Özgürlüğün Çaresiz Tarafını Hitler ve İsrail Savaşıyla Açıklamak

Çaresizlikle başa çıkmada 'Yıkıclık'

Bugün benim için aslında çok önemli bir değer olan özgürlük üzerine Erich Fromm'un oldukça ilginç bakış açısına ve bunun tarihteki olaylarla ispatlanışına bakalım istiyorum. Aslında bizim için özgürlük erişilmesi zor olan mutlu sonla biten masal gibidir. Bağımsızlık, hayatın kontrolünü ele almak ve kendi arabamızda direksiyonu tutabiliyor olmak çok soylu deneyimler gibi gözükür gözümüze. Ancak Fromm'a göre özgürlük, beraberinde yalnızlığı kabullenmek ve sorumluluk almaktan çekinmemek gibi koşulları da beraberinde getirir. Çoğu kişi bu koşulların çaresizliğinin eline düşer ve güçsüzlük duygularıyla başa çıkabilmek için tarihte çoğu zaman hiçbir zaman şaşmayan taktiklerde istikrarlı davranır. Bu stratejilere psikoloji jargonunda 'yıkıcılık' ve 'itaat' demiş Fromm. Dilerseniz itaat stratejisini açıklamak için Nazi döneminden örnekler verelim.

Özgürlüğün getirdiği güçsüzlük duygularıyla başa çıkmak için güçlü olunabilecek senaryolar yazılması gerekir. Birilerinin güçlü birilerinin güçsüz olduğu bu sistem, hiç bıkılmadan idame ettirilmeye devam ediliyor. Nazi döneminde askerlerin Hitler'in karşısında susup sinmeleri ama iş Yahudilere gelince zulüm yapmaktan kaçınmamaları, güç gösterilerinde bulunmaları onlardaki çaresizlik ve güçsüzlük duygularının örtülmesinden başka bir şey değildir. Bu da itaat stratejisidir. Bu yalnızca savaş ya da işkence dönemlerinde rastlanılan bir durum değildir. İş dünyasında bile bir kalfa bazen bir ustaya tapar ama çırağa böbürlenmeyi de ihmal etmez. Bu, hiç şüphesiz iki yüzlülüğün bilinçaltındaki aşağılık duygularından köken aldığı gerçeğiyle örtüşüyor.

Dinleri uğruna savaş çıkarıp kendilerine türlü türlü mistik ve uhrevi rütbe vermeyi ihmal etmeyen İsrail askerlerinden örnek verecek olursak bu hiç şüphesiz Filistin'e yaptıkları soykırımdan ötürü yıkıcılık stratejisi olur. Yani elde ettiği toprakları katlayarak, daha fazla yıkarak, özgürlüğe daha çok yaklaştıklarını savunan bu kişiler zihinlerinde başa çıkmakta gerçekte zorlandıkları edilgen ve soysuz duyguların pençesindedirler. Çünkü bu kompleksler değer düşürücüdür ve bunlardan bir an önce kurtulmak gerekir. Zihinsel süreçlerini zorlamak istemeyen birçok kişi gibi İsrail askerleri daha basit olan yıkma eylemlerinin şovcusu haline gelip kendilerini farklı bir şekilde görecekleri yapay arenalar inşa ederler. Bu eylemler bir güç gösterisi değil; güçsüzlüğün filmidir. Şovun büyüdükçe değerlerin de küçüldüğü şeklinde negatif bir korelasyon çıkarımı yapmak hiç mantıksız olmaz. Bu yıkıcılığa da şehitlik, gazilik gibi soylu unvanlar veren kişiler için öz saygıyı güçlendirmeyi temel hedef olarak İnsancıl Terapiyle yaklaşmak uygun düşebilir. İsrail yaptıklarında ne kadar ciddiyse ben de söylediklerimde en az o kadar ciddiyim.

Olaylara psikolojik olarak baksam da bu saldırının bir an önce son bulmasını temenni ediyorum. Bu insanlık dışı filmin seyircisi ve oyuncusu olan herkesi kınıyorum. Aşağılık duygularıyla daha sağlıklı ve medeni bir şekilde başa çıkmak için başka arenalara taşmamalarını ve kendileriyle kalmalarını öneriyorum.

Buraya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim :)