Percy Jackson Serisi ve Maalesef Ki Bir Kişilik Analizi

Kitap okumaya Percy Jackson serisiyle başlayan tüm kafası karışık ve komik insanlara ithafen

Ben kitap okumaya Percy Jackson'la başladım ve şimdi hafiften gıcık bir insanım. Kitap okumaya Harry Potter ya da Spiderwick günceleriyle başlasaydım büyük ihtimalle Supernatural'dan korkmazdım ve ağır bir Tumblr geçmişim olurdu ve şimdi inanılmaz kompleks bir sanat anlayışım ve akıl almayan müzik zevkimle inanılmaz havalı bir insan olurdum. Bu dediğimin psikoloji ya da pedagoloji bilimiyle herhangi bir alakası olmadığını ve haksız olduğumu düşünüyorsanız farkında mısınız, ben çok hassasım ve şu anda haksız olmayı kaldıramam. (Nolur.)

Kitabı elime aldığımda 12 yaşındaydım, başkarakterle aynı yaşta yani. O yüzden de onunla birlikte büyüdüm. Ortaokuldayken o zamanlar sadece çok hızlı koştuğu için (ve bu gayet yeterli bir sebepti Zeynep) hoşlandığım bir çocuğun elinde gördüğüm ve sonra ondan ödünç aldığım bu kitap, beni ergenlik öncesi çocuklara has o takıntı açlığıyla kitap okumaya itti. Kitapları resmen yutuyor ve çok hızlı koştuğu için hep nefes nefese olan o çocuğa gidip saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak "BİR SONRAKİ KİTABI ALABİLİR MİYİM?" diyordum. O da bana "Ne kadar hızlısın." diyordu. Parmaklarımız bir başka kitabın üzerinden birbirine değerken "Sen de..." diyordum ve onu etkilemek için sınıftan KOŞARAK çıkıyordum. 

Rick Riordan öyle paragöz bir herif ki, kitap üstüne kitap yazdı, elime bir sürü malzeme, hepsi birbirinden ilginç ve farklı karakter verdi, Aman Allah'ım nasıl da yedim yuttum hepsini. Kadın karakterler güçlü, zeki, başarısız, zalim ve cesurdu, o zamanlar bunu takdir edecek kadar sosyokültürel farkındalığım olmasa da kendimi herhangi bir yerde yetersiz hissettirmedi bana. Kendimi bir karakterin içine sokmak hiç aklıma gelmedi, illaki yaratacağım diye çocuk yaşımda şirk koşarak saatlerce Yunan mitolojisini araştırdım, hikayelerini öğrendim, hangi tanrı ya da tanrıçanın çocuğu olacağımı (Hestia, büyü tanrıçası. Çünkü kitaplarda hiç yoktu ve kadındı ve çok güçlü ve ilginçti) düşündüm ve kendi karakterimi kurguladım. Percy ile aralarındaki diyaloglarını ve Annabeth'le birbirlerine söyleyecekleri ilk cümleye son kitapta nasıl atıf yapılacağını, savaşlarını ve diğer kahramanları nasıl etkileyeceğini birer birer düşündüm. Hayal gücüme öyle bir odun attı ki bu kitaplar, kendi karakterimi kitaba yazmak için kurgudaki boşlukları kovalamaya; diğer karakterlerin zayıflıkları ve güçlüklerini ve geçmişlerindeki hangi olayların onları şimdi yaptıkları eylemleri yapmaya zorladıklarını tespit etmeye başladım. Ellerimde kitap kendimi yerden yere atar, babamın "KIZIM BU SADECE BİR KİTAP???!!" bakışları altında ağlar, birisi silah zoruyla TIRMAN demiş gibi gibi duvarlarıma tırmanırdım. Her akşam kafamdaki birkaç sahneyi odamda oynar, farklı versiyonlar dener, yaptığım değişikliklerle hikayeyi nasıl etkilediğimi düşünürdüm. Saatlerce karakterleri konuştururdum. Annem "Bizim kız da çok akıllı." diye düşünürken ben Kral Midas'la açacağımız ticari işletmenin hayallerini kurardım. (Dökülen saçlarımı toplayıp ona verecektim, o da onlara dokunacaktı, sonra onlarla altın sepetler örecek ve müzelere satacaktık.)

