Prens Dizisi’ne Dair Genel Bakış
"Biz Bongomyalıyız, bizde aileye yamuk olmaz!"
Blu Tv’nin son işlerinden biri olan Prens dizisi; özgün hikayesi, mizahi unsurları, geniş oyuncu kadrosu, müthiş bir sanat yönetimi ve daha birçok faktör sayesinde son zamanlarda çekilmiş en başarılı dizilerden biri olarak izleyicilerine kavuştu. Henüz 2 sezondan oluşan bu seri, günümüzdeki çoğu yerli dizinin aksine ezber bozan, birçok dalda istendiğinde ve gerekli imkanlar sağlandığında ne kadar güzel işlerin ortaya çıkabileceğini bizlere kanıtlayan yaratıcı ve bir o kadar başarılı, eğlenceli bir yapım seriyor izleyenlere. Özellikle de günümüzdeki yapımcıların bütçelerini insanların akıllarıyla dalga geçen yapımlara harcadığı, senaristlerin yazarken “Ben şu anda ne yazıyorum?” diye durup düşünmediği ve oyuncuların ise senaryonun kalitesine bakmaksızın her işte oynadığı bu dönemde Prens dizisi, artık ülkedeki dizi sektöründen ve bu zihniyetten sıkılmış ve orijinal bir içerik tüketmek isteyen izleyiciler için birebir, birkaç gecede bitirilebilir ve yerli dizi sektörü için bir umut tohumu ekebilecek güzel bir eser.
Dizi 1400’lü yıllarda Bongomya denen küçük bir ülkede geçiyor. Bongomya, yeni kurulmuş olan güçsüz bir devlet olduğundan karşılarında diğer tüm küçük devletleri kendi himayesi altına alan Macarların tehdidi altında zor ve korkulu zamanlar yaşamakta. Kral Tun, oğlu Tenyo ve kumandanları Macarlar ile savaşmaktan yana iken kralın kardeşi Kaleş, Macarların çok güçlü olduklarını ve olası bir savaşta yok olacaklarını dile getiriyor. Ülkeleri bu kadar tehlike altındayken ana karakterimiz olan Prens ise sanki bunlar hiç yaşanmıyormuş gibi laubali tavırlarla sarayda rahat bir ömür sürüyor. İzlerken gıcık olduğunuz “Bu ne karaktersiz bi insan!” dediğiniz bazı kişiler olur ya… İşte Prens tam olarak bu tanımın vücut bulmuş hali. Kendi egosunu tatmin etmek için halktan veya saraydan fark etmeksizin insanların infaz emrini hiç düşünmeden veren, sokağa çıktığında halkın sevgisine kaba ve tiksinç bir şekilde yaklaşan, saray mensubu insanlar dışında herkesi alt tabaka olarak nitelendiren, hiçbir sözünün arkasında durmayan, hiçbir eyleminin sorumluluğunu almayan ancak bir şekilde hayatta kalmayı başaran ve tüm bunlara rağmen zaman zaman kendini sevdiren Roma’da oyunculuk okumuş şımarık, sürekli laf sokan ve genelde bulunduğu durumun farkında olmayan birisi. Öyle ki ailesi bile onu o kadar istememiş ki isim bile vermemişler. Prens’in aksine abisi Tenyo; korkusuz bir savaşçı, usta bir avcı ve tahtın en güçlü veliahtı… Öte yandan en küçük kardeşleri Prenses Hasharia, döneminin en çağdaş düşünür insanlarından birisi. Bulundukları dönemde sadece alay konusu olarak görülse de henüz o zamanlarda bile kadın hakları savunucusu olarak nitelendirilebilir. Bağımsız ve kendi ayakları üstünde durmak isteyen çok zeki bir genç.
Hikayemiz ise Kral Tun’un en yakınlarından gelen bir ihanetle vefat etmesi sonucu başlıyor. Başa geçen Tenyo, amcası Kaleş’in manipülasyonları sayesinde Macarlar ile savaş fikrini askıya alıyor. Öte yandan eşinin vefatı üzerine dul kalan eski kraliçe Sion, kızını evlendirme çalışmaları sonucunda Saksonya Dükü Philip ile tanışmasına vesile olacak ilk adımı atıyor. Hasharia evlenmek istemediğinden durumu abisi Prens ile konuşuyor. Ve Prens, Hasharia’ya bu konuyla ilgileneceğini söylüyor. Ancak tabi ki çuvallıyor. Ve kendi hevesi yüzünden Saksonya Dükü ile prensesin ağzından mektuplaşmaya başlıyor. Aynı esnada Kraliçe Anarkhia, Tenyo’ya bir varis vermeye çalışırken Kaleş ise bunca zaman düşman olan Macarlar ile anlaşma içerisinde olup tahtın başına geçmek için hain planlar yapmaya devam ediyor. Ve hain kumpaslar, entrika dolu görüşmeler ve manipülatif düşünceler sonrasında Macarlar ile savaş kaçınılmaz bir hal alıyor. Sizlere bu süreci daha detaylı anlatmayı çok isterdim ancak o kadar hızlı dinamiklere sahip ve o kadar çok sürpriz faktöre sahip bir seri ki eğer tüm yaşanan hadiseleri size açıklamaya çalışırsam hem kafalar çok karışacak hem de diziyi izlemek isteyen insanlar birçok spoiler’a maruz kalacağından çok daha yüzeysel bir şekilde üzerinden geçiyorum. Prenses Hasharia’yı görmeden kendisine aşık olan Saksonya Dükü Philippe’in de ordusuyla Bongomya, Macarlara karşı hiç beklenmedik bir zafer alarak yok olmaktan kurtuluyor.
Gerçek ve kurmaca tarihin harmanlanarak ortaya çıkardığı Prens, izleyenlere kahkaha dolu dakikaların yanında, çeşitli tarihi figürler ve olaylarla da dikkat çekmeyi başaran güzel bir yapım. Bu söylediğime verilebilecek en iyi örnek Kazıklı Voyvoda ve kendisinin Osmanlı’ya olan korkusunun dizide işlenmiş olması diyebiliriz. Öte yandan serideki en eğlenceli detaylardan birisi ise dönemin lisanı ile günümüzün lisanın çatışması diyebiliriz. Özellikle de Prens sayesinde şahit olduğumuz bu durumu kısaca özetlemek gerekirse kasvetli ve gergin bir hanedan toplantısında, Prens’in birden çıkıp “Aman canım! Sizde amma kastınız” gibi absürt sözlerle herkesin dikkatini kendi üzerine alması sayesinde o ciddi ve kasvetli hava bir anda yok olup karakterleri boşluğa düşürüyor. Bu da diziyi en komik kılan yanlarından birisi.
Uzun lafın kısası, “Ben aile içi entrikaları çok seviyorum.” Veya “Aşk üçgenleri bende çok merak uyandırıyor, eğlenceli geliyor.” Diyorsanız ancak günümüzde karşımıza kopyala yapıştır usulü konan sıkıcı yapımlardan da baygınlık geldiyse aradığınız şey tam olarak Prens. Son zamanların en komik ve aynı zamanda da en orijinal işlerinden biri olan bu diziyi izlemenizi kesinlikle tavsiye eder ve iyi seyirler dilerim.