Rönesans Felsefesinin Yeni Çağ'a Etkileri ve Töz Anlayışı

Rönesans Felsefesi ve Töz Anlayışı

Rönesans 'yeniden doğuş' demektir. Orta Çağ'da siyasi, kültürel, politik, bilim, sanat, mimari ve eğitim alanlarında bir yenilenme olarak da tanımlanabilir. Peki rönesans döneminde felsefe nasıldı, özellikleri nelerdi?

Rönesans Felsefesinin özellikleri;

*Önemli olanın insan aklı ve deneyin bize verdiği doğrulardır denmiştir. Doğruların kutsal kitaplarda hazır olarak verilmediği, insan aklıyla ve deneyimle onları arayıp bulmamız gerektiği anlatılmıştır.

*Dinin belirleyiciliği ortadan kalkınca filozoflar fikir ve düşüncelerini daha rahat ortaya koymuşlardır. Bu da daha çok sistem ve fikrin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

*Bu dönemde felsefe çeşitli dillerle de yazılmaya başlanmıştır.

*Felsefeciler artık meslek açısından din adamı olarak değil üniversite öğretmenleri ve araştırmacılar olmuştur.

*Felsefe ve felsefeciler bu dönemde otoriteye bağlı değillerdir. Zamanında otoriteye ters fikirleri olanlar hep eleştirilmişlerdir.

Rönesans döneminde felsefenin modernleşmesi ile Yeni Çağ iyi yönde etkilenmiştir. Öncelikle Rönesans Felsefesi, Orta Çağ düşüncesi ile Yeni Çağ düşüncesi arasında köprü denilebilir. Rönesans Felsefesi ile dünyaya ve insana yeni bir bakış oluşmuş, Yeni Çağ’da da bu değerler üzerinden yaşanması sağlanılmıştır. Teolojiden bağımsız bir felsefe olması ise Yeni Çağ’da bilime ve bilimin ışığına daha çok önem verilmiştir. Öyle ki Rönesans Felsefesinde matematik ve fizik yer almaktadır. Yine Rönesans Felsefesi ile doğa ve önemi de gündeme gelmiştir. İnsan doğanın parçasıdır ve bu yüzden doğayı anlayabilir denmiştir. Rönesans Felsefesi ile Yeni Çağ’da tümevarım yöntemi de ortaya çıkmıştır. Bir ispat ve çürütme yolları istenmiştir. Tamamen bilimselliğe geçiştir.  

Rönesanas Felsefesinin Önderleri Descartes, Leibniz ve Spinoza’nın Töz Anlayışları

17. yüzyılın felsefesi modern felsefe başlangıcı olması ile birlikte rasyonalist felsefenin de doruk noktasıdır. Rene Descartes, Baruch Spinoza ve Gottfried Wilhelm Leibniz üç temel filozofudur. Bu üç filozof ‘töz’ kavramı konusunda fikir ayrılıklarına düşmüşlerdir.

Descartes, ilk töz olarak ‘ben’i ya da ‘bilinç’i ortaya koymuştur. Düşünen bir ben şüphe edilmeyecek cinsten bir tözdür der. Fakat daha sonra Meditasyonlar’a ikinci töz olarak ‘şey’leri ekleme çalışmıştır. Bunu kanıtlamak için de mükemmel bir varlık olarak Tanrı’yı, daha sonra o mükemmel varlığın ‘ben’i yanıltmayacağı düşüncesiyle ‘şey’leri kanıtlamıştır. Böylece ikinci şey ‘madde’ ya da ‘beden’ olmuştur. Bu fikirleri ile dualist bir felsefe ortaya çıkmıştır. Ruh-beden ya da bilinç-madde ikiliği Descartes’in ikili töz anlayışının özetidir.


Leibniz Monad kelimesinden bahsetmiş ve ‘bileşiklere giren, yalın/basit bir cevher’ şeklinde bunu tanımlamıştır. Bu durumda da Monad, parçası olmayan, tamamıyla yalın ve varlığın da en temel parçası şeklinde tanımlanmaktadır. Monadın sayısı yoktur, sonsuzdur. Sonsuz olması da sonsuz sayıda töz olduğunu anlatmaktadır. Descartes ile karşılaştırıldığında, Descartes’in ikili töz düşüncesi Leibniz felsefesinde sonsuz olarak karşımıza çıkar. Ayrıca Leibniz felsefesine göre Monadların birbirine etkide bulunması imkânsız olduğu için Descartes’in ikili tözündeki etkileşim problemi ortadan kalkmaktadır.


Spinoza’nın töz anlayışı tamamen farklıdır. Ona göre töz ‘var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, varlığının yegâne nedeni kendisi olan şeydir. Bu tanıma uyan her türlü şey töz olmaktadır. Fakat düşününce bu tanıma uyan tek şey Tanrı’dır. Dolayısıyla Spinoza’ya göre tek töz vardır o da Tanrı’dır. Bahsetmek istenen Tanrı burada biraz farklıdır. Spinoza’ya göre doğa ile Tanrı iç içedir ve bu durumda tek töz Doğa-Tanrı’dır.


On yedinci yüzyıl töz problemi özeti olarak üç farklı görüş vardır. Descartes ikili tözden bahsederken Leibniz sonsuz sayıda monad ve sonsuz sayıda tözden, Spinoza ise tek tözden ve onu da Doğa-Tanrı olacak şekilde bahseder.