Saatleri Ayarlama Enstitüsü - AHMED HAMDİ TANPINAR

Hayri İrdal, Nuri Efendi ve Halit Ayarcı...

Hayri İrdal’ın saatlere olan merakı, daha çocuk yaşta içinde bir tutkudur. Hayri’nin doğum günü, ilk saatine sahip olduğu gündür. Aynı zamanda evlerinde, dedesinin cami yaptırmak hayaliyle aldığı ve duvarın bir köşesinde asılı duran "Mübarek" isimli saatle birlikte hayatı bundan ibarettir. Bu saat, Hayri için sadece bir zaman ölçme aracı değil, aynı zamanda ailesinin hayallerinin ve umutlarının bir sembolüdür. Dedesi, cami yaptırmak gibi büyük bir hayal kurarken, bu saat onun hayalinin bir hatırası ve temsili olarak duvarda asılı durur. Nesilden nesile geçen bu hayal de babasından sonra Hayri İrdal'a miras kalacaktır. Hayri, bu saatin her tik takında dedesinin büyük hayalini ve bu hayalin getirdiği sorumluluğu hisseder.

İlk gençlik yıllarında Hayri İrdal okul hayatından pek hoşlanmasa da saatlere olan ilgisi onu farklı bir yöne çeker. Okulda aldığı formal eğitimden ziyade İrdal’ın asıl ilgi duyduğu yer, zamanın ölçülmesi ve düzenlenmesiyle ilgili bilgi ve becerilerin kazanıldığı muvakkithane olur. Muvakkithane, İrdal için sadece bir öğrenme yeri değil, aynı zamanda bir sığınak ve tutku merkezi haline gelir. Burada tanıştığı Nuri Efendi, Hayri İrdal’ın hayatında onu hep takip edecek ve derin bir iz bırakacak önemli bir figür haline gelir. Nuri Efendi, İrdal’a sadece saatlerle ilgili teknik bilgiler vermekle kalmaz, aynı zamanda ona dürüstlük, sabır ve çalışkanlık gibi erdemleri de aşılar. Nuri Efendi’nin etkisi İrdal’ın karakterine derinlemesine nüfuz eder ve onun içinde yaşadığı toplumun bozamadığı bir dürüstlük ve iyilik parçasını içinde taşır.

Toplum izin verse ondan aldığı terbiye ve örnekle oldukça iyi bir hayata sahip olabilmesi olasılığı da vardır. Ancak Hayri İrdal’ın içinde yaşadığı toplum, onu sürekli olarak farklı yollara çekmeye çalışır. Başta babası olmak üzere çevresindeki birçok kişinin olumsuz etkisiyle ahlaki bir çöküşe sürüklenir. Seyit Lütfullah, Avcı Naşit Efendi, Abdüsselam Bey, Doktor Ramiz ve Halit Ayarcı gibi karakterler, onun ahlaki çöküşünde önemli rol oynarlar. 

Babası, hayatındaki sıkıntılardan kurtulmak için sürekli kolay yollara başvurur. Aristidi Efendi’nin eczanesindeki kaçak simya deneyleri, Seyit Lütfullah’ın Kayser Andronikos hazinesinden pay alma hayalleri ve kız kardeşinin vefatında miras beklemek gibi umutlar, İrdal’ın babasının yaşamında sürekli kolay yoldan paraya sahip olma umutları, Hayri’nin hayatında sürekli bir hayal kırıklığı ve hayalperestlik kaynağı olur.

Doktor Ramiz ise Hayri’yi bir hasta olarak görmek yerine ona, kendi teorilerini ispatlama hevesiyle yaklaşır. Doktor’un bu empati yoksunu ve gösterişe yönelik yaklaşımı, Hayri’yi gerçekten dinlemek yerine, ağzından çıkan ilk cümleye dayanarak kendince teoriler üretmesi, Hayri’nin içsel çatışmalarını ve kararsızlıklarını derinleştirir. Bu durumda, Hayri’nin doğru ve yanlış arasındaki sınırları belirlemesi daha da zorlaşır. Ramiz’in ilgisiz ve kendini beğenmiş tavırları, Hayri’nin bu çatışmaları çözümlemesine yardımcı olmaz hatta ilk eşi Emine’yi de kaybetmesine neden olur.

“Sen erken yaşta bir iş tutup ona kendini vermezsen büyük sıkıntılara uğrayabilirsin. Yaradılışın mütevazi insan yaradılışı... Hayata ve etrafa karşıyeter derecede dayanıklı değilsin. Seni ancak iş kurtarabilir." (Nuri Efendiden, Hayri İrdal'a....)

Bu ortamda, Hayri İrdal’ın zihni karışır ve onun doğru yolda kalmasını sağlayacak ahlaki pusula zayıflar. Özellikle Halit Ayarcı, İrdal’ı içindeki en temiz ve bilge yanıyla yani Nuri Efendi ile vurarak onu tamamen ahlaki olarak yıkar.

Halit Ayarcı fırsatçı bir karakterdir. Onun için başarı her şeyden önce gelir. Her şeye karşı kayıtsızdır; sadece kendi çıkarlarını gözetir. İnsanları manipüle etme konusunda son derece yeteneklidir ve bu yeteneğiyle Hayri İrdal’ı kendi doğrularından uzaklaştırmayı da başarır. Başlangıçta dostane ve yardımcı görünür. Hayri'ye umut ve fırsatlar sunar. Ancak bunlar gerçek değil, yanıltıcıdır. Hayri, Ayarcı’nın etkisi altında aslında bir illüzyon dünyasında yaşar. Ayarcı’nın vaatleri, Hayri’nin daha önce hiç görmediği bir rahatlık ve konfor sağlar ancak bu rahatlık ve konfor, sahtekarlık ve aldatmaca üzerine kuruludur. Ayarcı, Hayri’ye sürekli olarak kolay yoldan başarı ve zenginlik vaat eder. Halit Ayarcı, Hayri’nin hayatında bir tür şeytani mentor gibidir. Onun rehberliğinde Hayri, giderek daha fazla sahtekarlık ve yalan dolan içine çekilir. 

