Şeytan isimli bir kitap da kalmayacaktı. Ama kabul edin, Ömer içindeki şeytanları kovalarken Macide’nin hayatını da biraz mahvetmedi mi?

Bir insanla ilişki kurmak müşterektir. Birisinin hayatına dahil olduğun zaman her hareketin karşındaki kişiyi de etkiler ve sen sadece kendi iç dünyandaki problemlerle kendine ufak bir dünya kuramazsın. O zaman ilişkine müşterek olan insan o dünyanın dışında yara alır ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

Bence Ömer’in de en büyük problemi buydu. Belki Macide’ye çok aşıktı. Hatta belki değil direkt. Bunu görmemek için aptal olmak gerekir. Ona bas baya aşıktı. Ama âşık olmak ikisinin öyküsünde yeterli olmadı. Ömer’in bitmek tükenmek bilmeyen varoluşsal sancıları ve kendini bulma öyküsü Macide ile aslında yapamayacağının bir göstergesiydi. Nihayetinde öyle de oldu. Üstelik aşkın da ötesinde kendisi de en sonunda başına bela aldı. İçindeki şeytan onu ele geçirdi belki de…

Bu düşüncelerim tamamen Macide’ye olan üzüntümden. Macide kendi halinde bir üniversite öğrencisiyken daha kendini bile tanıyamayan bir adamın peşinde vakit harcadı gibi düşünüyorum. Diğer okuyanlar ne düşünüyor merak ediyorum doğrusu!