Reacher Sezon 3 İncelemesi
Bu yazımda Amazon Prime Video’nun sevilen dizilerinden Reacher’ın 3. sezonunu incelerken, dizinin en başarılı bulduğum kısmına değiniyorum.
Bu yazımda Amazon Prime Video’nun sevilen dizilerinden Reacher’ın gecikmiş bir şekilde 3. sezonunu incelerken, kendimce dizinin genel başarısının sebeplerine değineceğim.
Amazon Prime Video hepimizin bildiği üzere 2020 sonbaharında Türkiye’de resmi olarak Türk Lirası ile aboneliğe açıldığından bu yana ülkemizde en fazla aboneye sahip dijital platformlardan biri. Özellikle ülkemizde faaliyetlerini sürdüren diğer küresel dijital platformların aksine Prime Video kütüphanesinde çok daha az içeriğe sahip olmasına karşın gerek sunuculardan kaynaklı görüntü kalitesi ve çok düşük fiyatıyla, gerekse de Prime aboneliğiyle beraber gelen Prime Video hariç pek çok avantajıyla gönüllerde taht kurmayı rahatlıkla başardı. Bu noktada Prime Video tarafında serverların yanı sıra projelerin kalitesi de Amazon’un dijital platformunu öne çıkaran etkenlerden biri olmayı rahatlıkla başardı. Zira Netflix, Disney+ gibi platformlar izleyiciyi adeta orijinal içerik yağmuruna tutmalarına karşın bu platformlardaki kaliteli ve popüler olmayı başaran içeriklerin sayısı Amazon Prime Video’nunki ile hemen aynı desem sanırım hiç kimse karşı çıkmayacaktır. Hatta bana kalırsa Amazon Prime Video diğer platformlarla kıyaslandığında orijinal içerikleri en başarılı platform. Şu ana kadar yayınlanan Jack Ryan, The Peripheral, Fallout gibi pek çok kaliteli içeriğin yanında birde The Boys var ki DC’ye, Marvel’a rahmet okutan cinsten. Bu yazıdaki ana konumuz ise başlıkta da belirttiğim üzere eski ordu mensubu, gezgin Jack Reacher’ın aksiyon dolu maceralarına odaklanan Reacher.
Lee Child takma adını kullanan İngiliz yazar Jim Grant’ in yaratmış olduğu Jack Reacher karakteri ve sonuncusu 2024’te yayımlanan toplamda 29 kitaptan oluşan serisinden uyarlanan Reacher dizisi, ilk sezonunyla Şubat 2022’de izleyicinin karşısına çıkmış ve oldukça yüksek beğeni toplamıştı. Senaryosu 1997 yılında çıkan ilk kitap Öldüren Kumpas(Killing Floor)’dan uyarlanan ilk sezon Reacher(Alan Ritchson)’ın Georgia’da sonu kalpazanlığa çıkan bir komployu Polis memurları Roscoe Conklin(Willa Fitzgerald) ve Oscar Finlay(Malcolm Goodwin) ile birlikte açığa çıkarmalarını anlatıyordu. Dizinin bu ilk sezonu ilk kitap olmasından da anlaşılacağı üzere giriş niteliğinde ve biraz daha sönük bir hikayeye sahip olsa da özellikle ikinci sezonda Reacher’ın eski askerlik arkadaşlarının da devreye girmeleriyle birlikte heyecanın zirveye çıktığını görmüştük. Dizinin 3.sezonu ise bana göre 2.sezona kıyasla daha az heyecan ve aksiyon barındırsa da bilhassa gizlilik ile ilgili ajan vb. temaları sevenler için yine harika ve ben de kesinlikle çok büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim.
3. sezonda ana karakterimizi bu kez DEA(ABD Uyuşturucu İle Mücadele Dairesi)’ne bağlı bir muhbiri kendisini içeriye sokan ajanların ve Maria Sten’in canlandırdığı Frances Neagley isimli eski arkadaşıyla birlikte kurtarmaya çalışırken izliyoruz. Reacher bunu yaparken aynı zamanda muhbir girdiği, halı tüccarı kisvesi altında esasen silah kaçıran adamın asıl emir aldığı kişi olan Xavier Queen(Brian Tee)’ den de intikam almaya çalışıyor. Bu sezonda en çok beğendiğim kısımlar kesinlikle zaten uzun boylu ve cüsseli diyebileceğimiz ana karakterimizin ondan daha cüsseli ve Hollanda devi lakaplı Olivier Richters tarafından canlandırılan Pauli ile olan sahneleri, özellikle de sezon finalindeki büyük kavgalarıydı. Bu sahneler bana geçen sene yine Prime Video’da gösterime giren Road House’daki Conor McGregor ile Jake Gyllenhaal’un dövüş sahnelerini hatırlattı.
Son olarak dizinin bu denli başarılı olmasında pek çok teknolojik ve senaryoya bağlı sebeplerinin yanında dizi çekilirken ışığın kullanılma biçiminin de beni çok etkilediğini söylemeliyim. Özellikle sokak lambalarının dahi bulunmadığı orman gibi yerlerde veya elektriğin kesildiği sahnelerde ışık o kadar isabetli şekilde kullanılmış ki kullanılan mavi ışığın etkisiyle sanki doğal ay ışığıyla hiç ışık kullanılmadan çekilmiş hissi yaratıyor. Buna benzer bir hissi kesinlikle platform dizilerinden The Peripheral ve The Terminal List’te de almıştım. Bir sahne ancak bu kadar mükemmel çekilebilir herhalde. Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce diziyi bu kadar övmekte haklı mıyım? En iyi sezon sizce hangisiydi? Yorum olarak belirtirseniz sevinirim.