Sağlıklı Yaşama Giden Yol: Fasya Ağı

Yaşadığımız dünyayı tanımak ve anlamak için çabalarken yaşadığımız bedenin içinin neye benzediğini ne kadar biliyoruz?

Yaşadığımız dünyayı tanımak ve anlamak için çabalarken yaşadığımız bedenin içinin neye benzediğini ne kadar biliyoruz veya araştırıyoruz? İçimiz neye benziyor? İçimizin neye benzediğini bilmek yaşadığımız bedeni iyi tanımak için oldukça önemlidir. Eğer anatomi kitaplarındaki gibi kırmızı kaslar, damarlar, katman katman dokulara benzediğimizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Aslında bedenimizin içi tam bir örümcek ağı gibi gözükmektedir. Bu örümcek ağ yapısına da fasya adı verilmektedir. Fasya 70 trilyon hücrelerimizi uygun yerlerinde bir arada tutan, lifli, yapışkan ve ıslak proteinlerden oluşan 3 boyutlu örümcek ağıdır. Fasya bütünseldir, tepeden tırnağa, doğumdan ölüme, mikrodan makroya kadar tüm bedenimizi sarmaktadır.

Fasya (Fascia) terimi dünyada ilk kez Antonio Scarpa’nın (1752-1832) karın duvarındaki Scarpa Fasyayı tarif etmesi ile kullanılmıştır. Sonrasında cerrah Giuseppe Sterni (1876-1919) yüzeyel fasyayı tanımlamıştır. 1983’te ise Uluslararası Anatomik Terminoloji Komitesi, yüzeyel fasya ve derin fasya olarak isimlendirmiştir. Sonra kas sisteminin fasyası epimisyum, perimisyum ve endomisyum olarak bu tanıma dahil edilmiştir.

Dünyada ilk Uluslararası Fasya Araştırma Kongresi 2007 yılında Harward Tıp Fakültesi'nde düzenlenmiştir. 2012’de Kanada’da yapılan 3. Fasya Kongresi'nde fasyanın geniş bir tanımı yapılarak “Fasya, sadece endomisyum, perimisyum, epimisyumun kas fasyası değil, insan vücudunda tepeden topuğa kadar uzanan, derinin altından kemiklere kadar tüm doku katmanlarını birbirinden ayıran, bir arada tutan ve belli oranlarda birbirleri üzerinden kayarak bağımsız hareket etmelerine izin veren, üç boyutlu entegre bir yapıdır,” denmiş ve vücuttaki tüm yapıları, bağlar, tendonlar, eklem kapsülleri, kemikler, organlar, sinir katmanları, merkezi sinir sisteminin çevresi, bronşiyal yapılar ve karın mezenteri dahil onları kaplayan, örten, koruyan ve destekleyen yapı tanımı da bir öncekine ilave edilmiştir. 2015 de Washington DC’deki 4. Fasya Kongresi'nde fasyanın tanımı tekrar tartışma konusu olmuş ve Prof. Carla Stecco “Fasya, kasları ve diğer iç organları bağlamak, kaplamak ve ayırmak için cildin altında oluşan bağ dokusunun bir kılıfı, örtüsü ya da çok sayıda parçalanabilir kümesidir,” tanımını yapmıştır. Buna karşılık Prof. Jean-Claude Guimberteau “Fasya, dinamik hareket ve kayma kapasitesine sahip, insan vücudunun birincil ağını oluşturabilen bir multimikrovaküler kollajenik emici sistemdir,” demiştir.

Her akşam uyuduğumuzda bedenimizin içinde örümcek ağı gibi daha fazla doku üretilir, her hareketle de bu doku yırtılır ve düzene girer. Amaç esnekliği artırmak değildir, stabilite ve esneklik arasında dengenin sağlanması ve korunmasıdır. Bedenimizin %60-65 oranında sudan oluştuğu söyleniliyor, peki nerede bu su? Vücuttaki kastedilen su çeşmeden akan su gibi değildir. Fasya bir su sistemidir. İçindeki hyalüronik asitle suyun birleşmesi sonucu jelimsi bir maddeye dönüşmesini sağlar. Suyun dördüncü hali diye de kabul edilmektedir. Fasya eskiden tıp biliminde önemsizdi. Ancak yukarıda da belirttiğim üzere yakın zamanda fasyanın önemi anlaşıldı ve üzerinde durulması gereken bir yapı olduğu fark edildi. Peki fasya neden bu kadar önemli ve görevleri nelerdir? Gelin birlikte bakalım.

