Romantizmin Ortaya Çıkışı

Aydınlanma çağından sonra yaşanan gelişmeler her alanı olduğu gibi edebiyat alanını da etkiler, romantizm de bu gelişmelerden biridir.

Dünya edebiyatında romantizm sözcüğünün yaygınlaşması ve sanat terimi haline gelmesinden çok önce, “romantik” ifadesinin kullanıldığı görülür. Romantik, sözcük olarak İtalyanca “romanezesco”dan gelir ve çoğu kez “roman ve hikâyeye benzer, romanvarî” anlamını taşıyan “romanesk” terimiyle ilişkilendirilir. Bu süre zarfında romantik ile romanesk sözcükleri karıştırılarak birbirinin yerine kullanılır fakat zamanla ikisi arasındaki fark belirginleşir ve romantik sözcüğü gerçek anlamıyla eser ve değerlendirmelerde yerini alır. (Betül Hastaoğlu Özbek,Romantizm ve Tanzimat Şiirinde Romantik Algı, Ardahan: Ardahan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2021) s.16-17.) 

Longman Sözlüğü, romantik sözcüğüne, “güçlü sevgi duyguları” ve “Bir kimsenin eylemlerini çok hayalî bir dünya fikrine dayandırması” (Longman, 2007, s. 791) ifadeleriyle yer verirken Oxford Sözlüğü, “sevgi ifadesiyle karakterize etmeye elverişli, gerçekliğin ötesinde idealize görünümü düşündüren ve bir kişinin sevgi duygularını kolayca gösteren” şeklinde açıklık getirir. (Oxford Dictioanaries, 2014) . Avrupa kıtasında daha sonraki dönemde ise insanın doğadan kopmadığı kutsal zamanlara ve tarihteki ihtişamlı günlere duyduğu özlemin etkisiyle sözcüğe; “eski şövalyelik romanlarını (romance), saz şairleri çağını anımsatan” (Claudon, 1988, s. 8) anlamının verildiği görülür.

Romantizm Sanat Ansiklopedisi’nde, sözcüğü yazınsal bir akım anlamıyla dile getiren ilk kişinin Madame de Stael olduğu söylenir. Madame de Stael romantizm üzerine şu ifadeleri kullanır: “klasik şiiri, eskilerin şiiri, romantik şiiri ise bazı bakımlardan şövalye geleneklerinden kaynaklanan şiir olarak sayıyorum.” Daha sonra Stendhal, Racine ve Shakespeare isimli eserinde bu terime yer verir ve böylece “romantik” ifadesi, yerini “romantizm”e bırakır. (Betül Hastaoğlu Özbek,Romantizm ve Tanzimat Şiirinde Romantik Algı, Ardahan: Ardahan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2021) s.16-17.).

18. yüzyıl Avrupa düşüncesi, 17. yüzyıldaki Otuz Yıl Savaşlarının ortaya çıkardığı sefaletin sonuçlarına göre şekillenmiştir. Mistisizm ve mezhep savaşları Avrupa’da, büyük bir kötümserlik doğurmuştu. O yüzden Avrupalı düşünürler, akılcılığı tek ve en önemli yol olarak görüyorlardı. Fransa’da Descartes, 17. yüzyılda insanı düşünen bir varlık olarak tanımlamış ve insanın düşünme yeteneğinin her türlü sorunu çözeceğini savunmuştur.

Romantizmin doğuşunda 1789 Fransız ihtilalinin de etkisi vardır. Çünkü Fransız İhtilali kurumların, düşüncelerin ve zevkin değişmesini hazırladı. İhtilal esnasında Bastille hapishanesinin ihtilalciler tarafından ele geçirilerek mahkumların serbest bırakılışı, romantizmin özgürlükle olan ilişkisinin simgesi haline geldi. 18. yüzyılın ikinci yarısında görülmeye başlayan bireyci anlayışa, özgürlük tutkusuna ve romantik duyarlığın değişik biçimlerine Fransız ihtilali yeni bir yön verdi. 

