Otto von Bismarck
Bismarck, 19. yüzyılın en etkili devlet adamlarından biri olarak, Alman birliğini sağladı ve Avrupa'nın siyasi dengelerini belirledi.
1789 senesi, Avrupa’da başlayacak köklü bir değişimin ilk kıvılcımın yaktı. Fransa’da sınırsız otoriteye karşı, kişi hak ve hürriyetlerinin kısıtlanması üzerine başlayan ihtilal, büyüdükçe çevresindeki ülkelere de yayılmaya başladı. İhtilalin ilk meyvesi, 28 Ağustos 1789 yazında yayımlanan “İnsan ve Vatandaşlık Hakları Bildirisi” ile alındı. Bu bildiride, “Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi” temel alınıyor ve tüm insanların hür ve eşit doğduklarını ve öyle kalacağını; bu hakkı kimsenin bireylerin elinden alamayacaklarına dayanıyordu. Ancak bu İhtilal, Avrupa’nın büyük devletlerini korkutmuş ve birçok küçük krallıklarla birlikte 1792’den 1815’teki Viyana Kongresi’ne kadar olan süreçte Fransız İhtilali’ne karşı bir cephe oluşturmalarına neden olmuştur. Bu süreçte her ne kadar Napolyon’un Fransa’sı yenilse de artık Avrupa, eski Avrupa değildi. Napolyon yenilmişti ama bağımsızlık düşünceleri tüm kıtaya yayılmıştı ve zamanı geldiğinde bu tohumlar yeşerecek, Avrupa'da yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktı. Avrupalı devletler, Viyana Kongresi’nde anlaştıkları üzere 1818-22, 1830 ve 1848’de bir dizi hürriyetçi ayaklanmaları bertaraf ettiler, ancak bağımsızlık fikri artık Avrupa'nın her köşesinde derin kökler salmıştı.
Fransız İhtilali, en çok da Avusturya’yı endişelendirmişti. Eğer ki sınırları içindeki devletler bağımsızlık kazanır, Alman ve İtalyan milli birlikleri kurulursa bu artık Avusturya için sonun habercisi olacaktı (ki, oldu da). Bu hususta Avusturya, 1815 Viyana Kongresi’nde Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nu 36 devlete indirgeyerek Almanya’yı karışık ve ayrık bir sürece sürükledi. Avusturya, bu 36 devletin birleşmemesi için ise Germen Konfederasyonu’nun başına imparatorluk ailesinden birini getirdi. Ancak, Prusya devletinin Alman birliğini kurma arzusu her zaman vardı. Hatta, Avusturya’nın 1848 Devrimleri sırasında Macar ayaklanmalarıyla uğraşmasını fırsat bilen Alman milliyetçileri ve Prusya kralı, bir Alman İmparatorluğu kurmayı yeğlediler, fakat Avusturya’nın tehditlerine karşı koyamayan Prusya kralı geri çekildi ve bu ayaklanma sonuçsuz kaldı. 1848 Devrimi, Alman birliğinin kurmasına neden olmadı ama Alman birliğini her şeyden çok isteyen Federal Meclis üyesi genç siyasetçi Otto Von Bismarck’ın önünün açılmasına sebep oldu.
OTTO VON BİSMARCK KİMDİR?