Fasya dokusu, bedenimizdeki bütünsel iletişimi sağlayan bir ağ gibi birleştirme ve ayırma görevini üstlenmektedir. Duygu durumumuz, yediklerimiz, içtiklerimiz ve gündelik hareketlerimiz fasya yapısını etkilemektedir. Sigara kullanımı fasya yapısını yıpratmaktadır. Buğdayın (glutenin) ve şekerin fasya kalitesi üzerinde yıpratıcı etkisi olduğu düşünülmektedir. Kısacası fasya yapısı tüm bu saydığımız unsurlardan anbean etkilenir. Fasya içinden geçen damarlar, sinirler ve sıvılar vardır, ayrıca fasya organları, beyin zarı, kemik ve kasları çevreleyen, içlerinden geçtiği yapılarla etkileşime giren, baştan ayağa tüm vücudu kesintisiz olarak saran bir bağ doku ağ yapısıdır. Fasya kalitesi ne kadar yüksek ise bu damarlar ve sinirler de o kadar sağlıklıdır. Sağlıklı fasya jel ile sıvı arasındaki dengenin korunmasıyla ortaya çıkar. Sağlıklı fasyada kaygan dokular iyi işleyen bir mekanizma gibi aşırı sürtünme olmadan hareket edebilir. İçerisinde 100.000 reseptör bulunduran fasyanın görevlerini sıralamak gerekirse aşağıdaki gibi kısaca özetleyebiliriz.

·        Her organı uygun yerde tutmayı sağlayacak bağlantı noktalarını bir arada tutarak içsel bütünlüğü sağlarlar.

·        Hareketlerin üretimi, kontrolü ve koordinasyonu ile fizyolojik güçlerin yönlendirilmesi gerçekleştirilir.

·        Enerjiyi absorbe ederek organ ve kasları şoklara ve ani basınç değişik­liklerine karşı da korur.

·        Fasya bağımsız olarak bilgi işleme yeteneğine de sa­hiptir.

·        Fasyanın paralel kollajen lifleri mekanik kuvvetin yönüne göre düzenlenir. En güçlü ve kalın fasyalar postürün ve formun şekillenmesi için önemli­dir.

·        Fasya pozisyon sağlanmasında enerji rezer­vinden dolayı kaslardan daha önemlidir. Postürün sağlanması ve de­vamlılığını kaslar fasyalar sayesinde oluşturur.

·       Fasya zincirleri kemiklerdeki çok sayıda transfer noktanın bütünlüğünü sağlayıp iletimi, koordinasyonu ve harmonizasyonu, yükü dağıtmaktır.

Hareketsizlik fasyanın kaygan ve sağlıklı yapısını kaybetmesine neden olur. Sadece oturmak değil, belirli hareket rutininin dışına çıkmamak da bazı bölgelerde fasyanın hareketsizliğine yol açar ve kaygan, sağlıklı ağ dokusunun sertleşmeye başlamasına sebep olur. Örneğin, bir koşucu üst bedenini esnetmeden hayatına devam edebilir. Hiçbir hareket sistemi kendi içinde mükemmel değildir. Dolayısıyla hepimiz bedenimizin çeşitli yerlerinde sıkışıklık, dolaşımsızlık ve rahatsızlık hissederiz. Fasya bir kazak gibidir. Bir tarafı zedelenirse etkisi bedenin başka bir yerinde hissedilir. Dolayısıyla boyun ağrısının kaynağı pelviste ya da hamstring kaslarında olabilir. Düzenli hareket kasların etrafındaki fasyayı yapılandırır ve bu durum hareket etmeyi kolaylaştırır. Belimizin etrafındaki fasya yapısını incelersek, büyük bir darbe almadığımız sürece, bu bölgede kolay kolay incinme olamayacağını görürüz. Bedenimize yaptığımız en büyük zararlardan birisi hareketsizliktir. Öne ve arkaya eğilerek zamanla en kalın fasya dokusunun bile daha kaygan ve sağlıklı hale geldiğini deneyimleyebilirsiniz.