Şimdi, bundan yıllar sonra, öyküler yazıyorum. Karakterleri zayıf yazılmış kitapları seçebiliyorum, geçmişlerin ya da diyalogların kurguya ne kattığını anlayabiliyorum. Bunları yazarken kendimi övüyorum ve bu yüzden de kendimi rahatsız hissediyorum çünkü havalı değilim ve gerçekten havalı insanlar kendilerini överken panik atak geçirecekmiş gibi olmazlar çünkü bu hiç havalı değil. Yine de dişlerimi sıkıyorum, yumruklarımı sıkıyorum, isyan ediyorum, o kadar kitap okudum ben! Kendimi iyi bir okur olarak nitelendirebilirim! BU KİTAP (en azından ilk kitabı, şu duygusal, melankolik zırvalarımı bitirebilirsem diğerlerini de okuyacağım) İYİ BİR KİTAPTIR! 

Bağırmamı mazur görün ama ben bu kitabı Suç ve Ceza'dan daha çok seviyorum ve Dostoyevski'yi yerebildiğim her fırsatta çok heyecanlanıyorum. (Bu arada küçük bir öz reklam: Suç ve cezayı hiç sevmediğim bir yazı yazdım. Merak ettiyseniz profilimden onu da okuyabilirsiniz.)

İflah olmaz espri anlayışımın, akıl almaz kafa karışıklığımın, arkadaşlarıma olan vatanseverliğimin ve atletik insanlara olan hayranlığımın özü şu kitaplardır. Yaratıcı yazma hocam, 12 yaşındaki yeğeninin vapura bindiklerini ve çocuğun denizdeki köpükleri gördüğünde "Balıklar çamaşır yıkıyorlar." dediğini anlatmıştı. İnsanların bir şeylere anlam verme ihtiyacıyla kurdukları bu anlatıları, aşil topuklarını, zeytin ağaçlarını ve okyanuslardaki kayalıklarda oturan ve gemileri kendilerine çağıran sirenleri tertemiz bir empatiyle görebilmemi ve bir yerde anlayabilmemi, mitoloji denilen şeyin aslında sadece hikaye anlatıcılığı olduğu gerçeğiyle çocukken tanışmamı bu kitaplara ve maalesef bu kapitalist adama borçluyum. Eğer hiç "Çocukken okuduğu saçma sapan New York Times Best Seller bir seriyle hikayeler, insanlar ve iletişimleriyle kafayı kırma yoluna gitmiş o kız geceleri nasıl uyuyor?" diye düşünürseniz, hiç merak etmeyin uyumuyorum. 

Öte yandan, lütfen bana filmlerle ilgili tek bir soru sormayın. İlk film haydi neyse de ikinci filmle ilgili TEK bir yorum bile yapmak istemiyorum ki ben herhangi bir şey ile ilgili fikrimin sorulmasına ne kadar muhtacım bilmiyorsunuz.

Kendimi duygusal olarak çırılçıplak hissederek bitiriyorum bu yazıyı. Çocuk aklıyla bağlanıp böylesine sevdiğiniz ve içinizde zelzeleye sebep olmuş bir şeyden duygusallaşmadan ya da kafa açmadan bahsetmek zordu ama ben havalı olmaya çalışmaktan ÇOK uzun zaman önce vazgeçtim, ben hala hepsi dinliyorum arkadaşlar, o yüzden çok zorlamadım kendimi ve o kafalar açıldı, kusura bakmayın. 

İkinci kitabı okuyup kendimden ziyade kitaptan ve hikayeyi nasıl ele aldığıyla ilgili objektif bir yorumla gelmeye çalışacağım ama tek bir tane bile söz veremiyorum, zira ben çok eğleniyorum. 

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.