1 Nisan 1815’te, Viyana Kongresi’nin sonuçlandığı yıl dünyaya gelen Bismarck’ın tam adı Otto Eduard Leopold von Bismarck-Schönhausen şeklindedir. Babası Ferdinand von Bismarck-Schönhausen, Pomeranya'da toprak sahibi olarak yerleşmiş bir Svabya ailesinden gelen bir Junker toprak sahibiydi. Ekonomik koşulları mütevazı denecek seviyede bir aileden geliyordu. Annesi Wilhelmine Mencken, üst düzey memurlar ve akademisyenler tarafından yetiştirmiş eğitimli bir burjuva ailesinden geliyordu. 16 yaşında Ferdinand von Bismarck ile evlenmişti ama taşra hayatını sevmediği ve oğlu Otto’nun iyi bir eğitim almasını sağlayabilmek istediği için başkente taşındılar. Otto, burada Plamann Enstitüsü’ne kaydoldu ve eğitimine burada devam etti. Bu okulda beş yıl, Frederick William lisesinde ise üç yıl geçirdikten sonra annesinin isteğiyle Hannover krallığındaki Göttingen Üniversitesi'nde hukuk eğitimine başladı. Bismarck, iyi bir öğrenci değildi. Bu yüzden de Berlin’deki üniversitede bir süre kaldıktan sonra Prusya kamu hizmetine girdi. Ancak, annesinin ölümü üzerine işinden istifa etti ve babasına yardım etmek amacıyla 1839'dan 1847'ye kadar sıradan bir Prusyalı toprak sahibi olarak yaşamını sürdürdü.
1849 senesinde Prusya Temsilciler Meclisi’ne seçildi. Bu sıralarda Bismarck, tam bir Alman milliyetçisi değildi. Hatta arkadaşlarına, "Biz Prusyalıyız ve Prusyalı olarak kalacağız... Prusya Krallığı'nın güney Alman duygusallığının iğrenç karışımında yok olmasını görmek istemiyoruz" demiştir. Bu ifadesinden ve monarşiye bağlılığından ötürü Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm, Bismarck'ı Frankfurt'taki federal Diyet'e Prusya temsilcisi olarak atadı. Bu atama Bismarck’ın monarşi yanlısı ve Avusturya hegemonyasını kabul ettiği düşünülen statükocu yaklaşımını kökten değiştirecekti. Frankfurt’ta, Avusturyalılara sürekli saygı duyulmasını Bismark, Alman halkının aşağılanması olarak değerlendirmiş ki sonraki aşamada Avusturya ve Prusya arasındaki ilişkiyi, "ladin ve denizcilik firkateynimizi Avusturya'nın kurtlu eski savaş gemisine bağlamak" olarak değerlendirmiştir. Yavaş yavaş Bismarck, Prusya’da bağımsız ve milli birliğini tamamlamış bir Alman devleti fikrine kapılmıştı ve bunu gerçekleştirmek için Avusturya ile savaşa girmeyi bile göze alacaktı.
Bismarck’ın hayatındaki bir diğer dönüm noktası, Mayıs 1862’de III. Napolyon’un sarayında büyük elçi olarak atanması ve Paris’e yerleşmesiydi. Bu 11 yıllık süreçte çok büyük deneyimler elde etti ve artık devrim karşıtı, statükocu, koyu bir muhafazakâr değildi. Paris’te başarılı bir siyasi, diplomatik profil çizmesi üzerine Bismarck, kral tarafından başkente, yani Berlin’e çağırıldı ve kendisine yeni bir görev verildi. Bismarck, bu yeni görevine geldiği sırada kral ve Temsilciler Meclisi, tabiri caizse bir savaş içindeydi. Kral, ordu harcamalarının arttırılmasını isterken çoğunluğu liberallerden oluşan meclis, bu gelir isteğini reddediyordu. Kral, son çare olarak Bismarck’ı ataması meclis tarafından meydan okuma olarak görüldü, ancak Bismarck, eski profilinden uzak bir yaklaşım sergileyerek uzlaşma yolları aramaya çalıştı. Her ne kadar uzlaşma yollarını krala sunsa da kral, hiçbirini kabul etmedi ve Bismarck, son çare olarak çatışma yoluna gitti. Daha sonraki süreçte Bismarck, anayasa da bir “boşluk” buldu. Açıkladığı üzere eğer, bütçeden sorumlu kral ile Üst Meclis ve Temsilciler Meclisi üyeleri arasında bir anlaşmaya varılmazsa hükümet, bu süre zarfında bütçe olmadan devam edecek; memur maaşlarının ödenmesi gerektiğinden ve hükümetin devamlılığı için vergiler eski bütçeye göre toplanacak ve harcanacaktı. Daha sonra Bismarck, “Prusya, gücünü daha önce birkaç kez kaçırılmış olan doğru an için toplamalı ve korumalıdır; Prusya'nın Viyana anlaşmalarıyla belirlenen sınırları sağlıklı bir ulusal yaşama elverişli değildir; günün büyük sorunları konuşmalar ve çoğunluk kararlarıyla değil -ki bu 1848 ve 1849'un büyük hatasıydı- kan ve demirle çözülecektir” tarzında bir açıklama yaparak arttırılmak istenen askeri harcamaların iç siyaseti bastırmak için değil, ulusal birliği sağlama amacıyla kullanılacağını belirtti. Ancak, bu da muhalif kesimi ikna etmeye yetmedi.
Bismarck, artık başka bir stratejiye evrilmişti ve muhalefet ile anlaşma zeminini dış politika da yapacağı doğru hamlelerle ve Prusya silahlarının ne kadar güçlü olduğunu göstererek oluşturulabileceği inancına kapılmıştı. İlk örneği, yoğun bir Alman nüfusuna sahip olan Schleswig ve Holstein dükalıklarının sahibi Danimarka ile savaşa girmek oldu. Danimarka kralının pervasız davranışları sonucu başlayan Danimarka Savaşı (1864) sonucunda Danimarka, yenildi ve Schleswig ve Holstein dükalıklarının kaderini Bismark ve Avusturyalıların eline bıraktı. 20 Ağustos 1865'te Gastein Sözleşmesi imzalandı; Schleswig'in Prusya’ya, Holstein'ın ise Avusturya’ya bırakıldı. Ancak muhalifleri hala tatmin olmamıştı ve bütçeye yasasını bir kez daha reddettiler. Ancak Bismarck, durmaya hiç niyetli değildi.
Bismarck, bir Alman birliği kuracaklarsa önce Avusturya’dan kurtulmaları gerektiğine inanırdı. Bu minvalde Bismarck, Prusya-Avusturya savaşı hazırlıklarına başladı. Ancak, önce etrafındaki devletlerin tarafsız olduğuna kanaat getirmesi gerekiyordu ve bir savaş nedeni bulması gerekiyordu.
i) Kırım Savaşı nedeniyle herhangi bir Rus-Avusturya ittifakı mümkün değildi.
ii) Yukarı da ifade ettiğim üzere, Bismarck, zamanından III. Napolyon’un sarayında görev yapmıştı ve Bismarck ile III. Napolyon’un ilişkileri bir seviyeye ulaşmıştı. Bismarck, III. Napolyon ile gerçekleştirdiği bir dizi görüşme sonucunda Fransa’dan da tarafsızlık sözü aldı.
iii) İtalya ile başta olumsuz başlayan bir ittifak görüşmeleri oldu, ancak sonunda Fransa’nın güvencesini alan İtalya, Prusya’nın Avusturya’ya karşı savaşına dahil oldu.
Bismarck gibi bir strateji ustası, savaşı sebepsiz başlatacak biri değildi, hele ki bu “Kardeşler” Savaşı olarak görülen Avusturya Savaşı ise. O, savaşın sebebini yerde ararken gökte buldu. Avusturya Başbakanı, Holstein eyaletindeki Valilerine dükalık meclislerini toplama talimatı verdi, ki bu da Danimarka Savaşı'nın ardından imzalanan Gastein sözleşmesini tek taraflı olarak feshi anlamına geliyordu. Bunun üzerine Prusya, Avusturya’ya savaş ilan etti. 9 Haziran 1866'da Prusya birlikleri Holstein'ı işgal etti ve birkaç gün sonra Avusturya, Saksonya, Hesse-Kassel ve Hanover gibi küçük devletlerin desteğiyle savaşa girdi. Altı hafta süren savaşta Prusya, Königgrätz'da (Sadowa) Avusturyalılara ağır bir yenilgi tattırdı. Ancak Bismarck, ileri görüşlü bir liderdi ve Avusturya’nın ileride işine yarayacağını anladığı için kral ve generallerin Viyana’ya yürüme fikrini reddetti; Avusturya’ya mağlup bir devlet gibi değil, daha stratejik bir yaklaşımla muamele etti.
