Prens Dizisindeki Karakterler Hangi Kitapları Önerirdi?
Biz Bongomya’lıyız. Bizde aileye ve edebiyata yamuk olmaz.
Prens bir geldi, pir geldi! Giray Altınok’un Instagram hesabında Kraliyet 101 adıyla paylaştığı bir dakikalık mini skeçleri dizileştirilerek 2023’te BluTV’de izleyicilerle buluştu. Prens, Elveda Rumeli’nin ekranlara veda etmesiyle ekranda oluşan tarihi komedi boşluğuna şifa oldu diyebilirim. Dizi, ailesinin isim verme zahmetine bile girmediği, kimse tarafından sevilmeyen ve kimsenin umrunda olmayan Bongomia Hükümdarlığı Prens'inin başına gelen olayları konu ediyor. Antikahraman mizahına yeni bir boyut getiren dizinin kalemleri Giray Altınok ve Kerem Özdoğan’a kamera önünde Ceyda Düvenci, Aslı Tandoğan, Serdar Orçin, Çağdaş Onur Öztürk, Derya Pınar Ak, Kürşat Demir ve daha nice değerli oyuncu eşlik ediyor.
Bongomya’nın fahri kütüphanecisi olarak sizlere Prens dizisindeki karakterlerin hangi kitapları önereceğini derledim. Bilirsiniz ki biz Bongomya’lıyız. Bizde aileye ve edebiyata yamuk olmaz.
Prens - Kalemimin Sapını Gülle Donattım
Prens gibi kabullenmesi nispeten güç olan bir karakteri en iyi onun yaratıcısı tarif eder. Onur Bayrakçeken’in Episode için yaptığı röportajda Altınok, şöyle diyor: “Prens müthiş bencil, korkak, kompleksli de bir karakter: Antikahraman olmanın tüm özelliklerini taşıyor. Öncelikle kendisiyle dalga geçebiliyor zaten bütün hırslarının yanında. Sonra herkesle dalga geçiyor. (…) Ama onu kahraman yapan tek bir özelliği var: Günün sonunda doğru şeyi yapıyor.” Her fırsatta Roma’da aldığı tiyatro eğitimini insanların gözüne sokmakta beis görmeyen Prens’imiz bize bir kitap önerecek olsa eli Ferhan Şensoy’un Kalemimin Sapını Gülle Donattım’ına giderdi! (Tabi Prens yine prensliğini yapıp kitabı kölesine okutmazsa!) Kendilerine has üsluplarıyla gülmekten yanaklarımızı ağrıtan bu iki insanın başka bir evrende birbirlerini ölümüne sarakaya aldığını görür gibiyim.
Kalemimin Sapını Gülle Donattım, Ortaoyuncular tiyatro topluluğunun kurucusu Ferhan Şensoy’un Galatasaray Lisesi'ne başlaması ve avrupadaki tiyatro eğitimini bitirmesi arasında geçen süreyi anlattığı otobiyografisi. Şahsi favorimin Fransa’da tiyatro eğitiminin ardından Kanada’da sahnenin tozunu dumana kattığı dönemler olduğu kitabı yeniden okurken Prens aklıma gelmedi desem yalan olur. Şensoy’un sarkastik diliyle anlattığı absürt hikayelerini okurken en yakın dostunuzla yaptığınız FaceTime’ın 3. saatindeymiş gibi hissetmemek elde değil.
Hasharia - Bir Genç Kızın Anıları
Onu ilk gördüğümde zaten tanıyormuş gibi hissettim, derler ya. Bence bu söz, Prens’i izleyen pek çok kadın seyirci için geçerli. Hasharia ilk sezonda karşımıza ne istediğini bilen, haklarının peşinde isyankar bir genç kız olarak çıkar. Senaristlerin haşarı kelimesiyle oynayarak verdikleri adına yakışır bir karakterdir. Henüz feminizmin doğumuna yüzyıllar varken Hasharia, potansiyel bir gelin ve anneden ibaret görülmemek için çabalar. Aynı yolları farklı zamanlarda adımlamış biri olarak Hasharia’nın bizlere önerisinin her genç kızın sırtını sıvazlayıp öfkesini anlayışla karşılayan Simone de Beauvoir’dan Bir Genç Kızın Anıları olacağını düşünüyorum!
