Pandora Hearts #2
Pandora Hearts mangasının spoilerlı incelemesi.
“İnsanlar geçmişte yaşayamayacaklarını öğrenmeli. Geçmişe takılıp kalan sadece kendine değil, çevresindekilere de zarar verir.”
Jun Mochizuki tarafından yazılan ve resimlenen Pandora Hearts, 18 Mayıs 2006'dan 18 Mart 2015'e kadar Square Enix'in shōnen manga dergisi Monthly GFantasy'de tefrika edildi. Square Enix, 104 bölümünü 27 Ekim 2006'dan 27 Haziran 2015'e kadar yayınlanan 24 tankōbon ciltte topladı. Kuzey Amerika'da seri ilk olarak Broccoli Books tarafından İngilizce olarak lisanslandı ancak daha sonra kaldırıldı. Daha sonra Yen Press tarafından lisanslandı ve Haziran 2009 sayısından itibaren Yen Plus'ta tefrika edildi. Yen Press, Pandora Hearts'ın ilk İngilizce cildini 15 Aralık 2009'da yayınladı. Square Enix, seriyi 2022 Temmuz'da İngilizce olarak Manga Up! web sitesinde ve uygulamasında yayınlamaya başladı.
Pandora Hearts hakkında yazdığım ilk yazıda animenin, manganın otuz dördüncü bölümüne kadar uyarlandığını söylemiştim. Ben de bu şekilde devam ettim ama vaktim olduğu zaman kesinlikle manganın ilk otuz üç bölümünü okumayı düşünüyorum.
Bu bölümden itibaren ilk bölümlerde oluşturulmaya başlayan düğümler daha da sıklaşıyor. Tam bir şeyler çözülüyor derken aslında işlerin içinden çıkılmaz bir hâl aldığını görüyoruz.
Jack, Sablier Trajedisi'nin ardındaki kişinin Baskerville'nin başı ve en yakın arkadaşı Glen Baskerville olduğunu açıklar. Bu "Glen" meselesinin de gerçekten oldukça karmaşık olduğunu söylemesek olmaz. Baskerville'nin başına geçip Zincir'i alan her Baskerville'nin adı Glen oluyor, yani aslında Glen isminin bir isimden çok lakap hâline geldiğini söylersek yanlış olmaz.
Dük Rufus Barma ile yaptığı görüşmenin ardından Break, otuz yıl önce yasadışı bir anlaşmacı olduğunu ve aslında Alice'in ikiz kız kardeşi olan Intention of the Abyss (Abyss'in Niyeti) ile tanıştığını açıklar. Duke Barma, atası Arthur Barma'nın anılarına göre Jack'in, Glen'in ruhunu beş mühür taşına bölünmüş kendi parçalanmış vücuduna yerleştirerek mühürlediğini ortaya koyar.
Beş mühür taşından ikisinin yok edilmesinin ardından Oz ve Dük Barma, yabancı soylu Isla Yura'yı, mühür taşlarından birinin bulunduğu malikanesinde birincisi için ikinci bir tören düzenlemesi için kandırır. Ancak partinin ortasında Yura ve tarikatı, Sablier Trajedisini yeniden canlandırmak amacıyla konukları tek tek ve bir de ortaya Kafa Kesici Katil çıkar insanları öldürmeye başlar.
Bu katilin kim olduğunu bulmaya çalışırken Break birinden şüphelense de Gilbert onu engeller ve gerçekten katil Break'in şüphelendiği kişi olan Elliot çıkar. Oz ve arkadaşları, Yura'nın tarikatının çabalarında başarıya ulaşmasını engellemeyi başarsa da mühür taşı Baskervilleler tarafından yok edilir ve Gilbert'in üvey küçük kardeşi Elliot Nightray öldürülür. Bu, Elliot'ın uşağı Leo'nun Vincent tarafından götürülmesine yol açar ve Leo'nun Glen Baskerville'in ruhunu kendi içinde tuttuğunu ve dolayısıyla Baskerville klanının bir sonraki halefi olduğunu ortaya çıkar. Elliot'un ölümünden kendisini sorumlu tutan Leo, Intention of the Abyss'i yok etmek için Glen Baskerville rolünü kabul eder.
Leo, Pandora'ya saldırırken Baskervilleler ve Pandora çatışır. Dördüncü mühür taşının yok edilmesinin ardından dördüncü mührün Jack'inkinden ziyade Glen'in kafasını içerdiği ortaya çıkar. Tabii bu da efendisini Jack sanan Gilbert için oldukça tarvmatik bir durum hâline gelir çünkü Jack'in söylediğinin aksine, Gilbert'in efendisi Glen'dir. Duke Barma daha sonra Arthur Barma'nın anılarındaki bir kodun tamamını çözdüğünü açıklar ve bu kod çözüldüğünde, Sablier Trajedisine neden olan kişinin aslında Jack olduğunu ortaya çıkarır. Tabii, animenin başından beri kahraman olarak bildiğimiz adamın aslında suçlu olan kişi olduğunu görünce bu travmatik oluyor.
Oz daha sonra Jack'in anılarına tanık olur. Jack'in Trajediyi kışkırtma motivasyonunun dünyayı Abyss ile birleştirmek ve Lacie ile yeniden bir araya gelmek olduğu ortaya çıkıyor. Lacie, önceki Glen'in (başlangıçta Oswald olarak biliniyordu) küçük kız kardeşi ve Alice ve Abyss'in Niyeti'nin annesiydi. Gilbert'in ayrıca bir asır önce, bir sonraki Glen olarak seçilen bir Baskerville olduğu ortaya çıkar.
Bu açıklamanın ardından Oz, kendisinin aslında gerçek B-Rabbit olduğunu ve Lacie'yi ona hayat veren Abyss'in Çekirdeği'nin bakımına bırakana kadar duyarlı ama hâlâ cansız bir siyah tavşan bebeği olduğunu öğrenir. Bu arada yetmiş birinci bölümde o kadar şaşırmıştım ki soluklanmak için ara vermek zorunda kaldığımı hatırlıyorum. Animeye başlarken işlerin bu noktaya varacağını asla düşünemezdim. Animenin başından beri Abyss'in aslında ne kadar güçlü olduğunu ve bu yüzden herkesin onu istediğini söylemişlerdi ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Bu şekilde beklemiyordum en azından. Oz hakkındaki gerçekleri öğrenmek, en az Jack ve Gilbert hakkındaki gerçekleri öğrenmek kadar sarsıcı oldu benim için. Oswald sadece bu trajedinin yaşanmasını engellemek istemişti.
Manga altmışıncı bölümden itibaren o kadar karmaşıklaşıyor ki; okuyucu, istemsizce bu işin içinden nasıl çıkacaklar diye düşünüyor çünkü manganın toplam yüz dört bölüm olduğu düşünülürse mümkün değil gibi gözüküyor. Özellikle shounen mangalarda mangakaların konuyu uzatmayı ne kadar sevdiğini hepimiz biliyoruz bu yüzden son otuz bölüm kala olayların bu kadar karıştırılması mantıklı mı işte onu bu bölümlerle anlamak okuyucuya zor geliyor. Yine de heyecan unsurunu en tepelerde yaşadığımız için durmak bilmeyerek okumaya devam ediyoruz. Aslında buradan sonra biraz da nasıl bu kadar sıkıştıracak olayları diye bakmak için devam ettim ve mangakanın her şeyi aceleye getirdiğini gördüm.
Sablier Trajedisi sırasında Oz, Jack'in tüm dünyayı Abyss'e sokma hedefini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için Abyss'in Niyeti tarafından dünyayı yok edebilecek var olan en güçlü Zincire dönüştürülmüştür. Oswald sadece bu trajedinin yaşanmasını engellemek istemişti. O kadar üzüldüm ki şu bölümleri okurken, Oswald'ın ne kadar yanlış tanıtıldığı ve pisliğin biri yüzünden yüzyıl boyunca hain olarak anılması. Tabii sonra Jack yüzünden farklı bir şekilde dünyayı kurtarmaya karar veriyor.
Oswald, Leo'nun bedenini ele geçirir ve Lacie'yi Jack'le tanışmadan önce öldürmek için geçmişe dönmeye karar verir; bu, Abyss'in Niyeti'nin, Oz'un ve Jack'in, Lacie'nin ölümünün ardından akıl sağlığını tamamen kaybetmesini engelleyecektir.
Gerçek kökenini kabul eden Oz, arkadaşlarının yardımıyla Oswald'ın geçmişi değiştirmesini engellemeye karar verir. Abyss'in Niyeti'nin bedenini yok ederek geçmişi değiştirmeden dünyanın Abyss'e düşmesini engelleyecek bir plan yaparlar. Oz'un amcası Oscar Vessalius ve Break, arayışları sırasında ölür. Burası artık dayanamayıp ağlamaya başladığım kısım olur ayrıca. Break serinin başıdan beri öleceğini ve az bir zamanı kaldığını söylüyordu ama ölmeden önce, ölmek istemediğini söylemesi, sahneyi tek başına terk edeceğini düşüdüğünü ama öyle olmadığını o anlattıkça okuyucuyu depresif mavi bulutlar sarıyor.
Trajedi sırasında yüz yıl geçmişe giden Alice de Abyss'in Çekirdeği'ni ikiz kız kardeşiyle bağlarını kesmeye ikna etmeye çalışırken Oz, Oswald'ı geçmişi değiştirmeyi yeniden düşünmeye ve bunun yerine Jack'i durdurmalarına yardım etmeye odaklanmaya ikna etmeye çalışır. Alice'in sözleri Çekirdek'in yalnız kalma korkusuyla çılgına dönmesine neden olur, bu da boyutların daha da bozulmasına ve Oz ile geri kalanların daha da geçmişe gitmesine neden olur. Oswald ve Lacie'nin Baskerville'lere dönüşmesinden önceki döneme.
Bundan sonrası acı-tatlı bir şekilde sona ulaşıyoruz. Tabii gerçekten karakterlerin çoğu ölüyor. Yani bilmiyorum bence burada tam anlamıyla bir mutlu son yazmak zor olmamalıydı. Break ve Sharon için zaten mutlu bir son olması imkânsızdı ya da Jack ve Oswald için ama en azından Gilbert mutlu olabilirdi diye düşünüyorum.
O kadar travmatik şeyden sonra son bölümde derin bir nefes alacakken adamın kardeşi de öldü. Tamam, vadesi dolduğu için öldü ama sonuç olarak öldü. Yazar gerçekten son bölümlerlerde sırf ölmüş olsun diye karakterleri öldürüyor gibiydi. Gilbert daha kardeşinin öldüğüne üzülemeden karşıdan Alive ve Oz'un reenkarne olmuş hâlleri geldi mesela. Tam anlamıyla roller coaster etkisi yaratan bir mangaydı. Sonradan üzülmemek için mutlu olamadım diyebilirim. Rufus'un ölmüş olmasına girmiyorum bile, inanılmaz gereksiz bir ölümdü. Sanırım mangaka sırf öldürmüş olmak için karakterlerden birini öldürmeye karar verdi.
Bir de son olarak, manganın sonu da animesi gibi acele getirilmişti bence. O kadar şey yaşandıktan sonra en azından birkaç bölüm olsun mutlu olduklarını görebilirdik.
İyi okumalar:)