İçalgı, özduyum olarak da geçen Propriyosepsiyon beynin ve bedenin farklı parçalarının birbirine ve ortama kıyasla nerede konumlandığını ve nasıl hareket ettiğini bilmesini sağlayan duyudur. Eklemlerin boşluktaki pozisyonunu, konumunu, hareketini algılama duygusudur. Ayrıca Propriyosepsiyon uzaydaki yerimizi belirlemeyi sağlamaktadır. Propriyoseptif duyular fasyanın yüzeyinde yer alıyor.

İnterosepsiyon fizyolojik ihtiyaçlarımızı içsel duyularımız vasıtasıyla anlamak ve duyumsamak demektir. Diğer bir deyişle iç alan farkındalığıdır. Mesela kendi duyularımızla temasa geçerek beden ısımızın şu an sıcak mı yoksa soğuk mu olduğunu duyumsamak, kalbimizin hızlı mı yavaş mı attığını duyumsamak, bağırsaklarımızın nasıl bir durumda olduğunu ve en son yediğimiz yemeğe nasıl tepki verdiğini duyumsamak ya da midemizde nasıl hislerin olup bittiğini hissetmek interosepsiyon reseptörleriyle daha doğrusu fasya ve sinir uçları ile vücut içinde iletilir.

Vücutta ya da psikolojide bazı açıklanamayan bozuklukların kaynağı tahrif edilmiş propriyosepsiyon ya da interosepsiyon duyusudur. Bu duyulardaki bozukluklar evlilikleri bile yıkabilir, örneğin herkes sizin aksi ve ters biri olduğunuzu bilir fakat siz kendi durumunuzu hissedemezsiniz. Empati eksikliği ve kişinin kendi enerji halini anlayamaması duygusal bir yaradır. Bu durum interosepsiyonla bağlantılıdır. İnterosepsiyon fasyanın birincil duyusudur. İnterosepsiyon duyumları yani fasyayı uyarmak ve canlandırmak için derin ve saatlerce süren masajlara ihtiyaç yoktur. Çok ilginçtir ki, bir kişiye sadece bir kediyi sevdiğiniz gibi dokunsanız bile derinin hemen altındaki dokunsal hisler size bu dünyada yalnız olmadığınızı hissettirecek ve diğer insanlarla bağlantıda olduğunuz duygusunu geliştirecektir. Fasyal ağ dokusu otonom sinir sistemimizle vücudumuzu birbirine bağlarken aynı zamanda vücudumuzdaki en önemli duyusal organdır. Fasya proprisepsiyon (özduyum, içalgı) için hayati önem taşır ve bu duyuların hepsi kendi varlık hissimizi oluştururlar.

Görülüyor ki fasya vücudumuzda bütünselliği sağlamakla kalmıyor hem fiziksel hem psikolojik anlamda dengede kalmamız konusunda epey yardımcı oluyor. Fasyanın hareketsizlikten, sağlıksız beslenmekten, sigaradan ve stresten etkilendiğini söylemiştik. Öyle ki, içinde bulunduğumuz pandemi süreci hareketsizlikten, kendimizi yemeye veya sigaraya vermekten, yaşam standartlarımızı ve maddi durumumuzu etkileme kaygısından ve tabii ki de hastalık kapabilme olasılığının (belki de hastalığı zorlu bir süreçte atlattığımızdan) yarattığı stresten dolayı çoğunluğumuzun fasyası muhtemelen jel kıvamından katı forma geçmeye başlamış, belki de geçmiştir. Yaşamımızı sağlıklı ve nitelikli kılmak görüldüğü üzere aslında çok basit. Vücudumuzdaki tahrif edilmemiş fasyanın normal işleyişini bilmek bile bize ipuçları vermektedir.

Hareket et, doğru beslen ve kendini gereksiz kaygılardan uzak tut. Fasyan ne kadar jel kıvamındaysa vücudun o kadar su tutar, hücrelerin o kadar genç kalır ve ruh sağlığın da o kadar dengede kalır.  



Kaynaklar:

Advayta Yoga Online Uzmanlık Eğitimi Ders Notları

http://www.fasciabalanceacademy.com/fasya-nedir/

Acarkan, T. ve Nazlıkul, H. (2017). Fasya Fonksiyonları, İşlevsel Görevleri ve Nöralterapi Yaklaşımı, Bilimsel Tamamlayıcı Tıp, Regülasyon ve Nöralterapi Dergisi, 11(3), 9-15.

İlginizi çekebilecek videolar:

https://www.youtube.com/watch?v=VRACxEJlvGU&t=7s