Bir Genç Kızın Anıları, varoluşçuluğun önde gelen isimlerinden Fransız yazar ve filozof Simone de Beauvoir’nın 4 yaşından 25 yaşına kadarki hayatına odaklanıyor. Aynı zamanda bir feminist teorisyen olan Beauvoir’ın çocukluk ve gençlik yıllarını ziyaret ederek kimliğinin şekillenişine adım adım şahit oluyoruz. Çocukken annesinin ısrarıyla gördüğü dini eğitim, kız kardeşinin doğuşu, biricik dostu Zaza ile tanışmasında her genç kızın kendinden izlere rastlayacağı Simone, üniversiteye başlıyor. Üniversitede felsefe okurken yaşadığı ilk aşk ve nicesini okurken kurulan samimi dil, okuyucuyu kendine bağlıyor.
“Kimseye boyun eğmedim! Ben kendimin efendisiydim ve hep de öyle kalacağım.” diyen Beauvoir’ın en sadık okuyucularından birinin Hasharia olacağından şüphem yok!
Saksonya Dükü Philippe - Çalıkuşu
Kendisini suretinden önce mektuplarıyla tanıdığımız Philippe hepimizin sevgilisi diyebilir miyiz? Bence deriz! Prens’in Hasharia adına yazdığı mektuplar sebebiyle Saksonya’dan Bongomya’ya doğru yollara düşen dükümüzün başına bu uğurda gelmeyen kalmaz. Nihayetinde yolu tanımadan sevdiği Hasharia ve tanımasına rağmen sevdiği Prens ile esir düştükleri Macar kampında kesişir. Munis gülümsemesi, sevgi dolu kalbi ve anlayışlılık kumkumalığıyla gönüllerimize taht kuran Philippe’in bizlere önereceği kitapla ilgili bazı fikirlerim var. Bazı malum sebeplerden ötürü hakkımı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eseri Kesik Baş’tan yana kullanmayı düşünsem de Philippe’in romantikliğine ancak Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu’su yaraşır! Kamran’ın Feride’nin günlüğünü okuduğu sayfalarda gözyaşlarına hakim olamayan Philippe’in, Hasharia’yı hıçkırıklarıyla uyandırmamasına ihtimal vermiyorum.
Türkçe edebiyatın mihenk taşlarından olan Çalıkuşu, genç bir öğretmen olan Feride’nin günlüğüdür. Küçük yaşta hem annesini hem babasını kaybeden Feride, teyzesi tarafından büyütülmüş güzel ve zeki bir genç kızdır. Hayatı zorluklarla geçmiş olan Feride, kuzeni Kamran’a aşık olup onunla nişanlanınca “Sonunda,” deriz, “biçare kızın yüzü gülecek!” Sevincimiz uzun sürmez. Kamran’ın ihanetini öğrenen Feride İstanbul’u terk eder ve Anadolu’nun ismi verilmeyen bir köyüne öğretmenlik yapmaya gider. Gittiği köyde karşılaştığı zorluklarla mücadele ederken aynı zamanda içsel bir yolculuk da yaşar. Dönemin sosyal ve kültürel yapısı itibariyle bir kadın olarak karşılaştığı haksızlıklar Feride’yi palazlandırır. Son bir kez ailesini görmek için teyzesinin evine dönen Feride, Kamran ile yeniden karşılaşır.
Feride’nin güçlü karakteri ve idealizminde sevdiği kadın Hasharia’yı, aşkında ise kendini bulacak Philippe’in bizlere önerisi şüphesiz Çalıkuşu olurdu!
Kral Thenio - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Babası Kral Thun’un liderliğini miras alan Thenio’nun tek hedefi kral olmaktır. Bu uğurda gözü hiçbir şeyi görmeyen Thenio, babasının canını almaktan bile imtina etmez. Analitik zekası ile insanların güvenini kazanan Thenio’nun bizlere önerisi Grigory Petrov’dan Beyaz Zambaklar Ülkesinde olurdu.
