Persona

Yaşamın kendisi maskeye ihtiyaç duymuyor.

C. G. Jung'un persona arketipi kişinin gerçek doğasını gizleyerek topluma uyum sağlamak ve çıkarları adına geliştirdiği bir kişiliği anlatır. Persona kişinin sosyal yaşamında kullandığı bir maskedir. Kişi bu maskeyi yaşamının her alanında kullanabilir. Oluşturduğu personası ile dış dünyaya istediği imajı vererek gerçek duygu ve düşüncelerini saklayabilir.

Persona kişiyi hayatta tutar, çıkarlarını korumasını sağlayabilir, ancak kişi kendi doğasından uzaklaştıkça ne kadar yaşadığını hisseder? Bu çoğunlukla performans odaklı fakat yaratıcılıktan uzak bir yaşam değil midir?

"Sevdiğiniz işi yapın" diyorlar hep. Çoğumuz bilinçli seçimler yapmadan, belki toplumun, belki aile üyelerinin, belki de kendimizin baskısıyla bir takım meslekleri seçip kimlik ediniyoruz. İşlerimizi severek mi yapıyoruz? Maskelerle aramız nasıl?

Jiddu Krishamurti bir kitapta şöyle diyor:


Persona da bir imaj yaratma girişimidir. Toplum, değişen dünya düzeni, o, bu, şu şekilde bizlerde çeşitli imajlar yaratmaya zorlayan haller yaratmış geçmişten bugüne. Ya da bizler o imajların içinde olmayı seçerek rahat hissediyoruz. Belki de kendi gerçeğimizi ya da bir başkasının gerçeğini görme işi cesaret ve anlayış gerektiriyor.

Kişi kendi sınırlarını korumak adına persona yaratabilir. Ancak burada sorun kişi kendi gerçek doğasından uzaklaştığında başlıyor. Kendin olmak, otantik halinle görünür olmak yaşamı anlamlı kılıyor. Personaların içinde kaybolmadan yaşayabilirsek yaşam daha anlamlı olacak.

Yaşam; bir anlık öykü sanki. Öykünün süresini de bilmiyorum hem. Yaşamın kendisi maskeye ihtiyaç duymuyor. Yağmur, şimşekler, çamur, kıştan sonra gelen bahar. Maske yok, imaj oluşturma çabası yok. Belki de doğanın bu kadar büyülü olmasının sebebi budur.