Ruthless Love

Ruth-less Martin Eden Ve Aşk

"Angela, I'm sorry darling. Can you forgive me?"

"Seni çok özledim. I miss you. Nolur affet beni"

İnce yeşil parkası içinde ağlarcasına tiz sesiyle zar zor konuşmaya çalışan bir adam, karşımda oturmuş sevgilisine kendini affettirmeye çalışıyordu. Saçları ağarmış, yaşı altmışa dayanmış bu adamın Angela'sı, sevgilisi miydi, yoksa metresi miydi diye düşündüm biraz. Ardından elimdeki Martin Eden'ı okumaya devam ettim. Martin Eden'ın kitap versiyonundan önce filminden bahsetmek isterim. Luca Marinelli'nin baş rolünde yer aldığı film, orijinal versiyonundan farklı olarak 1960 İtalya'sında yer alıyor. İtalyan kasabalarında yaşayan yerli halk, indiği kıyıda kadın sıcaklığı arayan denizciler, mavi düşleriyle balıkçılar, sokakta kavga eden çocuklar... Akan yavaş hayatın içinde gününü geçirmek için çalışan kasaba halkı, siesta zamanlarında sandviçlerini yiyor, kahkahalar eşliğinde geçen gün çıktıkları tekne gezintisinde gördükleri balıkların büyüklüğünden bahsediyorlar.

Günlük yaşamın doğal ve çarpıcı kesitlerine yer veren film, oldukça renkli ve belgesel tarzda çekimlerle desteklenmiş. Martin Eden'ın hayal gücünden yazıya dökülen bu kesitler, kısa, loş ışıklı ve oldukça gerçekçi sahneler olarak seyircinin önüne seriliyor. Öyle ki yetmişine az kalmış, diri mavi gözleri göğü delen sivrilikte yaşlı bir adamın balığa çıktığı bir gün yakaladığı ahtapotu avlayışını, etkisiz hale getirişini, ardından pişirişini cam gibi saydam bir gerçeklikle izliyoruz.

Ruth, Martin'in ilk aşkı. Martin ise Ruth'un ilk aşkıymış. Aşka, erkeklere, Martin'le tanışana kadar o gözle bakmamış, daha önce hiç sevgilisi olmamış Ruth; Martin'in kendine olan büyük sevgisini taşıyamayacak kadar da narin bir kalbe sahip. Erkek ruhunu daha önceden inceleme fırsatı bulmamış, daha doğrusu tercih etmemiş Ruth, Martin'in derin sevgisi altında ne yapacağını bilemiyor. Onu ilk gördüğü andan beri hayranlıkla gözleri ışıldayan, onu adeta yaşam koçu olarka gören Martin, adeta her şeyi Ruth için yapıyor. Ruth'un sevgisini, saygısını kazanabilmek, kendisinin büyük bir adam olduğunu göstermek için yıllarca çalışıyor. Yaptığı dönemlik işlerin ardından masa başına oturup yazıyor, kitaplar okuyor, Ruth gibi entelektüel bir genç hanımın yanında kendisi de entelektüel bir genç adam olmak istiyor.

Çocukluğundan beri denizcilik yapıp ülkeden ülkeye gezmiş Martin. 19 yaşındaki genç ruhu, gittiği kıyılardaki falezlerin bıçak gibi keskinliğiyle yontulmuş ; kaba ve günü kurtarmaktan başka bir şey istemeyen diğer denizcilerin yanında hayatı en zor haliyle deneyimlemiş. Buna rağmen ruhu yeni doğan bir bebek gibi tertemiz kalmış Martin'in. Gittiği uzun gezilerde ağır işler yaparken bir yandan birçok yazarı, şairi tanımış, St. Petersburg sokaklarında elleri cebinde dolanmış. Ruth ile tanıştıktan sonra ise kendini tamamen yazar olmaya adamış, bu genç kadının kalbinde yer edinmek için yıllarca çalışmış. Varlıklı bir aileye sahip, edebiyat öğrencisi Ruth için henüz ve kuvvetli biçimde deneyimlediği aşk sıra dışı olmuş tabii. Martin'in gözlerinden, ellerinden, omuzlarından canlılık akan vücudu Ruth'un el değmemiş kalbinde dayanılmaz bir baskı yaratmış. Bu hırslı, tuttuğunu koparan, öğrenmeye karşı büyük bir açlık duyan genç adama mükellef bir sofra hazırlamak Ruth için alışılmadıktı, tabii. Ailesi, kendisi gibi varlıklı ve üniversite mezunu bir genç adamla evlenmesini istiyor, Ruth ise Martin'in kanlı canlı gözlerindeki aşktan kendini alamıyormuş.

Zor zamanlar geçirdikten sonra aşık olduğu kadın ile birlikte hayata yeniden gözlerini açan bir erkeğin yaşadığını anlamak oldukça güçtür, ama Martin Eden'ı bir an önce okumanız ve izlemeniz size yardımcı olacaktır. Size, aşkını okuma ve izleme fırsatı bulduğum bir adamın hikayesini kısaca anlatmak istedim. Filmden bu kadar etkilenmem, günlük hayatta gözlemlediğim insanlar hakkında fikirlerim, yazımın oldukça up and down olmasına yol açtıysa kusuruma kalmamanızı rica ediyor ve iyi akşamlar dileyip lezzetli bir akşam yemeğinin yorulmuş bedeninizi onarmasını diliyorum.