Grigory Petrov tarafından yazılmış ve 1923'te yayımlanmış eser, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Finlandiya'nın, Rusya İmparatorluğu'nun bir parçası olarak yaşadığı zor dönemleri ve sonrasında kazandığı bağımsızlığı anlatır. Petrov, Finlandiya'nın gelişimini ve modernleşmesini örnek bir hikaye olarak sunar. Kitap, Finlandiya'nın bataklıklarla kaplı ve zor yaşam koşulları olan bir ülkeden, modern, eğitimli ve refah içinde bir ülkeye dönüşüm sürecini gözler önüne serer. Türkiye'de Atatürk'ün önerisiyle eğitimciler ve aydınlar arasında popüler olmuş ve ilham kaynağı olmuştur.
Kalesh - Macbeth
Mevzu bahis taht ve hükümdarlık olduğunda en az Thenio kadar gözü kararan Kalesh, Kral Thun’un erkek kardeşidir. Hayatı boyunca ağabeyinin gölgesinde kalan Kalesh’in zalimliklerinin altında yatan nedenleri tahmin etmek çok da zor değildir. Hırsın insanı nasıl da aciz bir kuklaya çevirdiğinin kanlı canlı kanıtı olan Kalesh’in bizlere önerisi Shakespeare’den Macbeth!
Macbeth, William Shakespeare’in en meşhur trajedilerindendir.. İskoç generali Macbeth, cadıların kral olacağına dair kehanetiyle hırsına yenik düşer ve Kral Duncan'ı öldürerek tahta geçer. Macbeth'in işlediği cinayet ve güce olan açlığı, onu paranoyaklaştırır ve daha fazla suça iter. Lady Macbeth ise suçluluk hissine daha fazla dayanamaz ve çözümü intiharda bulur. Sonunda, Macduff tarafından öldürülen Macbeth, kaderine yenik düşer ve Malcolm, İskoçya'nın yeni kralı olur. Oyun, güç hırsının ve ahlaki çöküşün trajik sonuçlarını dramatik bir şekilde işler.
(Eski) Kraliçe Sion - Mary Tudor: Prenses, Piç, Kraliçe
Ceyda Düvenci’nin hayat verdiği Kraliçe Sion, Kral Thun’un ikinci eşi ve kızı Hasharia’nın annesi olarak dizide önemli bir yer tutuyor. Sion’un hırsı, ailesinin diğer üyelerinin hırsından aşağı kalmaz. Hanedanlığın entrikalarını adeta keyifli bir oyun olarak gören Sion, stratejik zekası ve manipülasyon yetenekleriyle dikkat çeker. Mary Tudor gibi tarihin en güçlü kadınlarından biriyle tanışsa neler olurdu, hayal etmek ilginç olabilir. Sion, Mary’nin yönetim becerilerini takdir ederken, Mary de Sion’un hırsını ve entrikalar konusundaki ustalığını ilginç bulabilir!
Mary Tudor: Princess, Bastard, Queen, Anna Whitelock tarafından yazılmış bir biyografidir. Kitap, İngiltere'nin ilk kadın hükümdarı olan Mary Tudor'un hayatını anlatır. Mary'nin çocukluğunda prenses olarak itibarlı bir hayat sürerken, babası VIII. Henry'nin boşanması sonucu annesinin gözden düşmesiyle gayrimeşru ilan edilmesi ve daha sonra kraliçe olarak tahta çıkması işlenir. Mary'nin hükümdarlığı, Katolik inancını yeniden tesis etme çabaları ve bu süreçteki zorluklar üzerine odaklanır. Whitelock, Mary Tudor'un karmaşık ve dramatik yaşamını, siyasi ve dini çalkantılar bağlamında detaylı bir şekilde ele alıyor.
Anarkhia - Hatırladıklarım
Hikaye boyunca zaman zaman “Anarkhia, kendine gel! Senin adın anarşiden geliyor ve Thenio’nun eşi olmaktan başka titrin yokmuşçasına davranıyorsun!” diyerek hayıflansam da, Anarkhia da sevdiğim karakterlerden. Anarkhia’nın eşine olan sadakati, bazen yalnızca kralın eşi olarak görülmesine yol açsa da, derin bağlılığı ve koşulsuz sevgisi beni etkiliyor. Kraliçe kimliğini her şeyin üstünde tuttuğu için bize önereceği kitabın da kendisine mihmandarlık eden Amerika’nın First Lady’lerinden Eleanor Roosevelt’in otobiyografisi Hatırladıklarım olacağını düşünüyorum!
