Sahipsiz Mektup

İnsanların gözlerinin içinden hikayelerini okuyabilen bir kadın ve onun karşısına çıkan sahipsiz bir mektup...

Yaşadığım şehri sevmeye çabaladığım günlerden birindeydim. Bu şehirde yaklaşık 18 yıldır yaşıyordum ama hiçbir zaman kendimi bu şehre ait hissedememiştim. Bu şehre beni bağlayan tek bir etmen vardı ki, o da ailemdi.



Bir şehri insan nasıl sevebilirdi? Biz bu çağda bir insanın nasıl sevileceğini bilmezken şimdi bir şehri ve içindeki onlarca insanı nasıl sevecektik? Belki herkesin mutsuz suratlarla dolaştığı çoğu için anlamını yitirmiş sokaklarda dolaşırken hayatıma yeni anlamlar bularak yeni meraklar katarak hayatımı sevebilirdim bu şehri deyip yeni mekanlar keşfetmeye çalışıyordum. Bazen yeni mekanlar keşfetmeye çalışıyordum bazen bir mekanın müptelası olmaya çalışıyordum ayaklarım beni nereye götürürse ona göre hareket ediyordum. Belki de bu yüzden sağlam bağlar kuramıyordum insanlarla aramda. Ben hep kafasına göre davranan biriydim.

Bugün kitabımı alıp iki veya üçüncü defa geldiğim o kafeye götürdü ayaklarım beni. En kuytu köşedeki iki kişilik masaya oturdum. Evet bugün iki kişiden daha fazlaydık. Ben ve kitabımın kahramanları ile kocaman bir ekiptik. Ben kendimi hiç kimselere, hiçbir yere ait hissedemezdim, kitaplar dışında.

"Ne alırsınız hanımefendi?" yanıma gelen garsonun sesi ile düşüncelerimin içinde boğuşup nerede olduğumu unuttuğumu fark ettim. Menüye ve garsonun yüzüne dahi bakmadan siparişimi verdim. Ben insanların yüzüne bakmayı da sevmezdim her insanın yüzüne baktığımda o gözlerin o yüzün kendi hikayesini görmek beni bu hayatı yaşamaya devam etme konusunda zorlayan bir şeydi. Ben insanların hikayelerini gözlerinin içindeki kırgınlıklardan, yüzlerindeki izlerden, saçlarından anlayabiliyordum.

"Filtre kahve alabilir miyim?"

"Tabi." deyip yanımdan ayrıldı garson. Bense çantamın içinden bugünkü buluşma arkadaşım olan kitabımı çıkardım ve okumaya başladım.

Ne kadar süre kitap okudum ne ara kahvem gelmiş de sonuna gelmiştim farkında bile değildim. İnsan bazen zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordu cidden tıpkı hayatın nasıl geçtiğini anlayamadığımız gibi...

Masadan bir süre kalkmıştım ki geri gelip kitabıma devam etmek için kaldığım bölümü açtığımda karşıma çizgisiz bir kağıdın üzerine yazılmış eğri büğrü yazılar beni karşıladı. Kafamı kaldırıp etraftaki insanlara baktığımda herkes kendi arasında bir sohbet halindeydi. Peki ya bu mektup nereden gelmişti böyle?

"Dün izlediğim filmde "Bir güzele güzelliğini hatırlatmak isterdim aynalardan evvel..." diye bir replik geçiyordu ve bende hayatı omuzlarınıza çökmüş olan ama hala umutla yarına bakma cesaretini minicik bir güçle de olsa içinde taşıyan size güzelliğinizi hatırlatmak istedim. Sizin karşınıza çıkacak gücüm yok. Nedenini nasılını sormayın ama zaten aramızda bir kader bağı varsa yollarımız bir yerde yine birbirimize çıkacaktır Lavinya. (Lavinya hayali sevgili ve ölüm çiçeği anlamlarına gelmektedir. Size uygun bir lakap olduğundan dolayı size bu isimle seslenmek istedim.) Birkaç defa sizi gördüm ben ve her seferinde hayatın koşturmacası arasında kitabınızı çıkarıp kendi dünyanızda sakince okumanıza bazen yüzünüzde varla yok arası beliren tebessüme tanık oldum. Sizin kendinize ait sakin dingin bir dünyanız var ve ben o dünyada bir gün yaşayabilmeyi çok isterdim ama benim karanlığım o sakin dünyada fırtınalar koparabilecek güçte olduğu için bu sahipsiz mektupla hayatınıza bugünlük dahil olup gideceğim. Bir yer sorup sonra kaybolan bir yabancı gibi... Sizi daha fazla rahatsız etmek haddime olmaz artık bu yazının sonunu getirmem gerekiyor. Lütfen yüzünüzdeki tebessümü daha da arttırın ve o sakin insana huzur veren dünyanınıza o dünyayı savaş alanına çevirecek insanları almayın."

Bu da kimdi böyle? Neler oluyordu anlam veremedim ve kendimi rahatsız hissedip eşyalarımı toplayıp hesabı ödemek için kasaya geçtim.

"Hanımefendi iyi misiniz bembeyaz görünüyorsunuz?" diye sordu kasadaki kadın. Gözlerim kasadaki kadının şaşkın bakışları ile karşı karşıya gelmişti ki zihnimde kadının hayat hikayesi canlandı.

"İyiyim..." diyebildim zoraki bir şekilde kadının hayat hiakeyesinin zihnimde dolanıyor olması da gözlerimin dolmasına neden olmuştu bile. Ağır gelmişti şuan yaşanılanlar.

"Az önce masama birisi bir kağıt bıraktı siz 8 numaralı masanın etarfında dolaşan kimseyi gördünüz mü?"

"Görmedim ama isterseniz kameralardan kim olduğuna bakabiliriz." kadınla göz göze konuştukça kafamın içinde dolanıp duran hikayesi nefesimi daraltıyordu hızla bu mekandan çıkıp evime gitmek istiyordum.

"Hayır teşekkürler." deyip hızlıca mekandan çıkmak için yöneldiğimde garsonla çarpıştık ki o an ki kısa göz göze gelişimizde zihnimden şu cümle geçti.

"Ben de senin gibiyim..."