Orta Çağ Felsefesi: Orta Çağ Felsefe Dönemleri ve Augustinus'un Görüşleri
Orta Çağ felsefesine ve dönemin önemli filozoflarından biri olan Augustinus'un görüşlerine ufak bir bakış
Orta Çağ felsefesini incelemek için, öncelikle dönemin genel özelliklerine bakmak gerekir:
· Bu dönemde gücün yegâne sahibi tanrı olarak görülür.
· Bütün kişi ve kurumlar devlete bağlıdır.
· Devlet, papa tarafından vekalet verilen kral tarafından yönetilir. Ancak kilise, bir kurum olarak kabul edilerek devlete bağlanır ve egemenliğin sahibi kral olarak gösterilir.
· Önceki maddeye göre, papa ve kral ayrı olarak düşünülmelidir çünkü ikisinin hakimiyet alanları farklıdır.
Bütün bu özellikleri içerisinde barındıran Orta Çağ, iki döneme ayrılmış ve yaşama farklı şekillerde sirayet etmiştir. Öyleyse, "bu dönemler ve içerisinde barındırdığı özellikler nelerdir?" diye soracak olursak:
1.Dönem: Patristik Dönem
Patristik dönem üç evreye sahiptir. İnsanın doğumundan itibaren 8. yüzyıla kadar sürmüştür ve hristiyanlık en temel değer olarak kabul edilir. Bu dönemin özelliklerine bakacak olursak:
· Birinci döneminde rasyonel düşüncenin felsefeye entegre edilmesindeki temeli atılır.
· İkinci döneminde rasyonel düşüncenin iyice felsefe içerisine oturtulması ve yer edinmesi sağlanır.
· Üçüncü döneminde rasyonel düşünce iyice oturmuştur fakat felsefe ve hayatın içerisine entegre edilmesi sürmektedir.
2.Dönem: Skolastik Dönem
Bu dönemde gücün yegâne sahibi tanrı olarak görülür ve yeryüzündeki temsilcisi de papadır. Papa krallara vekalet verir ve devletlerin yönetilmesi sağlanır.
· 8. yüzyıl ve 15. yüzyıl arasında süregelen bir dönem olmuştur.
· Patristik dönem felsefesinin yapısı değiştirilmiş ve yeni bir anlayış benimsenmiştir.
· "Anlayarak iman ediyorum" düşüncesinin hakim olduğu bir dönemdir.
Augustinus ve Görüşleri
Augustinus, orta çağın önemi isimlerinden birisidir. Ona göre orta çağın dünya ve siyaset felsefesi görüşlerine bakıldığı vakit iki tür dünya ile karşılaşılır. İlki "ilahi" ikincisi "dünyevi" dünyadır. İki dünyanın olması demek, iki devlet türünün olması anlamına da gelir. Bu ayrımı yapmak için insanları da iki gruba ayırır;
1.Grup: Tanrının varlığına inanan ve İsa aracılığıyla mesajlar gönderdiğini kabul eden topluluktur.
2.Grup: İsa aracılığıyla gelen mesajları kabul etmez ve tanrının varlığını kabul etmeyerek onun yolundan ayrı düşenlerdir.
Augustinus bu noktada hristiyanlık ile antik ideal devlet anlayışını harmanlamıştır. Mutlak olan tanrı, eksik olansa insandır. Bu sebeple de, ideal devlet insanların tanrıya yaklaşmasını sağlamalıdır.
· Dünya devleti tanrıyı hakir görme noktasına kadar varan bir "benlik sevgisi"ni meydana getirir.
· Tanrı devletinin ayırt edici özelliği, adaletin burada yegâne şey oluşudur.
Sonuç Olarak Bakarsak
Augustinus'un düşünceleri, Orta Çağ’ın karmaşık yapısını anlamamıza yardımcı olur. Bu dönemde insana yüklenen roller; günahkar olduğu, baskı altında tutulması gerektiği ve Tanrı’ya bağımlı kalarak ondan af dilemesinin zorunlu olduğu inancıyla şekillenmiştir. Bu bağlamda, devlet, insanı şekillendirmek ve onu Tanrı’ya yaklaştırmak amacıyla kullanılan yegâne araç olarak görülmektedir.