Bismarck, zaman ve duruma göre nasıl davranacağını çok iyi biliyordu. Kimi zaman sert, kimi zaman ise ılımlıydı. Prusya’nın Avusturya karşısındaki gücünü, Avusturyalı bir asker ve bir generalin mektuplarından anlamak mümkün:
“Sevgili Peppi, tahmin ederim seni bir daha göremeyeceğim, çünkü Prusyalıların açtığı ateş herkesi öldürüyor.”
“İmparatorumun artık ordusu kalmadı; imha olmuş kabul edebilirsiniz.’’
Ancak Bismarck, müzakere masasında ise çok daha farklı bir muamele göstermiş ve Nikolsburg Barışında Avusturya’dan neredeyse hiçbir şey istememiştir. Bismarck, hem Alman birliğini kurmaya yaklaşmış hem de liberal cepheye bir zeytin dalı uzatmıştı. Artık liberallerin çoğu, Bismarck’ı desteklemeye başlamıştı. Bu gelişmeler ışığında, Kuzey Alman Konfederasyonu 1867'de Prusya'yı matrisi olarak kuruldu. Sıra güneye gelmişti. Bismarck, tüm Almanya'yı kapsayan bir gümrük parlamentosu önerdi, ortak askeri eğitim müzakereleri gerçekleştirdi ve güney eyaletlerinin William'ı Alman imparatoru olarak tanımasını önerdi. Ancak, güneydeki muhalif cephe nedeniyle askıya alındı (ta ki Prusya-Fransa savaşında kadar).
Başlarda Bismarck ile Fransa’nın arası iyiydi, ancak “Kardeşler” Savaşı olarak adlandırdığımız Prusya-Avusturya savaşında Bismarck, Fransa’nın tarafsız kalması karşılığında, savaş kazanıldığında Lüksemburg'u tazminat olarak vadetmişti. Savaş bitmiş ama Fransa, beklediğini alamamıştı. Bu durum Fransa’yı çok kızdırdı. Daha sonra ise Prusya’nın İspanya tahtını kralın kuzeni Hohenzollern-Sigmaringen Prensi Leopold’a teklif etme girişimi, III. Napolyon tarafından Fransa’yı kuşatma girişimi olarak görüldü ve Prusya kralına iki telgraf yolladı. Kral, bu telgrafları reddetse de Bismarck, telgrafları kısaltarak yayınladı ve Fransa’yı hükümdarı küçük düşürüyormuş gibi gösterdi. Bu kışkırtma Fransızları hiddetlendirdi ve 19 Temmuz 1870'de Prusya'ya savaş ilan ettiler. Prusya, beklenmedik bir şekilde Sedan’da Fransızları kesin bir yenilgiye uğrattı. Bu, Bismarck’ın 7 yıl içinde kazanmış olduğu üçüncü büyük savaştı. Bismarck’ın başarıları, güneyde de büyük yankı bulmuş ve büyük bir milliyetçilik aleviyle dört güney eyaleti, Alman İmparatorluğu'nu kurmak için Kuzey Alman Konfederasyonu'na katıldılar.
Takvimler 18 Ocak 1871’i gösterdiğinde Prusya yerini bir Alman İmparatorluğuna bırakmıştı ve hiç şüphesiz bu, Bismarck’ın bir eseriydi. Ancak, bu sadece bir başlangıçtı. Alman İmparatorluğu kurulmuştu, ancak bu Danimarka, Avusturya ve Fransa’ya karşı kazanılan zaferler sonucunda güney eyaletlerin bir nevi zorunda kalması ile olmuştu. Bismarck’ın bu andan itibaren en önemli gayesi, bu birliği korumak olacaktı. Bunu sağlamanın yolu da barış ve huzur ortamını oluşturmaktan geçiyordu. Özellikle, 1870-71’deki savaştan mutlak bir yenilgiyle ayrılan Fransa’nın intikam arayışına girmesini engellemek gerektiğine inanıyordu. Fransa’nın bir intikam savaşı başlatması, Bismarck’ın en büyük kâbusuydu. Almanlar, Fransa ile bire bir olacak bir savaşa girme hususunda kendilerine güveniyorlardı, fakat çok taraflı bir savaş, Almanya için tehlikeli ve öngörülemez bir durum yaratabilirdi. İşte Bismark, hem Alman birliğinin bozulmaması hem de Fransa’nın olası bir intikam savaşında müttefik bulamaması sağlamak için birtakım hamleler yaptı.