Hayri İrdal, gerçek düşüncelerini her dile getirdiğinde Halit Ayarcı güler ve sürekli devrin değiştiğinden, kendisi hariç herkesin halinden memnun olduğundan ve bu değerlere bağlı kalarak bir şey başaramayacağından söz eder. Sık sık Hayri İrdal’ı içinden çıkılması zor ve yüklü işler vererek ayağının altından çeker.

Halit Ayarcı'nın, Hayri İrdal'ı kendisinden tamamen koparacak en yıkıcı hareketi, Nuri Efendi'nin hatırasını ve mirasını yok etmeye yönelik tuhaf bir planla gerçekleşir. Ahmet Zamani adıyla, aslında Nuri Efendi'yi temsil eden bir figür uydurulur. İrdal'ı, bu sahte karaktere kendini bağlı hissetmeye ve onun izinden gitmeye ikna etmeye çalışır. Ancak bununla da yetinmeyen Ayarcı, İrdal'dan Ahmet Zamani'nin sahte öğretilerini içeren bir kitap yazmasını da ister. Bu kitap, aslında Nuri Efendi'nin öğretilerini ve mirasını çarpıtarak yok etme amacı taşır.

İrdal, Ayarcı'nın etkisi altında ve kendi çıkarları doğrultusunda, bu sahte kitabı yazmayı kabul eder. Bu onun için bir nevi vicdanın son çöküşüdür. Nuri Efendi'nin hatırasını yok etmek ve onun yerine Ahmet Zamani'yi geçirmek, İrdal'ın karakterinin en derin ve en karanlık noktasını temsil eder. İrdal, bu kitabı yazarak adeta kendi kendine hocası olan Nuri Efendi'yi yok etmiş olur. Onun değerlerini ve mirasını silip, yerine sahte bir figürü geçirmiştir. Halit Ayarcı da istediğine kavuşmuştur.

Zaman zaman Ayarcı’nın etkisinden kurtulmaya çalışsa da Ayarcı buna müsaade etmez: “Artık dönemezsiniz. Çünkü hiç bir şeyden vazgeçemezsiniz” der. Dizginlerini tamamen elinden bırakmış artık çevresinde gelişen hiç bir şeye hakim olamayan, adeta özgürlüğü elinden alınmış, olayların esiri birisidir artık Hayri İrdal. Bu oyunda İrdal’ın çevresindeki herkes, oğlu Ahmet hariç, halası, kızı, karısı ve dostum diye bildikleri Ayarcı’dan yanadırlar. İrdal’ın Ayarcı’ya karşı koyamamasının en önemli sebeplerinden biri de budur. Ahmet dışında hiç kimse sorgulamalarında İrdal’a ahlaki açıdan destek çıkmaz. Çevresindekiler gidişattan, Ayarcı’nın kocaman bir yalanla da olsa hayatlarına kattıklarından son derece memnundurlar. Hayri İrdal da, yaratmış olduğu bu farklı gerçeklikte tüm zamanını geçirmeyi ve avare işlerle uğraşmayı bir hayat döngüsü haline getirmiştir.

Halit Ayarcı, toplumda boş ve anlamsız kurumlar yaratmaktan çekinmez. Kendi çıkarları doğrultusunda bu kurumları oluşturur ve onların toplumsal değer kazanmalarını sağlamak için çeşitli manipülatif yöntemlere başvurur. Yenilikçi görünen ama aslında içi boş olan bu kurumlar, insanların modernleşme adı altında değişimi benimsemelerini sağlar. Ayarcı, bu kurumların işlevsel olmasına gerek olmadığına inanır; çünkü insanların bu kurumlar aracılığıyla değişimi kabul etmeleri, onları üretkenlik ve çalışma etiği gibi eski değerlerden uzaklaştırır. Böylece çalışarak kazanmak ve değerli bir birey olmak yerine, kolay yoldan kazanmanın ve çabasızca değer görmesinin daha değerli hâle geleceğine inanır. 

Roman, aslında dönemin Türkiye'sindeki modernleşme tartışmalarını derinlemesine ele alarak, toplumun yaşadığı çelişkileri ve içsel ikilemleri yansıtır. Tanpınar'ın eseri, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş sürecinde yaşanan değişim ve dönüşümleri incelerken, özellikle modernleşme çabalarının yarattığı karmaşıklığı da vurgular. Halit Ayarcı karakteri romanın merkezinde yer alarak, Doğu ve Batı arasındaki çatışmayı temsil eder. Geleneksel ile modern arasında sıkışmış bir Türk insanının içsel ikilemlerini yansıtır. Ayarcı'nın kimliği ve hayata bakışı toplumdaki bu çatışmanın bir yansımasıdır. O, modernleşme çabalarının yüzeysel yanlarını temsil ederken aynı zamanda geleneksel değerlerden kopmanın getirdiği kayıpları da gösterir.

Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde biz okuyuculara, batılılaşma serüveninin Türkiye'nin tarihindeki önemli bir dönemeç olduğunu vurgular. Tanpınar bu süreci incelerken, toplumun yaşadığı çelişkileri, karmaşıklıkları ve içsel çatışmaları ustalıkla aktarır. Bu sayede roman, sadece bir dönemin portresini çizmekle kalmaz, Hayri İrdal karakteri ile insanın evrensel içsel mücadelelerine de ışık tutar.