Reformasyon: Değişimin Çağı

"İşte buradayım. Başka türlüsünü yapamam."

Reform ve reformasyon kavramları, Latincede “bir şeye yeniden şekil verme” anlamına gelen "reformare" ve "reformatio" kelimelerinden türemiştir. Özellikle XVI. yüzyılda Katolik Kilisesi'ni eleştirip Kitâb-ı Mukaddes’i temel alarak Hristiyanlığın aslına dönülmesini savunan bu hareket, büyük bir değişimin başlangıcını simgeler. İslam dünyasında ise benzer yenilik hareketleri genellikle ıslah ve tecdîd kavramlarıyla ifade edilmiştir (TDV İslam Ansiklopedisi).

Katolik Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu döneminde Avrupa'da yayılmasıyla birlikte Roma Katolik mezhebinin kutsal inanç merkezi olan Vatikan, büyük bir güç kazandı. Birçok krallık, hem dini hem de politik olarak Vatikan'a tabi oldu. Vatikan yönetimi, dini vecibelerin yanı sıra eğitim ve bilimin de kontrolünü elinde tutuyordu.

Avrupa’da Antik Yunan yazmalarının Latinceye çevrilmesiyle düşünce ve felsefe birikimleri Roma Hristiyan uygarlığına uyarlanmış, bu da Rönesans devrini başlatmıştı. Rönesans, Roma Katolik yönetiminin üniversite yapısında da etkili olmuştu. Hümanizma akımı, dünyevi bilincin gelişmesini, merakın artmasını ve yeni müritler kazanılmasını sağlamıştı. Bu dönemde önemli sanat, mimari ve edebi eserler Avrupa kültürünü şekillendirdi. “Dünyadaki bütün üniversitelerin kökeni Bologna, Paris ve Oxford'da kurulan ilk örneklere dayanır. 1400 yılına gelindiğinde elli üç yeni üniversite daha kurulmuştu. Bu kurumlar, entelektüel faaliyet üzerinde yoğunlaşıp eğitimi yeni bir anlayışla sunuyordu. Bunun ilk sonuçlarından biri ruhban sınıfın eğitiminin yeniden canlanmasıydı.” (Robertson, 2015, s.269)

Ancak bilgi, soylu, aristokrat ve ruhban sınıfının ulaşabildiği, derslerin ve eğitimin Latince yapıldığı Katolik anlayışla veriliyordu; dolayısıyla bilgi Roma’nın tekelindeydi. Dünyadaki bütün yollar gibi bilgi de Roma’ya çıkıyordu. Bu durum Vatikan’ın önemini artırmıştı; ancak hegemonyası artan kilise, ilerleyen yıllarda Vatikan’a yapılan ödemeler nedeniyle krallıkları zor duruma düşürdü ve krallıkların çıkarlarına ters düşmeye başladı. Saraylarda ve Vatikan’da kilisenin şatafatlı yaşantısı, yoksul halkın daha da yoksullaşmasına yol açmıştı. Halk üzerinde kontrol sağlamak için dini kendi çıkarlarına göre yozlaştırmaları ise büyük tepki çekiyordu. Bu durum, birçok ruhban sınıfı mensubu ve soylu tarafından sorgulanır hale gelmişti.

"Yüce majesteleri benden basit, açık ve doğrudan bir cevap talep ettiğinden, bir cevap vereceğim ve o da şudur: İnancımı ne papaya ne de konseye sunamam, çünkü hataya düştükleri ve hatta kendileriyle tutarsızlığa düştükleri açıktır. Öyleyse, Kutsal Yazılar'dan gelen kanıtlarla veya ikna edici nedenlerle ikna olmazsam, alıntı yaptığım metinden tatmin olmazsam ve yargım bu şekilde Tanrı'nın sözüne tabi kılınmazsa, hiçbir şeyi geri alamam ve almayacağım; çünkü bir Hristiyan'ın vicdanına aksi konuşması ne güvenli ne de dürüst olabilir. İşte buradayım. Başka türlüsünü yapamam. Tanrı yardımcım olsun. Amin." Martin Luther, 1520 yılının Nisan ayında Worms Diyeti'nde (Kutsal Roma İmparatorluğu'nun dini meclisinde) savunmasını bu şekilde sonlandırıyordu. Kutsal Roma hükmü altında birçok kişi yargılanmış ve Tanrı'nın ebedi huzur bahçesi olan Cennet'ten bu mahkemede mahrum bırakılmıştı. Latincenin Tanrı'nın kelamını yaymakta tek dil olması, halkın Tanrı ile olan bağının arasına ruhbanların girmesine neden oluyordu. Ruhban sınıfına mensup kişiler, Vatikan tarafından atanıyor ve gerekli görüldüğünde halkın ibadet edebilmesi için krallıklardan ruhbanlar eğitim almak üzere üniversitelerde dini eğitim alıyorlardı.