Fransa’nın başka hangi ülkelerle ittifak yapabileceği ve bu ittifakın neden yapılamayacağına bakalım.
i) Öncelikle bakacağımız ülke Avusturya’dır: Prusya, Avusturya zaferinin ardından bile, onlar ile uzlaşmacı bir tutum sergilemiştir. Avusturya’nın bu uzlaşmacı tutuma olumlu yanıtması, yayılmacı politikasını değiştirip kuzey- güney politikasına döndürmesi sonrası Ruslarla olası bir çatışma sırasında Pan-İslavizm’e karşı Prusya ile bir Pan-Cermen bloku oluşturma isteğinden ötürüydü; bu nedenle de Bir Fransa-Avusturya ittifakı imkansızdı.
ii) İkinci bakılacak ülke İtalya: Almanya’nın kendi ile ortak bir sınıra sahip olmaması nedeniyle bir Fransız-Alman savaşında caydırıcılık sağlayamazdı. 1860’ta Fransızların Nice ve Savoia’da İtalyanlar karşısında aldığı topraklarla aralarında da bir ittifak şansını daralttı.
iii) İngiltere: Mümkün olmayan bir diğer ittifak. Çünkü bu sırada Fransa ve İngiltere, Mısır üzerinde bir çatışma halindeydiler.
iv) Rusya: Rusya, ihtimaller arasında en olasılığı en yüksek olandı. Ancak Bismarck, bu durumu da çok zekice bir hamleyle çözmüş ve Başbakanlığın süresince dengeyi çok iyi kurmuştur.
Bismarck’ın artık ana hedefi, Avusturya ve Rusya’yı ya üçlü ya da ikili bir ittifakla yanına çekerek Fransa’yı Avrupa’da yalnız bırakmaktır.
Birinci Üç İmparatorlar Ligi
1866’daki Prusya-Avusturya savaşında sonra, iki devletin ilişkileri her geçen gün iyileşmeye başladı. İyi yönde giden ilişkileri, Rusya’yı korkutmuş ve bir ittifak arayışına itti.
i) Pan-İslavizm Bloğu: Rusya, o dönem de Pan-İslavizm bloğunu kurmak istese de Balkanlardaki Slav milletlerin henüz bağımsızlığını kazanmamış olmaları, bu bloğun kuruluşunu zorlaştırıyordu.
ii) Fransa: Olası bir Rusya-Fransa ittifakı o anın şartlarında mümkün değildi. Çünkü, Fransa, Almanya ile yeni bir savaştan çıkmış, güçsüz ve intikam peşindeydi. Bu durum bir Rusya-Fransa ittifakı ihtimalini ortadan kaldırıyordu.
iii) İngiltere: O tarihlerde Rusya ve İngiltere, Kafkasya’da bir çatışma içindeydi. Bir mümkün olmayan ittifak ihtimali daha.
Rusya, yapayalnızdı. Elinde tek çare olarak Almanya ve Avusturya’ya yanaşmayı gördü. 1873 tarihinde Alman, Rus ve Avusturya imparatorları bir araya gelerek Dreikaiserbund'u (Üç İmparator Birliği) sözlü olarak kurdular. Ancak, bu ittifak 1877 Rus-Osmanlı Savaşı’nın sonunda Rusya ve Avusturya’nın çıkarlarının uyuşmaması üzerine kısa sürede dağıldı.