17. ve 18. yüzyıl boyunca Fransız edebiyatı bir saray ve salon edebiyatıdır. Jean Jacques Rousseau gibi salonlardan uzak yaşamak isteyenler, devrin Voltaire gibi önemli düşünürleri tarafından sert şekilde eleştirilmiştir. Çünkü onlar edebiyat yoluyla felsefi düşüncenin verilmesi gerektiğine inanıyorlar ve böylece insan aklının en karışık meseleleri bile halledebileceğine inanıyorlardı. Duygu, duyguculuk, duygusallık ise gerçekler karşısında insanın yanılmasına yol açan geçici durumlardır.

Lamartine’in 1820 yılında yayımladığı Meditations adlı şiir kitabı, her şeyden önce lirik duyarlığıyla öncekilerden farklıdır. O yılların edebiyat heveslisi Fransız gençleri bu eseri yeni bir edebi devrin başlangıcı olarak kabul ettiler. Çünkü Lamartine, Meditations’da bir insanın çektiği samimi ıstırapları duygusal bir dille anlatmaktaydı. Meditations adlı eseri sebebiyle, Lamartine’i o tarihte henüz 18 yaşında olan Victor Hugo “İşte, nihayet, şiir yazmasını bilen bir şair” sözleriyle övmüştür.  Victor Hugo, 1827’de Cromwell adlı bir piyes yazar. Hiçbir zaman sahnelenmemiş olan bu eserin önsözü, Fransız romantizminin beyannamesi olarak kabul edilmiştir.

''Açıkça söyleyelim. Zamanı geldi artık, çağımızda özgürlüğün ışık gibi, her yere girip de dünyada doğuştan en özgür şeye, düşünce olgularına girememesi yadırgatıcı olur. Kuramları, yazınbilimi, dizgeleri yıkalım. Sanatın yüzünü örten bu köhne alçı kaplamaları sökelim! Ne kural, ne de örnek vardır ya da yalnızca tüm sanata egemen doğanın genel yasalarından ve her oluşum için, her konuya özgü var oluş koşullarından kaynaklanan özel yasalardan başka kural yoktur… Tiyatro bir bakış açısıdır. Dünyada tarihte, yaşamda insana da var olanların tümü oraya yansımalıdır, yansıyabilir de ama sanatın sihirli değneğiyle.'' (Yazın Akımları Özel Sayısı, Türk Dil Kurumu Ankara 1981 s.71- 72; Çeviren: Osman Senemoğlu)

Hugo’nun ikinci dramı olan Hernani ise 25 Şubat 1830’da sahnelenir ve edebiyat tarihine “Hernani Savaşı” olarak geçen dönem başlamış olur. Theophile Gautier, Hernani’nin rol gereğince boruyu öttürmesinin, klasik-romantik savaşının edebiyatta başlama işareti olduğunu söyler. Romantizmle birlikte “şiire kavuştuklarını” ifade eden Gautier’ye göre edebiyat kendilerine kadar renksiz ve manasızdır. Klasiklerle aralarındaki hararetli savaştan bahsederken de klasiklerin romantiklere “vahşiler”, romantiklerin klasiklere “mumyalar” dediğini anlatır. “Düşünüyorum öyleyse varım.” yerine “Düşünüyor ve hissediyorum öyleyse varım.” görüşüne dönüşüm gerçekleşir.

Romantizmin etkisi sadece Avrupası Kıtası ile sınırlı kalmadı. Örneğin romantiklerdeki tarih tutkusu, bilinmeyen ülkelere karşı merak, uzak diyarlar özlemi, hemen hemen bütün romantiklerde görülür. Romantikler insanın coşkulu yanının özgür bırakılmasını isterken, edebiyat ve sanatta da kurallara karşı çıkıyorlardı. Klasiklerin trajedi için koydukları üç birlik kuralını bu yüzden reddettiler. Diğer yandan türler konusundaki ilkelere de karşı çıkarak yeni edebi türler icat ettiler. Klasik dönemin trajedi ve komedisine romantikler dramı eklediler. Nesir ve nazmı birleştirerek mensur şiiri ürettiler. Diğer yandan yarım kalmış yazılardan ibaret yeni bir tür icat ederek ona da fragman dediler.