Perdenin Arkasında Madam Butterfly

Madam Butterfly Ölmeyi Reddederse, ünlü bir operanın sonunu değiştirerek, sıradan hayatların sonuna değmeyi hedefleyen kısa bir hikayedir.


Erendiz Atasü, Dullara Yas Yakışır isimli kısa öykü kitabında, ilk olarak 1904 yılında sahnelenen Giacomo Puccini'nin ünlü operası Madam Butterfly'ı günümüze Madam Butterfly Ölmeyi Reddederse ismiyle uyarlıyor. Kocaman bir DUR işaretini çakıyor yüzümüze. Kalemini vuruyor masaya, yüzyıllardır süregelen bu anlatımı değiştiriyor.

Madam Butterfly, ülkesine gelen Amerikan subayı, Pinkerton'a aşık olup onunla evlenen ve hamileyken terk edilen bir geyşanın hikayesini anlatıyor. Pinkerton'a aşık olan Madam Butterfly, en başta ailesini, ismini, dinini, geleneklerini, kendini kaybedip Pinkerton'ın ismine, dinine, geleneklerine dönüşüyor. Bütün bunların mükafatı olarak da hamileyken terk edilip bırakılıyor. Yine de hiç pes etmiyor Madam Butterfly. Ümidini kesmeden her gün ufka bakıyor Pinkerton döner diye. Sonunda, bir gün dönüyor gerçekten Pinkerton. Amerika'da kurduğu hayatını, ailesini kısa süreliğine bırakıp oğlunu almak için geri dönüyor. Pinkerton'ın oğlu Pinkerton'ın yanında, onun gelenekleriyle, onun ülkesinde büyümeli çünkü. Buna dayanamayan Madam Butterfly ise çıkartıyor ailesinden kalma bıçağı, saplıyor karnına! Oracıkta can veriyor.

Erendiz Atasü'nün hikayesi de tam olarak burada başlıyor. ''Hayır!'' diyor. Neden, kendini feda ediyor Madam Butterfly yıllardır? Dullara hep mi yas yakışıyor? Madam Butterfly, sadece ataerkil toplum yapısını değil, aynı zamanda oryantalist düşünceyi de eleştiren bir hikaye. Doğu'yu temsil eden kadın, Madam Butterfly; Batı'yı temsil eden erkek, Pinkerton. Pinkerton, Madam Butterfly'ı olduğu gibi kabul etmiyor. Eğer, benim yanımda duracaksan, benim gibi olacaksın diyor. Şart koşuyor bunu. Batı'nın kendini Doğu'dan üstün görmesi, erkeğin kendini kadından üstün görmesi Madam Butterfly ve Pinkerton'ın ilişkisi üzerinden aktarılıyor. Orijinal metinde Madam Butterfly kendini aşkından öldürüyor. Bu versiyonda ise buna başkaldırıyor. Ne yazık ki akıbeti değişmiyor Butterfly'ın. Erensiz Atasü'nün kalemi de kesiyor cezasını. Bu ceza farklı bir ceza ama. Öyle aşk acısına benzemez. Bu ceza, Madam Pinkerton olmasının cezası. Madam Butterfly, yine saplıyor o bıçağı karnına ama bu sefer aşkından değil, kendi kimliğini kaybetmekten.

Başkalarının sana saygı duymasını istiyorsan, önce sen kendine saygı duyacaksın. Kendi kimliğini önce sen benimseyeceksin ki kimsenin gücü yetmesin seni hor görmeye, yok saymaya. Erendiz Atasü de çok güzel anlatıyor bunu bu hikayede.

Aşk acısı geçer, kendini kurtarırsın o çukurdan bir şekilde. Lakin olduğun kişi olamamak insanın özgürlüğünü alır elinden. Yaşama alanını kısıtlar. Kanatsız uçmaya benzer. Süzülürsün rüzgar seni nereye buyuyrursa. O yüzden, önemlidir kendini saymak, saydırmak. Önemlidir, başkasını saymak, saygı duymak. Her benliğe ben demek, yadırgamamak. Ne güzel yazmış Atasü, ne doğru... "Bu iş böyledir"i yıkmış önce. Kalıplaşmış bir sonu almış eritmiş. Eritebileceğini göstermiş. Ciddiye alınmak için giymiş labaratuvar önlüğünü, süblimleştirmiş hikayeyi. Kırmış buz tutmuş zincirleri. Madam Butterfly'a uçmak için bir gün vermiş. O bir gün, elindeki tek gün olunca bütün bir ömre bedelmiş.