Orpheus ve Eurydice: Aşkın, Kayıp ve Ölüme Meydan Okuyan Destanı(Bölüm 1)
Bir lir sesi kadar saf, bir ayrılık kadar keskin: Ölüme meydan okuyan bir aşkın efsanesi.
Bu, yalnızca bir aşk hikâyesi değil, zamana meydan okuyan bir kaybedişin destanıdır. Lirinin sesiyle tanrıları bile büyüleyen Orpheus ve ormanların narin perisi Eurydice’nin kaderi, onları sonsuza dek ayıracak bir gölgeyle yazılmıştı. Aşkları ilahi bir ezgi kadar saf, bir şairin dizeleri kadar derindi. Ancak kaderin zalim oyunu, onları cennetten koparıp karanlığa sürükleyecekti. Bir şenlikte başlayan bu büyülü hikâye, bir zehirli yılanın dişlerinde mi son bulacaktı, yoksa aşkın gücü ölümü bile alt edebilecek miydi?
Bu bir kavuşamamanın hikayesidir. Hikâyeye başlamadan önce hikâyenin talihsiz kişilerinden bahsetmek istiyorum. Orpheus Trakya’nın ünlü ozanlarından biriydi. Onun yarattığı sanat herkes tarafından takip edilirdi. Annesi ilham perilerinin en büyüğü olan Kalliope, babası ise —kaynaktan kaynağa değişiklik göstererek— Apollon ya da Trakya kralı Oeagrus olarak belirtilir. Tasvirlerde hep elinde bir lir ve başında yapraklı taç olan temiz yüzlü bir genç olarak gösterilirdi. Lirini o kadar iyi çalardı ki nehirlerin yönünü bile değiştirebilirdi. Oprheus bu güzel ezgilerle bırakın vahşi hayvanları, canavarları büyülemeyi tanrıları bile bu sese hayran bıraktırırdı. Ayrıca kurucusu olduğu Orfizm adında bir din olduğu düşünülürdü. Bu inanışa göre ozan, büyücü özellikleriyle Orpheus o inanışta bir peygamber olarak görülürdü.
Öte yandan Eurydice ise ormanların güzel yüzlü perisiydi. Bu peri o kadar güzeldi ki her zaman herkesin ilgi odağında olmaktan kaçamazdı. Ek olarak kendisi Orpheus’a olan bağlılığı ve sadıklığı ile bilinir. Orpheus ve Eurydice’den yeterinde bahsettiğime göre asıl hikâyeye başlayabiliriz.
Günlerden bir gün Orpheus bir şenlikte her zamanki gibi insanları eğlendirirken Eurydice ile göz göze geldi ve ikisi de birbirinden etkilendi. Orpheus için Eurydice bu zaman kadar görebileceği en güzel kızdı. Eurydice ise ünlü ozana karşı boş değildi ve onun sesinden etkilenmişti. Birbirlerine karşı olan ilgileri sonunda sonuç verdi ve bu aşk evlilik ile taçlandı.
Gel zaman git zaman Eurydice ormanda dolanırken iki aşığı sonsuza kadar mutsuzluğa sürükleyecek o olay gerçekleşti. Güzelliğiyle hayranlık yaratan Eurydice boş zamanlarda perilere rahatsızlık veren Aristaeus’un hedefi haline geldi. Aristaeus bu güzeli çoktan gözüne kestirmişti ve onunla birlikte olabilmek için planlar yaptı. Günlerden birinde Aristaeus bu güzel kızı etti ve sonunda uygun bir an buldu. Planı kız ormanda yürürken çalılara saklanmak ve sonrasında da güzel kızı kaçırmaktı. Tesadüf bu ya Eurydice bir terslik olduğunu hissetti ve oradan hızlıca uzaklaşmaya çalıştı. Bunu fark eden hain adam onun arkasından koştu ve başladı bir kovalamaca. Eurydice bu kovalamaya dayanamayacak oldu ki sendeleme başladı. Meğerse bacağına koca bir yılan sarılmıştı. Eurydice o yılandan kurtulmaya çalışırken zehirli yılan onu soktu. Güzel orman perisi oracıkta zehirlenip can verdi ve ruhu çoktan ölüler diyarına uçtu.
Orpheus’un liri, nehirleri yönlendirecek, tanrıları büyüleyecek kadar güçlüydü; ancak aşkını ölümden geri getirmeye yetecek miydi? Eurydice’nin zamansız vedası, onları yalnızca iki sevgili değil, bir efsanenin iki kahramanı yaptı. Ama hikâye burada bitmedi. Orpheus’un yasını nasıl tuttuğunu ve bu aşk uğruna hangi yasaklı sınırları zorladığını görmek için yolculuk devam ediyor…