Hatırladıklarım (orijinal adıyla This I Remember), Roosevelt'in çocukluğundan başlayarak yaşamının önemli olaylarını ve deneyimlerini anlatır. Hem kişisel hayatını hem de kamu hizmetindeki yıllarını içtenlikle ve detaylı bir şekilde paylaşır. Kitap, onun çocukluk yıllarına, ailesine ve erken dönem eğitimine dair anılarını içerir. Eleanor'un Franklin D. Roosevelt ile evliliği, siyasi kariyerindeki önemli dönüm noktaları ve First Lady olarak geçirdiği yıllar da kitapta geniş yer bulur. Hatırladıklarım, Eleanor Roosevelt'in düşüncelerini, değerlerini ve inançlarını derinlemesine anlayabilmek için önemli bir eser.
Larg ve Orion - Akhiellus’un Şarkısı
Bongomya’nın komutanları Larg ve Orion’un hikaye mizahına katkıları yadsınamaz! Her sahnelerinde ekrandaki yansımamın bana 32 diş sırıtarak baktığını fark ediyorum. Onurları için savaşan iki asker ve aynı zamanda iki aşık olarak Larg ile Orion, Akhiellus’un Şarkısı’nı sevip tavsiye ederlerdi!
Akhiellusun Şarkısı, Madeline Miller tarafından yazılmış ve 2011 yılında yayımlanmış bir roman. Homeros'un İlyada destanındaki olayları yeniden yorumlayarak, anlatıcı Patroklos'un gözünden, Akhilleus ile olan ilişkisini ve birlikte yaşadıkları maceraları konu alır. Miller, antik Yunan mitolojisini modern bir dille yeniden anlatırken, karakterlerin iç dünyalarını ve aralarındaki ilişkileri de ustalıkla işler. Patroklos ve Akhilleus’un arasındaki derin dostluk ve aşkı anlatan bu hikaye, Larg ve Orion'un kendi ilişkilerini yansıtıyor. Onlar gibi savaşın ve aşkın zorluklarını göğüsleyen bu iki karakterin hikayesi, Larg ve Orion’a ilham verirdi.
Köle - Eşlikçi Kız
Köle, adı üzerinde, bir köle. Hayatının sınırlarını Prens’in gölgesinin çizdiği Köle, dizideki favori karakterim. Prens ile aralarında uçurumu andıran bir sınıf farkı olsa da nihayetinde, hikayede ismi olmayan tek insanlar onlar. Dışarıdan gözüktüğü kadar farklı olmamaları ve ilişkilerinin dinamiği bana Nina Berberova’nın novella’sı Eşlikçi Kız’ın karakterleri Soneçka ve Maria’yı hatırlatıyor.
Eşlikçi Kız, Nina Berberova tarafından yazılmış bir novella’dır. Yetenekli fakat fakir ve çekingen bir piyanist olan Soneçka'nın ünlü opera şarkıcısı Marya Nikolayevna için eşlikçi olarak çalışırken yaşadığı içsel çatışmaları anlatır. Marya, Soneçka’nın erişemediği her şeye sahiptir: zarafete, güzelliğe, zengin bir kocaya. Soneçka, Maria'nın lüks ve gösterişli hayatına hayranlık ve kıskançlıkla bakar. Maria'nın gölgesinde kalmanın acısıyla mücadele ederken, kendi yeteneklerini ve kimliğini sorgular. Berberova, karakterlerin duygusal dünyalarını ve kadınlar arasındaki karmaşık ilişkileri ustalıkla işler.
BONUS: Vahşi Tırtıl - Küçük Prens
Sion’un dediği gibi, iki şeyi taşımak zordur. Biri karnında bebeği, diğeri kalbinde büyük bir sırrı. İkisini birden taşımak ise daha zordur. Yani kalbinde bir bebeği.
Ailenin en yeni üyesinin bize önerisi Küçük Prens. Henüz okuması olmadığından hikayenin edebi değerini ne denli takdir edebilir, orası şüpheli fakat duyduğuma göre dişlemek için gayet uygun bir kitapmış. Adında prens geçmesi de cabası!