Reform hareketinin en tanınan ismi olmasına karşın, Martin Luther ne ilk ne de son kişiydi. Luther'den önce, dinine bağlı sıkı bir Katolik olan Jan Hus adında bir papaz, düşünceleriyle Kilise tarafından tepki çekmiş ve Konstanz Konsili tarafından yakılarak infaz edilmiştir. Ancak fikirler her zaman yaşamaya devam etmiştir. Hussit hareketi, entelektüel sınıfın fikirlerini ve İncil'i çeşitli dillere çevirerek yaymaya başlamıştır. Jan Hus'un teolojisi, Szerém İlçesi'nin (şimdi Sırbistan'da bulunan) köylerinde ve pazar kasabalarında yayıldı ve Hussit vaizleri İncil'in ilk Macarca çevirisini tamamlayarak İncil'in halk tarafından anlaşılabilir hale gelmesini sağlamayı amaçlamıştır. Bu durum, kuşkusuz Vatikan'ın Tanrı adına sağladığı hegemonyaya darbe olacaktı ve cezalandırılması gerekliydi. Çok süre geçmeden bu hareket de bastırılmıştı. Martin Luther'in düşüncelerinin daha duyulur olmasının başlıca sebebi, matbaa teknolojisinin daha maharetli kullanılması ve Luther'in yazarlık yeteneğidir. Düşünceleri, o zamanlarda önemli bir ruhban olan Erasmus tarafından da desteklenmiştir. Erasmus, birçok kralın akıl hocası olmasının yanı sıra, Kutsal Roma İmparatoru V. Charles ve I. Ferdinand'ın eğitimini üstlenmiştir. Luther'in artan ünü, halkların biriken yoksulluğu ve öfkesiyle beklenenden çok daha fazla etki göstermiştir. Hoşnutsuzluklar birçok krallıkta tesirini göstermeye başlamıştır. Hümanizmanın doğuşu ve büyümesiyle artık yeni bir düşünce şekillenir: sekülerizm ve milliyetçilik. Modern dünyanın temelleri bu dönemde atılmıştır. Katolik inancı iki mezhebe ayrılmıştır; Protestanlık doğmuştur. Üstelik bu inancın kuvvetli bir şekilde bastırılması zor bir dönemdir, çünkü Sultan Süleyman Macar topraklarına ilerlemektedir. Protestanlık kısa sürede birçok krallığı etkisi altına almıştır. Birçok bölgede Protestanlık düşüncesinden etkilenen ruhbanlar kendi Protestan kiliselerini kurmuştur. Bunlardan bazıları, diğer Protestanlık taraftarlarından daha farklı bir yol izlemiş ve daha baskıcı bir doktrin geliştirmiştir. John Calvin, Fransızca konuşulan topraklarda etkili olmuş bir düşünürdür. "Protestan din adamı ve laiklerden oluşan consistoire müessesesi vasıtasıyla özelde Hristiyan cemaatine mensup olanları ve genelde bütün toplumu reforme etmeyi amaçlayan Calvin’in kurduğu reform kilisesi, sosyal hayatı doğrudan kontrol altında tutma fikrini benimsemiş, bu ise tutucu bir rejimin meydana gelmesine sebep olmuştur." (TDV İslam Ansiklopedisi)

Günümüze kadar gelen birçok yeniliğin temelleri bu itirazlarla başlamıştır. Reformistler, bilginin kilise ve Roma tekeline son vermiş, üretici sınıfın Tanrı ile olan ibadetinin ruhban sınıfının hükmünde olmasına karşı önemli bir darbe vurmuşlardır. Matbaanın kullanımı önem kazanmış ve birçok yazılı eser artık halkın anlayabileceği şekilde kendi dillerinde yaygın olarak basılmaya başlanmıştır. Bu, şehirli ve tüccar halkın gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Laik bir devletin önemi bugün geçmişteki bu itirazlarda saklıdır. Eğer bugün hala hurafelerle bir toplum, bilimi ve bilgiyi göz ardı ediyorsa, gideceği yer tarihte onun gerisinde kalacaktır.