Psikolojinin Mucize Filmi: Hipnoz
Şu gizemi çözelim artık!
Bugün sizlerle Sigmund Freud'un terapisinde onu amaca yani bilinçaltı malzemeye ulaştıracak olan Hipnoz Tekniği üzerine farklı görüşler aktarmak istiyorum. Hipnoz sonucu insanların transa geçip geçmediği birçok bilim dalının ve uzmanlarının araştırma ve tartışma konusu olmuştur. Günümüzde bile ilgi çekici olmayı başaran bu esrarengiz olgu sonucunda değişik deneyimlerin yaşanabildiğini, farklı bir benlik ve bilinç yapısıyla tanışıldığını ileri süren psikanalitikçilerin yanı sıra ; hipnozun yalnızca düşleme talimatlarıyla birlikte görülen hayal benzeri manzaralar olduğu noktasında pozisyon alan sosyobilişselciler de vardır. Hipnoz sonrası hiçbir şey hatırlamadığını ileri süren insanların bu iki bakış açısına göre tam olarak ne yaşadıkları üzerine de kısa bir analiz yapacağız. Son olarak bu deneyime bazı insanların daha fazla yatkın olmasının altındaki bazı nedenlerle da yazımı bitireceğim. Umarım psikoloji ile ilgili zihin dağarcığınıza güzel bir aroma verir bu yazı. O halde saydığım konuları detaylandırmadan önce aşağıdaki başlıklarla konuyu daha düzenli hale getirelim.
1)Hipnoz nedir?
2)Hipnoz sonrası bellek kaybı nedir, neden yaşanır?
3)Hipnoza yatkınlık nedir ve neyle ölçülür?
1)Hipnoz nedir?
Hipnoz , deneycinin talimatları ve hipnoza maruz kalanın yardımıyla uyku haline benzer bir bilinç deneyiminin yaşandığı iddia edilen, psikanalitiğin önderi Freud'un da sıklıkla kullanmış olduğu bir tekniktir. Hipnozun etkisindeki insanlar değişik hareketler yaparlar, farklı acılara katlanabilirler, şarkı söylerler ve yapılan çoğu hareket günlük hayatta hep etkisinde olduğumuz bilicimiz ve üst benliğimizle alakalı değildir. Zaten işin bu boyutu hipnoz esnasında farklı bir benlik ve bilincin aktivasyonunu bize haber veriyor gibidir. Tabi bu psikanalitikçilerin durduğu noktada ifade edilebilecek bir şeydir. Uykuya benzer bir bilinç hali olarak ifade edilen şey; bu deneyim esnasında bir cep oluştuğu ve bilinçaltı malzemenin bu cepte olduğu görüşüdür. Bu cebin yanı sıra hipnoz esnasında bir 'gizli gözlemci' oluştuğu görüşüdür. Bilinçaltı malzemenin yer aldığı bölümde hipnoza kapılmak ve transa geçmek deneyimi söz konusudur. Hipnoz esnasında yüksek acıya maruz bırakılan birinin bu acıyı inkar etmesinin sebebi bu bölümün özelliğiyle alakalıdır. Öte yandan 'gizli gözlemci' ne olup bittiğinin farkındadır.Ancak bilinçsiz kısmın bu gözlemcinin varlığından haberi yoktur bile. Hipnoz esnasında sözünü ettiğim cep yani billinçaltı malzeme kurcalanır , sorgulanır ancak bu deney bittikten sonra bu malzemelere dokunmak mümkün değildir. Bu bahsettiğim şekilde işleyen süreç psikanalitik bakış açısını yansıtır. Şimdi de bu bakış açısıyla pek örtüşmeyen ve hipnozu basite indirgeyen sosyobilişselcilerin perspektifini yansıtmak istiyorum.
Onlara göre hipnozcuların talimatları gereği katılımcılar düş görürler, daha doğrusu düşlerler. Yani farklı bir bilinç hali ya da transa geçme deneyimi yoktur. Yani hipnoz deneyiminin yaşanması talimatlar ve hazırlanmış ortam koşulları ile ilgilidir. Bir içsel süreçten ziyade dış koşulların ve etkenlerin uygun hale getirilmesi ile başlayan bir süreçtir. Örneğin; bir kişinin neden tavuk gibi etrafında döndüğü sorusuna psikanalizciler hipnozdan dolayı cevap verir ve hipnozu kanıtlamaları istendiğindeyse tavuk gibi dönmelerini yanıt olarak verirler. Yani bir kısır döngü içerisine girdikleri konusunda sosyobilişselcilere hak vermiyor değilim.
2)Hipnoz sonrası bellek kaybı nedir, neden yaşanır?
Hipnozu yaşayan çoğu kişi hipnozdan sonra hipnozda yaşadıklarını hatırlamadıklarını dile getirirler. Bunun sebebi olarak deneyimlenen şeyin bilinçaltının sorgulanması olayı olduğunu iddia eden psikanaltikçiler bu bellek kaybını da bilinçaltı malzemeye ulaşmanın hipnozdan sonra zor olması olarak gerekçelendirirler. Sosyobilişselciler ise bunun iradi boyutu olduğunu savunurlar ve bu kişilerden bir milyon dolar karşılığında hatırlamaya çalışmaları istenirse bunun çok zor olmayacağını dile getirirler.Hatırlama eylemine karşı geliştirilmiş bir direnci ifade ediyor bunlar.
3)Hipnoza yatkınlık nedir ve neyle ölçülür?
Bazı insanların kolayca hipnoza geçmelerine karşılık neden bazılarının bu deneyimde zorlandıkları ve odaklanamadıkları sorusu şu zamana kadar çoğu kişinin kafasını kurcalamıştır. Bu iki kısmı ayıran neydi, bir özellik miydi, genetik bir faktör müydü, kültürün etkisi miydi? gibi sorulardan yola çıkılarak bir sürü tartışma olagelmiştir. Bunun için net bir psikolojik test olmasa da hipnoza yatkın kişilerin bazı özellikleri dikkat çeker. Emilim özelliği gösterdiği söylenen bu kişiler duyumsal ve düşsel deneyimlere kolay kaptırırlar kendilerini. Bu kişiler hayalperest, düş gücü yüksek veya daha çok somutlaştıracak olursak; bir film izleme esnasında kolayca kapılan veya heyecan verici bulduğu bir kitabı kolaylıkla elinden düşüremeyen insandır. O halde bir oyuncunun veya bir yazarın emilim özelliği göstermesini beklemek hiç mantıksız olmaz. Bu özelliklerin yanı sıra tutum. güdülenmişlik ve beklentiler de hipnoza yatkınlık üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Hipnoza iyi gözle bakan yani olumlu bir tutumu olan insanların hipnozu deneyimleme olasılığı daha yüksektir. Belki de sosyobilişselcilerin hipnoza karşı yumuşak bir tavır geliştirmeleri yerinde olabilir. Bunun yanında güdülenmişlik düzeyi yüksek olan bir insan düşük olan bir insana göre daha kolay hipnoza girebilir. Hipnoza yönelik beklentiler de bu değişken üzerinde etkilidir. Bunların yanında Freud nevrotiklerin kolayca transa geçtiklerini, akıl hastalarının ise hipnozu yaşamalarının imkansız olduğunu söyler. Yukarıda saydığım özellikleri arttırmaya yönelik eğitimler mevcuttur. Bu eğitimler pasif dinleyici olmaktan aktif katılımcı olmak, güdülenmişliği arttırmak ve beklentiyi iyileştirmek gibi konulara odaklanır.
Söyleyeceklerim bu kadar, buraya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.