İttifakın dağılmasıyla Bismarck, 1879 senesinden I. Dünya Savaşı’na kadar yürürlükte kalacak olan bir Almanya-Avusturya savunma ittifakı imzaladılar. Habsburg monarşisinin dağılmasının Rusya'nın Orta Avrupa'ya yayılmasına yol açacağından korktuğu ve Fransa’ya karşı yalnız kalacağından korktuğu için Bismarck, bu ittifakı çok faydalı görüyordu. Bu ittifak ile Almanya, Viyana’da sağlam bir nüfuz alanı oluşturdu.
İkinci Üç İmparatorlar Ligi
Bismarck, çok zeki bir devlet adamıydı. Kâbusu gerçekleşmesin diye de her şeyi yapmaya hazırdı. Avusturya ile yapmış oldukları gizli ittifakı bir şekilde Rusya’ya duyurmuş ve Rusya’nın korkmasına sebep olmuştu. Rusya’nın Fransa ve İngiltere arasındaki ilişkiler hala yukarıda bahsettiğim gibi devam etmesi ve Almanya ile Avusturya’nın askeri bir ittifak kurması üzerine Rusya, Pan-Cermen bloku ile ilişkilerini düzeltme yoluna gitmişti. Bunun üzerine ikinci bir Dreikaiserbund (İkinci Üç İmparatorla Ligi) 1881 senesinde imzalandı. Böylece Bismark, St.Petersburg'da da Viyana'da olduğu gibi bir nüfuz alanı oluşturmayı başarmıştı. Ancak, bu ittifakta Rusya ve Avusturya’nın, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanan Bulgaristan üzerine birtakım anlaşmazlıklar oluşmasından dolayı kısa sürede dağıldı.
NOT – 1: 1882'de Fransa'nın düşmanlığından korkan İtalya, İkili İttifak'a katılarak onu Üçlü İttifak haline getirdi.
NOT – 2: Rusya ve Avusturya ile üçlü bir ittifak kuramayan Bismark,1879’da Avusturya ile oluşturdukları İkili İttifak formülünü Rusya ile de denedi. Almanya’nın Osmanlı Devleti ve Boğazlar üzerindeki emellerinden vazgeçmesi ve bunları Rusya’ya bırakması üzerine 1887 senesinde Rusya ve Almanya arasında ikili bir ittifak imzalandı.
Bismarck’ın İstifası
Bismarck, 1870 ila 1890 seneleri arasında görevini en güzel şekilde yerine getirdi ve tüm Avrupalı liderlerin takdirini kazandı. Ancak, II. Wilhem’in genç yaşta hükümetin başına geçmesi Almanya’da bir dizi değişimi de beraberinde getirmişti. O zamana kadar Bismarck’ın işlerine karışılmazdı, ancak II. Wilhem’in gelmesiyle Wilhem ve Bismarck çokça fikir çatışmalarına girişti. Bunlardan bazıları:
i) Rusya ile ilişkiler düzenlenmeye çalışılmamalıydı. Aksine, Almanya-Avusturya birlikteliği yeterliydi.
ii) Rusya yerine denizlerde güçlü İngiltere ile Üçlü İttifak kurulmalıydı.
iii) Almanya’yı bir dünya imparatoru haline getirmek istiyordu.
Almanların Demir Şansölyesi Bismarck, çokça fikir ayrılığına giriştiği yeni genç; dinamik ve atılgan imparator II. Wilhelm tarafından istifaya zorlandı. Hamburg yakınlarındaki malikanesine çekildi ve 30 Temmuz 1898'de orada öldü.
KAYNAKÇA:
Ø George O. Kent, Bismarck and His Times (1978)
Ø Studies of Bismarck’s life include Jonathan Steinberg, Bismarck: A Life (2011)
Ø "Otto von Bismarck." Encyclopaedia Britannica. https://www.britannica.com/biography/Otto-von-Bismarck/additional-info
Ø Bismarck, Otto von. Düşünceler ve Hatıralar I. ve II. cilt.
Ø Steinberg, Jonathan. Bismarck.
Ø Armaoğlu, Fahir. 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi ve 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi.
Ø Breuilly, John. Avusturya, Prusya ve Almanya'nın Oluşumu (1806-1871).