Oruç Aruoba – Zilif

Bu mektup; babasından, büyüdüğünü göremeyeceği küçük kızına…

Büyüdüğünü Göremeyeceği Küçük Kızına…

Yazar, şair, akademisyen ve felsefeci Oruç Aruoba; küçük kızının büyüyünce okuması, kendisini tanıması için, geleceğe bir mektup yazar: Zilif.

Bu mektupta; hepimizin, uzaklara daldığı sırada hayatına dair düşündüğü öyle çok konu var ki… Gelecekte, artık içinde olamayacağı bu dünyada; kızının ona dair anı kırıntıları, zamanla bir yerlere savrulmasın istemiş bir baba. Kızına, annesiyle ilişkilerinden bahsettiği satırlarda “Beni, hep, ya yanlış anladı ya da hiç anlamadı.” Diyen bir baba. Kızının da aynı şeyi yapmasından korkan, ama yapmayacağını da içten içe bilen bir baba… Sana bilmediğin hiçbir şey söylemiyorum bu mektupta, diyor kızına, bunlar zaten bildiğin şeyler.

Başından beri istediği tek şeyin tanınmak olduğunu söylüyor Aruoba mektupta. Öyle şöhret olmak veya adını herkese duyurmak gibi bir şey değil bu isteği, yanlış anlaşılmasın. Yukarıda, eski eşinden bahsederken kullandığı sözcüklerden de anladığınız bir istek bu, gerçekleştiremediği… Ne kadar kolay görünüyor göze halbuki. En zor şeyler hep daha kolay görünürler zaten.

Aruoba’nın yakındığı, toplumun bu “kalıp çıkarma” aşkıydı. Ben, ben olarak, benden istenen görevi yapmak istiyorum, demeye çalışıyordu. Yaptığı şeyin kendisi olmak değil, kendisi olarak o şeyi yapmaktı istediği. Düşününce insan hak vermekten geri duramıyor. İnsanlar birbiriyle tanışırken, kendilerini tanıtırken; anlatmaya mesleklerinden başlıyor. Ben mesleğim miyim? Mesleğim ben miyim? Ben benim. Mesleğim de, benim yapmayı seçtiğim. Bir alet, bir araç olan bu durum, artık bize dönüşüyor. Benden mesleğimi çıkarttığında geriye bir şey kalmıyorsa, ben diye bir şey var mı orada sahiden?

Bir sürü kimliğimiz, bir sürü rolümüz var bu dünyada. Olmalı da. Ama karşılığında kim olduğunuzu verdiğiniz bir ‘kimlik’ neye yarar? Bunu biraz düşünmek lazım. Toplumsal kabul tabii ki çok önemli, buna bir diyeceğim yok. Ama sizin kendinizi kabul edemediğiniz bir durumda, toplumun kabul etmesi bana pek anlamlı gelmiyor doğrusu. Sonuçta günün sonunda kendisiyle baş başa kalacak olan kişi sizsiniz. Ve bu yüzdendir ki, ben önceliği kendimize vermemiz gerektiği düşüncesindeyim. Bir yerde mantıklı bulunan bir hareketiniz, başka bir yerde delice bulunabilir veya bunun tam tersi. Dış etkenlerin sürekli olarak değişimi kontrolünüzde değildir. Ancak kendinizin kontrolü ise sizin elinizdedir. Böyle bir kumarda ben şahsen kendine yatırımın tarafında olanlardanım. Sizin hangi tarafı seçeceğinizse size kalmış.

Severek yaptığı, güzel işleri olan; ancak işin kendisinden ibaret olmayan insanların, artması dilekleriyle. Kendiniz kalın.